ISINIYOR MUYUZ?
Eylül hastaneden çıkmak için doktorlara illallah ettirmişti ve sonunda çıkmaya ikna etmişti. Eve geldiler, Eylül Efenin kucağındaydı ve odasına taşıyordu Efe onu. Merdivenlerden çıktılar odaya geldiler Efe Eylülü yatağına koydu ve üstünü örttü. Efe çekingen bir sesle "konuşmak istiyorum" dedi. Eylül başıyla onayladı, Efe yatağa Eylülün yanına oturdu. Konuşmaya nasıl başlayacağını bilemedi derin bir nefes aldı "nasıl oldu?" Efenin gözlerinde merak vardı Eylül ne diyeceğini bilemedi ve aptalca bir soru sordu "ne nasıl oldu?" Eylül şaşkındı sadece şaşkın Serhat neden takıntılı diyordu kendi kendine ama susuyordu... Öyle olması gerekiyor diye düşünüyordu. Efe kaşlarını çattı "nasıl bıçaklandın? Neden dışarıdaydın? Bunları bilmek istiyorum" Eylül tedirginlikle Efeye baktı "dışarı çıkıp hava almak istedim" heh aynen Eylül burada yalan buldun hadi diğerine de bul diye düşündü kendi kendine. Efe Eylülü dikkatle dinliyordu sanki bir açık arıyor gibiydi Eylül biraz durdu devam etti "karanlık bir sokakta ilerledim sonra bir el hissettim kaçtım evin önüne geldiğimde bıçakladı" Eylül atlattığını düşündü ve derin bir nefes aldı Efe kaşlarını çattı "yüzünü gördün mü?" Eylül kafasını hayır anlamında sallıyordu bu neydi? Abisine durmadan yalan söylüyordu bu onu rahatsız hissettirdi ama doğrular ona acı veriyorsa abisine de verecekti bunu biliyordu sustu. Efe odadan çıktı ve kendi odasına geldi. Kıyafetlerini çıkardı ve duşa girdi buna ihtiyacı var gibi gözüküyordu. Soğuk suyu açtı su buz gibiydi önemsemedi soğuk su tenine değdikçe kendine geliyor gibiydi. Tutamadı kendini gözleri bedeninde ki morluklara kaydı sonra babasının yaptığı aklına geldi sorguladı. En sonunda tutamadı kendini dizlerinin üzerine çöktü suyun bedenine değişini durdurmadı ama harekette etmedi sadece durdu yere çökmüş düşünüyordu. Neden? Diyordu. Okuduğu bir not mısraları geldi gözlerinin önüne
"sevgisizlik neydi iyi bilirdik çünkü bilmemiz gerek. İlgisizlik neydi öğrendik çünkü sevilmedik sorduk kendimize hata kimde diye yine suçladık kendimizi bizi sevmediler önemsemediler diye. Anlatmak istedik sustuk dinlemezler diye. Ağlamak istedik gözlerimiz doldu belki silerler diye. Ama olmadı işte kabullenemediler bizi çok gördüler küçücük bir sevgiyi"
Yavaş yavaş gözleri doldu yaşlar süzüldü gözlerinden artık ağlamak istiyordu hıçkırıklara boğuldu ağladı ağladı susmadı durmadan ağladı sanki ağlayınca geçecekmiş gibi ama geçmeyecekti bunu biliyordu ama ağlıyordu işte belki geçer diye...
Bazen ağlamak iyi gelir yorgun ruhlara bazen gözyaşları yaralara bir tuz gibi gelir acır yaralar her gözyaşında ama ağlar o gözler dökerler öyle içlerini omuzlarında ki yüklerden ağlayarak terk etmek ister ama ağlasa da yapamaz kalbinde ki sızı dinmez omuzlarına konulan dünya ağırlığında ki yük üstüne daha çok biner ama pes etmek isteme işte bu yüzden ağlayınca geçmeyeceğini bildiğimiz halde ağlarız çünkü artık yorulduk artık yıprandık ruhumuz can çekişiyor bizlere yalvarıyor iyileşmek için ama geçmiş aklımızı kaçırmamıza neden oluyor güldüğümüz anda buluyor acılar zihnimizi ve gülüşümüzü de solduruyor sonra yine aynı his hıçkırarak ağlama hissi ama bazen ağlayamıyorsun göz yaşların değil artık akan ruhunda ki ağır su kırıntıları akıyor gözlerinden yaş gelmiyor ama kalbin kan ağlıyor ve bir tek sen görüyorsun...
Duştan çıktı sessizce geçirdi kıyafetlerini üzerine mavi sweat tişörtünü, siyah şortunu geçirdi üzerine, kulaklığını aldı evin kapısından dışarı çıktı ve yürümeye başladı.
Sima bugün evden hiç çıkmamıştı sadece yatağında uyumuştu müzik dinlemişti Tumblr'da gezinmişti karşısına bir hesap çıktı hesabın ismi -şarkıların sokağı bir çocuk- du bu isim ilgisini çekti kendi ismine benzetti -sokakların içindeki kız- ve hesabı incelemeye başladı hesapta hiç fotoğraf yoktu sadece şarkı sözleri şiir mısraları ve kitap alıntıları vardı. Hesabın sahibini iyice inceledi ama isim de dahil tek bir bilgi yoktu. Sözleri incelemeye başladı saat akşam 21:13'tü kapısı çalındı ve içeri Uygar girdi. Uygarı görünce Simanın yüzünde bir tebessüm oluştu. Uygar içten bir sesle "selam nasılsın" dedi ve Simanın yatağına oturdu Sima "aynıydım sadece uyudum" dedi ve tekrar esnedi. Uygar bu esnemeye gülümsemeden edemedi "sen devam et uykuna ben de yoruldum erken yatacağım" dedi ve odadan çıktı. Sima hesabı incelemeye koyuldu yazıları dikkatle ve yaşayarak okumaya başladı.
Gel buluşalım seninle İstanbul'un en güzide yerinde...
Bir yer bulalım dünyadan uzak ~Pinhani
Gözlerim acıyor biliyor musun? Neden bilmiyorum çünkü bir anda doluyor ve acımaya başlıyorlar bende anlamıyorum.
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
biz dönünceye dek siz parıldayın diye.
gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde;
utandırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı ~Romeo
Hiç anlatamadım
Hiç anlamadılar
Herkes neden düşman? –mor ve ötesi
Bizim seninle aramızda sadece kalp kırıklıkları ve sıralar var. Ne zor biliyor musun? Aynı sınıfta olup anlaşamamak...
okudu anladı yaşadı ama sonuncuyu anladı okudu ama yaşayamadı. Aşk Sima için yoktu hiç olmadı ve olmayacağından emindi.
Simanın gözleri yavaşça kapandı ve derin bir uykuya daldı saat 22:56ıydı Eylül uyumuştu ve Simada... Ama Efe o hala dolaşıyordu. Uygar ise yatakta uyumaya çalışıyordu uyuyamadı ve üzerini değiştirip evden çıktı. Yürümeye başladı.
Efe sokakların tenhalığında yürüyordu sadece kulağında saatlerdir aynı döndürdüğü Mor ve ötesinin bir derdim var şarkısını dinliyordu. Durdu o sözleri duyunca durdu sokak lambasının hemen altında şarkı şöyle söylüyordu "hiç anlatamadım hiç anlamadılar" Efe kaldırıma oturdu "neden anlamadılar lan neden neden dinlemek istemediler gözlerimin içine bakıp neyin var senin demediler neden amına koyayım neden... Neredesin anne lütfen gel anne imkansızı istiyorum" dediğinde gözlerinden yaşlar akıyordu. Omuzunda bir el hissetti "bazen imkansızı istersin Efe imkansız olduğunu bile bile" Uygarın bu şefkat dolu sesi Efenin kalbini sızlattı kime düşmanım diye sordu kendine bu şefkatli sese mi? Uygar gülümsedi ve Efenin yanına oturdu "nerede annen bulabiliriz belki?" Uygarın sesindeki şefkat hiç eksilmedi. Efenin gözleri daha çok doldu ve yaşlar süzüldü "belki çocuk gibi olacak ama gökyüzünde" küçük bir hıçkırık çıktı dudaklarından Uygarın da gözleri doldu ve Efenin sırtını sıvazladı "sana üzülme diyemem üzülmek içinde var, unut hiç diyemem bu mümkün değil, ağlama da demem çünkü gözyaşların zaten durmaz ağla Efe ağla" diye söyledi onun gözlerine bakarak Efe dayanamadı hıçkırıklara boğuldu "sağ ol Uygar" Uygar cevap vermedi sadece sarıldı. Efe şoka girdi ama elleri yavaşça Uygarın sırtını sardı. Uygar yavaşça ayağa kalktı "eve götürmemi ister misin?" merakla baktı Efeye Efe gülümsedi "yok dostum birazdan dönerim zaten" Uygar gülümsedi dostum kelimesi onu mutlu etti ve gülümseyip gitti. Efe biraz devam etti müziğe ardından kalktı ve eve gitti.
Uygarda Efe de eve gider gitmez uyudu. Ve yataklarında rüyalara daldılar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EYLÜL ATEŞİ
Novela Juvenil11. sınıfa yeni geçen Eylül öncelerde içe kapanık bir kızdı hayattan soğumuş kimseyle konuşmayan biriydi. Okulun ilk günü abisiyle beraber hayatlarına giren iki kişi Eylülün hayatını alt üst etmişti. Uygar ve Sima. Geçmişlerinden gelen sancılı acıla...