B:23

3 2 0
                                    

KABUS GİBİ BİR GÜN 

Efenin cesedini arabanın arka koltuğuna yerleştirdiler. Kalbindeki kurşun duruyor ne nabzı atıyor nede nefes alıyordu. Arabayı uygar kullanıyordu en sakin oydu. Efsun, ateş ve can arkadan geliyorlardı. Oğuz arkada efenin başını dizlerinin üzerine koymuş duruyordu sessizce gözyaşlarını döküyordu. Eylül uygarı seviyordu ama sanki o gün o masadan kalksaydı abisi ölmeyecekmiş gibi hissediyordu. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışıyordu "b-benim yüzümden oldu her şey" hırıltılı ve titrek çıkan sesi acıyla kıvranıyordu. Uygar tek elini eylülün elinin üzerine koydu. Oğuz onları öyle görünce sinirlendi "çek o elini yeni çocuk" öfkeliydi hem de çok simaya öfkeliydi uygara da uygar kaşlarını çattı dikiz aynasından oğuza baktı "pardon?" şaşkındı neden böyle tepki verdiğini anlamaya çalışıyordu. Oğuz dizinde kanlar içinde yatan parçasına baktı "siz girdiniz hayatlarına senin kardeş sandığın öldürdü benim diğer yarımı" sesi öfkeden yüksek çıkmıştı. Uygar ani bir fren yaptı. Eylül göğsüne çarpan torpidonun verdiği acıyla inledi "ne yapıyorsun?" dedi şaşkınlıkla. Uygar ona cevap vermedi "efeyi ben öldürmedim bu bir simanın böyle biri olduğunu bilmiyordum bu iki bende efeyi senin kadar seviyor" sözünü bitirmeden "o sözünü tamamlarsan seni şuracıkta öldürürüm uygar dereli seni öldürürüm kardeşimin canını aldığınız gibi öldürürüm" oğuz tüm ciddiyetiyle tehdit ediyordu. Eylül bunu duyunca sinirlendi "sen kimsin be sen kimsin oğuz benim sevdiğim adama dokunacaksın sen yıllar önce çekip gitmedin mi şimdi neyin değerini veriyorsun ulan keyfin istedi ve gittin neyle tehdit ediyorsun" sinirliydi çok sinirliydi ama gerçekleri bilmiyordu. Oğuz derin bir nefes aldı "iki günlük uygara beni karşına alacak kadar değer vermen canımı yaktı ama her neyse neden gittim biliyor musun? Patron denilen adam var ya Erkan Göçmez o adam abini alacaktı ben karşı çıktım beni tanıyordu ve efeye son kez sarıldım ve o adamın arabasına bindim efeyi efe için bırakıp gittim" derin bir nefes aldı eylülün gözleri doldu "oğuz ben" sözüne devam etmesine izin vermedi oğuz elini kaldırdı ve susturdu eylülü sonra devam etti "yıllarca bir depoda onun yanında durdum adamı olarak değil öleceğimi bilsem onun köpekliğini yapmayacağımı ona söylemiştim ve oda bana o zaman öl demişti işkenceler dayaklar elektrikli sandalyelerle daha niceleriyle işkence gördüm bir yıl önce onlardan kurtuldum kardeşim ateş sayesinde bir yıl boyunca güçlenmeye direndim yanınıza güçlü dönecektim. Uygar Dereli ve Funda Ersoy un hayatınıza girdiğini öğrendim fundayı yıllarca o depoda gördüm patronun adamıydı ateşin fundayla sevgili olmasını ben istedim o kafes dövüşünü görmesini motor yarışlarını yaşamasını istedim orada dövüş yapılırken sima özel bir koltuğa oturtulduğunda o salonda takım elbiseyle oturup dövüşü izledim ama efe görmedi gizlenmiştim her şeyden haberim oldu planlar yaptım canı yıllar önce giderken hayatınıza ben soktum serdardan haberim dün gece oldu patronun adamıydı seni oradan tanıyordu. Ama böyle bir şey yapacağını ne patron biliyordu ne de bizler o dağ evinde sizin vurulduğunuz yerde serdar öldüğünde funda olacakları biliyordu" derin nefes aldı ardından gözyaşlarına hakin olmadı ağlamaya başladı efeye baktı "onun o yeşil gözleri kapandı ve açılmıyor benden en ufak bir merhamet beklemeyin" efenin saçlarını okşadı. Sonra öksürdü "devam et" sesi hırıltılıydı. Uygar hiçbir şey demedi eylülde araba ilerlemeye devam etti "efenin öldüğünü saklayacak mıyız" soru uygardandı oğuz derin bir nefes aldı "hayır kendi kalbine sıktığını söyleyeceğiz fundanın da" uygar kafasını salladı "cenaze işlemlerinin sürecini ben hallederim" uygar bir şeyler yapmaya çalışıyordu en azından çabalıyordu oğuz efenin saçını okşadı "onu gömdürmem" eylül hızla oğuza döndü "ne demek gömdürmem ne yapacaksın?" oğuz gülümsedi "onun bedenini bir fanusa koyacağım evimin altındaki gizli odada yemyeşil bir ortamda saklayacağım onu her zaman göreceğim yani" eylül uygara baktı ama uygar ona bakmıyordu. Eylül derin bir nefes aldı "abimi mezarına gömeceğiz oğuz bu dediğin çok mantıksız" uygar sessizliğini bozdu "eylül haklı oğuz bu çok saçma" oğuzun gözleri doldu "bir daha onu mezarında göremem o zaman" sesi titriyordu. Eylül şefkatle arkasını döndü oğuzun yüzüne dokunmak istedi ama oğuz başını geri çekti. Şefkat istemiyordu bu dakikadan sonra bu şehrin her yerinde vardı anıları efeyle artık şefkat istemiyordu bu şehrin en ufak bir karesinde bile. Ona şefkatle bakan tek gözler efenin yeşil gözleri olsun istiyordu hala imkansızı dilercesine. Oğuz şuan nasıl bir durumdaydı sadece şöyle özetlenirdi. Mevlana'sını arayan şems, şemsini arayan Mevlana gibiydi. Efe onun için bir hazineydi ilk nefes aldığı gün onunla tanıştığı gündü o gün sevdi gökyüzünü o gün sevdi çiçekleri ağaçları nefes almayı yaşamayı mutlu olmayı o gün efe öğretti ona sözleriyle hayattın güzelliğini. Derin bir nefes aldı oğuz "ah be efem gitme zamanı mıydı? Hani ölsek bile son gördüğümüz yüz birbirimizin olacaktı. Nerede efe hayallerimiz umutlarımız planlarımız nerede bizim anılarımız efem nerede ulan oğlum bırakıp gittin lan beni biz böyle mi anlaştık seninle ben sana gelen adam oldum tekrar nefes alayım diye sen gelmemeye giden adam oldun be efe son nefesimi de aldın kendinle beraber oğlum bu nasıl acı lan bu nasıl acı insanın kalbi atmaktan yorulur da ben attığını hissetmiyorum bu hayat sensiz yıllardır zehir efe şimdi yine yoksun yıllar önce ben gittim geri geleceğim diye ben sözümü tuttum kardeşim sen o gün ne dedin seni her gün bekleyeceğim döndüğün gün sarılmadan gitmeyeceğim dedin hani efe ben senin cesedine mi sarılacaktım kardeşim kalbinden akan kanı mı koklayacaktım oğlum senin kokun yerine ulan it gittin lan yoksun konuşsana" hıçkırarak ağlamaya başladı öyle ağlıyordu ki ağlayan gözleri değil kanayan yüreğiydi akan gözyaşları gözlerinden akmıyordu kalbinden akıyordu. Uygar sağa çekti ve oğuza döndü "AŞAĞI İN OĞUZ" oğuz gözlerini uygara dikti ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk bağırıp duruyordu sabır dileyip indi arabadan. Uygarda hemen ardından indi sonra eylül arkalarında durun canlar ani bir fren yapıp durdu. Hepsi arabadan indi. Onların arasında en berbat olan Viaydı üç yıldır seviyordu efeyi. Ama hiç karşılık alamdı bir kez içten sarılamadan aldılar efesini. Uygar oğuzun belindeki silahı çıkardı ve ona uzattı "SIK HADİ HEPİMİZE HERKES SEVİYORDU BURADA EFEYİ HEPİMİZ ÖLELİM İŞTE SIK" oğuz bu sefer küplere binmişti işte damarının çatladığını hissediyordu sabrının son sınırını da kullanmıştı üç günlük bebe silahı aldı ormanlık alandan çıkmak üzerelerdi zaten etraf sessizdi son mermiye kadar havaya sıktı sonra derin bir nefes aldı "zorluyorsun uygar dereli çok zorluyorsun benim kalan son sabır damlamı zorluyorsun seni vuracağım yeri biliyorum dereli zorluyorsun zamanını beklediğim gerçekle beni zorluyorsun kendi kafana sıkacağın şeyi istiyorsun yapma" uygar kaşlarını çattı "ne gerçeği?" sadece oğuza bakıyordu arabadan inen canlarda onları izliyordu kimse bilmiyordu bu gerçeği via hariç via oğuzun sağ koluydu oğuz on sekiz yaşında babasından ona kalan tek şeyi yapıyordu yer altı işlerini yer altına kök salan sayılı isimlerden biri olan ALTAN KURTOĞLU'nun öz oğluydu patron tarafından alı konan oğuzdu babası onu bulmak için çabalamak istedi ama oğuz katiyen müsaade etmedi işin ucunda efeler var diye. Şimdiyse ölen babasının koltuğundaydı bir yıldır yer altı mafyası Altan Kurtoğlu'nun oğlu Oğuz Kurtoğlu. Bir yılda kendini yer altına tanıtmış biri olmuştu üstün silah kullanma şekli pratik zekası kalıplı vücudu ve tavırları onu yer altına ait kılıyordu. Via ise Altan Kurtoğlu'nun sağ kolu olan remzinin kızıydı remzi kızını sadece oğuza odaklamıştı yıllardır her an oğuzun canını kurtarması gerekiyordu. Tutsak olduğunda defalarca yem olmuştu onu kurtarmak için ama başarısızdı oğuz gelmiyordu. Via Altan Kurtoğlu tarafından yetiştirilmiş bir asker gibiydi silah kullanmayı biliyordu. Çevik vücudu aldığı savunma sporu eğitimleri Viayı yenilmez yapıyordu yer altında Altan Kurtoğlu'nun askeri olarak değil kızı olarak biliniyordu. Şimdi ise oğuz öl dese kafasına sıkardı zaten. Oğuz viaya başıyla uygarı işaret etti ve via harap olsa bile hızla uygarın yanına gidip onu sıkıca kollarından tutup arabaya yasladı. Herkes bir adım öne çıktı ama oğuzun eli hepsini durdurdu "uygara dokunmayacağız sakin olur musunuz? Sadece via o gerçeği ona ben anlatırken onun kriz geçirip sizlere zarar vermesini engelleyecek her neyse" derin bir nefes aldı oğuz "bak uygar nasıl söylenir gerçekten bilmiyorum zamanı değil bunu biliyorum öğreneceğin gerçek çok ağır bunu öğrenmenin zamanı var bu yüzden sizlere yani eylül ve sana bir şey açıklamam gerek ama kendim ile ilgili. İkinizde ailenizin olduğu durum çerçevesinde yer altı dünyasını az çok biliyorsunuz eğil mi?" uygar kaşlarını çattı yer altı dünyasını biliyordu o adaletin mafyalar tarafından ceza kesilerek sağlandığı karanlık bir yerdi yer altı. Eylülde biliyordu fuat sarman tarafından defalarca merak edip sormuştu fuat beye ve her şeyini biliyordu yer altının ikisi de kafasını evet anlamın da salladı. Ateş hızla öne çıktı "abi emin misin?" oğuz kafasını salladı "o zaman Altan Kurtoğlu'nu tanıyorsunuz" ikisi yine kafasını salladı sonra uygar bir anda oğuza döndü arabanın önünden via onu bırakmıştı asıl gerçeği öğrenmeyeceği için uygar arabaya yaslandı "Altan abi öldü bir depo saldırısında oğullarının gözleri önünde o depodaydım oğullarının güvenli odaya alınması için beni görevlendirdi babamın arkadaşıydı ama oğullarını hiç görmedim onlara hep maske taktırırdı. Senin Altan Kurtoğlu ile ilgin ne oğuz ne anlatıyorsun?" oğuz uygarı derin derin süzdü "lafımı kesmede dinle öğreneceksin işte" şakaklarını sıktı başı çatlamaya başlamıştı "Altan Kurtoğlu'nun oğullarının ismi oğuz ve ateş yani ben ve kardeşim ateş Kurtoğlu sınıf arkadaşınız" uygarın gözleri fal taşı gibi açıldı eylül dümdüz bakıyordu onlara bir anlamı yoktu bu cümlelerin ne de olsa Altan Kurtoğlu ölmüştü yer altına kök salan Altan bey ölmüştü onun ilgisini çeken şey aylardır arayıp ta yerine kimin geçtiğiydi. Eylül sessizliğini o an bozdu "peki oğuz aylardır araştırıp bulamadığım bir şey var Altan Kurtoğlu'nun yerine kim geçti? Yer altına kök salan birinin yerine kim geçebilir kimin geçmesini istemiştir ki sen veya ateş olsa bu kadar özgür takılamazsınız korumasız kim bu yeni mafya Altan beyi temsil eden?" oğuz sırıttı bu pis bir sırıtıştı yer altından tik olmuştu ona "ben Oğuz Kurtoğlu Eylül Altan Kurtoğlu'nun yerine geçen büyük oğlu senin terimince yeni mafya" eylül gözlerini şaşkınlıkla açtı. İşler boka sarıyordu oğuz küçüktü eylül bunu biliyordu zekiydi ama mafya olamazdı oğuz hep doktor olmak isterdi küçükken şimdi adam öldürmek mi itiyordu? Eylül derin bir nefes aldı "saçmalıyorsun sen hep doktor olmak isterdin şimdi adam mı öldüreceksin yer altının adaletinin halkası sen mi olacaksın oğuz sen insan iyileştirmek isterken kan dökmek istemiş olamazsın" gözleri hüzünle doldu. Bu aleme yer altına giren ölmeden çıkamazdı abisi yer altında sağ koldu ölmüştü uygar yer altı adamıydı eskiden babası tarafından şuan okulu gereği yer altıyla bağı koparılmıştı eylül ise yer altına üniversitede yazılım okuyup yer altına alışacaktı Altan beyin hacker'ı olacaktı Altan bey bunun için ondan söz almıştı. Oğuz gözlerini kıstı "ah eylül yer altına giren ölmeden çıkamaz bundan korkuyorsun biliyorum canımın içi ama ben son nefesime kadar artık seninleyim ve sende yer altı için çalışacaksın sözün var unuttun mu ama istemiyorum o sözü tutmanı bu pisliğe bulaşmanı burada tek tehlikede olan via ve benim via benim sağ kolum ve ben artık sevdiğim kimseyi yer altında pisliğe batsın istemiyorum via eskilerden oda benim canımdan ötem patronun düşmanlığı çok ağır gelecek yer altında ki herkese artık hele bana ve viaya çünkü biz onun az önce sağ kolunu tek damarını kapalı kutusunu öldürdük ve artık seni eylülcüm yer altına girdiğin an kızı bile olsan öldürecek şuan tek isteği seninle kavuşmak ama eğer yer altına bulaşırsan yer altında iç savaş çıkacak benim ve patronun arasında çıkan savaş büyük olur eylül savaş umurumda değil sana zarar gelmemeli sen bana efemin emanetisin bu dakikadan sonra senin yanında hatta uygar ve senin yanında her daim okula alışverişe vs. her yere giderken ateş ve iki koruma daha olacak okulda ateş dibinizden hiç ayrılmayacak ve artık benim evimde kalacaksınız çünkü kerem bey babamın sadık dostlarındandır kerem beyin oğlu uygar ise benim evimde güvende olacaktır en kısa zamanda silah eğitimi alacaksınız via tarafından, dövüş derslerinizi ben vereceğim ne kadar iyi dövüşürseniz dövüşün en iyisi olmalısınız biliyorum daha on yedi yaşınızda üstünüzde ölüm korkusu olacak ama lise hayatınız da dahil tüm hayatınız için bunlar olmak zorunda şimdi binin arabaya efe adamlarım tarafından babamın yanına gömülecek mezarlığa gömüş esnasında gidemeyiz riskli adamlar eşyalarınızı evden toplayacak ateş te onlara eşlik edecek istersen uygar sen de ateşle git her şeyinizin alındığından emin ol. Via, eylül sen ve efsun arka arabaya binin" via efsun ve eylülü kollarından tuttu tam gidecekken oğuz seslendi "adal dikkat et eve gidin biraz onlarla kal ateş gelince gelirsin yanıma" oğuz yolda siyah üç araç gördü direk uygarı yere attı canı da ateş hemen yanındaydı ve fark etmişti sonra hışımla viaya döndü "ADAL YATIN" via aracı gördü ve hemen efsunları yere yatırdı ardından arabaya yaslandı ateş via ve oğuz ellerinde silahlarla tetikte bekliyorlardı araç yaklaştı ve bir anda silah sesleri yükseldi herkesin üzerine kurşun yağıyordu. Ateşlerde karşılık veriyordu ama nafile kaç kişiydiler Allah bilir üç araç üst üste ardından sesler kesildi ve ateş etrafı kolaçan etti "abi temiz" herkes yerden kalktı oğuz burnundan soluyordu "ulan patron zımbırtısı seni bulduğum yerde üzerine şarjör boşaltacağım ulan" ateş başını öne eğdi "emrin var mı abi" yer altı böyleydi işte aynı kanı da taşısan candaşın kandaşın da olsa karşında ki sen isen lider boyun eğmek emir almak zorundaydın acımazsızdı yer altı. Ateş memnundu halinden yer altını seviyordu sevdiği kadın öldüğünden beri kaybedecek bir şeyi kalmamıştı ve kendini karanlığa yer altına adamıştı. Oğuz derin bir nefes aldı "o arabadaki adamların hepsini depomda istiyorum ateş benim emanetlerime sevdiklerime ateş açanın kafasına sıkmak istiyorum bir saat içinde gerekli herkesi al yanına o üç araba dolusu olan adamları depoma götür hepsini tek tek öldüreceğim" uygar da eylülde yer altına alışıktı ama kanları donmuştu. Eylül oğuza yaklaştı "sen bu olamazsın" gözleri dolu doluydu. Oğuz cevap vermedi sadece eylülün saçını okşayıp sarı saçlarını öptü "korkma güneşim" sonra geri çekildi. Efsunsa vianın kardeşiydi ve efsun yer altında davet yemeklerine katılırdı ve Altan beyin asisitanıydı bir nevi. Ateş başını yerden kaldırmadı "emredersin abi ben bizim çocukları arayayım araç getirsinler burayı da temizleteyim abi efe abinin işlemleri de bugün hallolur." Ateş telefon konuşması yaptı ve araçların getirilmesini söyledi.

Hiç kimse konuşmuyor çıt sesi çıkarmıyordu. Herkes volta atan sinirden alnındaki damar beliren oğuzu izliyordu. Biraz zaman geçtikten sonra araçlar önlerinde durdu. Oğuz, can ve efsun siyah minibüse binip uzaklaştı. Ardından ateş, eylül, via ve uygar diğer minibüse bindi ve oğuzun evine getirildi via eylül ve uygarın odasını hazırlattı ve onları odalarını gösterdi. Ateş hızla evden çıktı ve abisinin verdiği emri uygulamaya gitti. Eylül ve uygar yan yana olan odalarında kendilerini yataklarına bırakmış onlardan önce gelen eşyalarını görmüş ama yerleştirmeye tenezzül etmemişti. Şimdi ise ikisi de yorgunluktan ve kabus gibi geçen bir günün ardından kendilerini uykuya bırakmışlardı. Eylülün uyurken bile ciğeri yanıyordu hayattaki tek gerçeği ölmüştü. Öldürülmüştü...              

EYLÜL ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin