YOLCULUK VE TEDAVİ
ATEŞİN ANLATIMI
Dört saattir yoldayız, eylül perişan halde gözaltları ağlamaktan çökmüş hala ağlıyor o güne lanetler okuyor ısrarlarıma rağmen hala ağlıyor sakinleşmiyor. Gözleri kanlanmış yüzü sararmış bir halde mavi gözleri koyulaştı ve yorgun sarı saçları dağılmış bir halde yüzüme bakmıyor saatlerdir. Sadece camdan dışarıyı izliyor. Kendini suçluyor her saniye suçluyor. Aklımdan çıkmıyor diyor bana ama yüzüme bile bakmıyor. Ölü gibi ama yaşıyor. Dört saattir yoldayız fakat eylül suskun yorgun bakıyor etrafa mola vereceğimiz zamanı bekliyorum o verelim desin istiyorum ama demiyor. Onu toparlamalıyım kendini toparlamalı.
Eylül sadece dışarıyı izliyor ve yorgun. Saatler geçti arabadalar. Ateşin telefonu çaldı arayan oğuzdu "alo abi" duraksama "hayır abi vermedik" sessizlik "yemedi" telefonda kükreyen bir ses ve kapanma sesi. Ateş başını öne eğdi, yaranamıyordu ne yapsa yaranamıyordu. Her işine koşuyordu ama aynı tepki yine her zaman ki gibi aynı tepki. Ateş yere doğru eğildi ellerini bağladı önünde ve gözyaşlarının düşmesini engelleyemedi "yemek yesek?" dedi sorarcasına titreyen sesiyle. Eylül o an döndü sadece Ateşe titreyen ellerine baktı düşen gözyaşlarına "acıktın mı?" eylül neden ağladığını merak ediyordu. Ateş kafasını yerden kaldırdı "hayır sen acıkmışsındır diye söyledim" göz gözeydiler ikisi de birbirinin göz bebeklerine bakıyordu. Eylül yutkundu ateşin gözlerindeki ağırlığı görüyordu ve bu ona bile ağır gelmişti. Boğazına bir yumru oturdu "ben aç değilim sen yersen mola verelim" ateş başını salladı ve şoföre seslendi "en yakın restoranda dur" şoför onayladı "emredersiniz ateş bey" arabada tekrar bir suskunluk oluştu.
Oğuz arabasına binip Uygarın evinegelmişti. Evin önünde dakikalardır kapıyı çalıyordu ama açan yoktu. Oğuz sinirlenmeye başlamıştı "çıldırtacaklar beni" cebinden silahını çıkardı ve tek kurşun sıktı kapının kilidine ve kapı açıldı. Oğuz içeri girdi odaları gezmeye başladı ama uygar yoktu en son üst kata çatı katında ki odaya girdi ve kapıyı açtı gördükleriyle gözlerini fal taşı gibi açıldı. İçerisi eylülün çocukluk fotoğraflarından bu yaşına kadar olan fotoğraflarla ve neon ışıklarla doluydu. Oğuz yutkundu. O an anladı uygar onların hayatlarına yeni girmemişti çocukken de onların hayatında gölge olarak vardı. Odadan bir hışımla çıktı ve son odaya alt katta ki odaya girdi ve kapıyı sertçe örttü yatakta uyuyan uygar onu fark etmemişti derin uyuyordu baygın gibi. Oğuz uygara dürtmeye başladı ve en sonunda uygar gözlerini açtı ve uygara bakmaya başladı oğuz sinirle onu izliyordu "kalk uygar konuşmamız gerek" uygar sıkıntılı bir nefes verdi "siktir git" kafasını geri yastığa gömdü. Oğuz yumruğunu sıkmaya başladı "KALK ULAN" sesi odada çınladı uygar sıçrayarak kalktı bu sefer. Hışımla ve sinirle oğuza döndü "ne var ulan ne" oğuz uygara bir yumruk attı "o üst katta ki oda ne ulan eylülle dolu" uygar yutkundu öğrenmemesi görmemesi gereken bir şeyi görmüştü oğuz daha çok sinirlendi "kimsin ulan sen" uygar başını öne eğdi "depoda konuşsak" oğuz ikiletmedi ve kafasını salladı sinirle odadan çıktı. Arabaya bindiler ve depoya gitmeye başladılar.
Şoför restorandın önüne çekti ve eylüller aşağı indi masaya oturdular menüye bakmaya başladı ateş garson sipariş bekliyordu. Ateş biraz göz gezdirdikten sonra garsona döndü "iki barbekü ile marina edilmiş tavuk ve spagetti alalım ve yanında kola" garson kafasını sallayıp oradan uzaklaştı. Eylül kaşlarını çatarak ateşe bakıyordu " iki kişilik yemek yiyebildiğini bilmiyordum ateş" ateş gülümsedi "sen de yiyeceksin" "yemeyeceğim canım istemiyor" "yiyeceksin eylül ölmek mi istiyorsun böyle giderse sonu bu" ateş sinirlenmişti eylül ateşin gözlerinin en derinine baktı "evet istiyorum" ateşe doğru eğilmişti ateş gözlerini kapattı ve derin nefesler almaya başladı "eylül canımı sıkıyorsun" eylül gülümsedi "bir şey yapmadım senin canın sıkılıyor" ateşin en nefret ettiği şey meydan okumak "yapıyorsun ölmek isteyen birisin ama yaşamak isteyip te ölen insanlar var" eylül sinirle gülümsedi "kimse umurumda değil" ateş elini masaya sertçe vurdu "yemeğini ye" masalarda ki insanlar onlara bakıyordu "dönün ulan önünüze" herkes direk önüne döndü. Eylül korkmuş gözlerle ateşe bakıyordu ateşi sinirli görmüştü ama böylesini gözlerinin koyulaştığını ilk kez görüyordu. Ellerini masadan çekmiş ürkek bir kedi gibi korkuyla bakıyordu ona "a-ateş" ateş hızla ona döndü korkmuş gözlerini gördü eylülün o an tedirgin oldu. Bu hayatta en son isteyeceği şeydi bir kadını korkutmak ve ağlatmak. Ağlayan kadınları görmekten nefret ederdi ateş. Ateş hemen döndü eylüle ve sandalyesinin önüne çöktü "ö-özür dilerim korkma" eylül ateşin tedirgin gözlerine baktı. Korkmuş bir ateş gördü hassas korkmuş tedirgin birini görüyordu. Omuzuna koydu elinin ateşin "sorun değil" ateş kafasını salladı ve tekrar yerine oturdu garson siparişlerini getirdi ve masadan uzaklaştı. Eylül tabağını didiklemeye başladı ateş tabağından aldığı tavuğu ağzına attı "yesene canım" ağzında ki lokmayı dediği şeyle yutamadı ve öksürmeye başladı. eylül sırıtmaya başladı "yok yemiyorum canım" canım kelimesini öyle bastırdı ki ateşin yanaklarının kızardığını görebiliyordu. Ateş Kurtoğlu utanıyordu "tamam takma yüzüme bak tavşan Kurtoğlu" ateş eylüle bakmaya başladı sırıttı ve başını sağına yatırdı "bakayım bakalım havuç kız" eylül ona gülümsemeye başladı. saatlerdir ilk kez gülümsüyordu yemeğini yemeye başladı. ateş ona iyi gelmişti eylül de ona ateş yemeğini yemeyi bıraktı " senle çok iyi anlaşacağız be" eylül onun gözlerine bakıyordu "aynen kalksak yedim işte" ateş tabağa baktı gerçekten yemişti hesabı ödeyip çıktılar. Arabaya bindiler.
Uygar ve oğuz depoya gelmiş oğuzun odasında oturuyorlardı. Oğuz eliyle masada ritim tutuyordu "dinliyorum uygar dereli" ciddiydi yüzünde mimik oynamıyordu. Uygar derin nefes aldı "çocukken bir parkta gördüm o mavi bir çift gözü o an fotoğraf çektim sonra onu hep buldum bir yerlerde yine çektim ama ona hiç yaklaşmadım" oğuz sakinleşmek için birkaç dakika gözlerini kapattı "sen de funda da masum değildiniz ulan sizi ilk öğrendiğimde öldürmeliydim" uygar başını öne eğdi "gidebilir miyim?" oğuz gözlerini devirdi "tedavi göreceksin doktor tavsiyesi" uygar ayağa kalktı "asla" titremeye başladı kriz geçiriyordu "hassiktir" oğuz ayağa fırladı ve uygarı kollarından kavradı "ADAL DOKTOR" oğuz uygarı tutmaya çalışıyordu uygar öyle titriyordu ki oğuz tutamıyordu bile. Via ve doktor içeri girdi doktor içeri girer girmez uygarın koluna bir sakinleştirici iğne sapladı. Uygar yavaş yavaş çökmeye başladı gözleri gitmeye başladı titremiyordu artık oğuzun kollarında baygın duruyordu. Koltuğa koydu oğuz onu, doktor kafasını sallayarak bakıyordu oğuza "durumu gerçekten kötü en son yaşadığı travma tetiklemiş şimdilik ilaç tedavisi uygulayalım eğer anormal davranmaya başlarsa yani kendine zarar verme olmayan şeyleri görme gibi durumlar olursa hastalık ilerlerse hastaneye yatırmak zorunda kalırız" oğuz uygarı seyretmeye başladı "tamam doktor" doktor kafa sallayarak çıktı odadan. Via oğuza baktı "kabul edecek mi?" oğuz başını ellerinin arasına aldı "bilmiyorum" via ayağa kalktı oğuzun omuzuna koydu elini "eylüle" devam etmeden oğuz elini kaldırdı "asla ikisi de iyileşmek zorunda" via kafasını salladı can ve efsun içeri girdi oğuzun emriyle oğuzun evine götürüyorlardı uygarı. Via ve oğuz ise açık arttırma için para ayarlamaya başladılar. Saat sekiz olmuştu bile.
Ateş ve eylül yan yana oturuyorlardı eylülün gözleri kapanmaya başladı başı ateşin omzuna düştü. Ateş gözlerini eylülün omuzunda olan kafasına baktı ve gülümsedi ne de masum uyuyor diye düşünmeye başladı.
YAZARDAN
Hani bazen bir umut gerekir ya dünyada nefes alabilmek için bir umut parçası gerekir. Ararsın buldum sanırsın ama hayat bir sille vurur senin yüzüne darmadağın olursun tekrar. Düşersin dizlerin acır yara olur dizlerin sonra bir merhem gerekir ama dizine ya da ellerine değil ruhuna. Eylül uygarı umut parçası sandı ama hayatın sillesiydi uygar. Bir yıkıma mal oldu bu umut parçası. Uygar eylülü bir ruh olarak gördü ölmüş olan ruhunu birleştirdiği bir ruh olduğunu düşündü ama ruhunu yaralayan bir bıçak oldu. Bu bıçak aşktı aşk acıtmıştı yaralamıştı çünkü kardeşten sevgili olmazdı. Uygar ruhunu eylül umudunu bir yerlerde bulacaklar mıydı? Aradıkları umut aradıkları ruhları neredeydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EYLÜL ATEŞİ
Teen Fiction11. sınıfa yeni geçen Eylül öncelerde içe kapanık bir kızdı hayattan soğumuş kimseyle konuşmayan biriydi. Okulun ilk günü abisiyle beraber hayatlarına giren iki kişi Eylülün hayatını alt üst etmişti. Uygar ve Sima. Geçmişlerinden gelen sancılı acıla...