(3) Fırtına

783 88 52
                                    

Yazım hataları ola bilir. Şimdiden özür dilerim..


Havada bir kurşun sesi yankılandı...

Gözlerimi sıkıca kapatmışdım. Ben bu korkuyu hayatım boyunca ikinci kez yaşıyorum. İlki bir buçuk yıl önce 4 askerimi kaybettiğimdi ikinciside şimdi bir askerimi daha kaybetme korkusu.

Bir kaç saniye sonra beklediğimden farklı bir ses yükseldi sonra ise kurşun sesleri

Başımı Aytaca çevirdiğimde onun vurulmadığını anladım. Jiyar ve köpekleri kaçacak delik arıyorlardı. İşte onların cesareti bu kadardı. Jiyarın yanındaki bir çok teroist ölmüşdü. Sadece Jiyar ve bir teröist kaçmışdı. Ama kolunu tutarak kaçtığını göz ucuyla görmüşdüm. Büyük ihtimalle yaralıydı.

Gökhan ellerimizi çözdü bende Aytacın yanına gidip durumunu kontrol ettim. Yüzünün bazı bölgelerinde morarma ve kanama vardı. Eli ise hiç iç açıcı değildi. Derin kesikler vardı ve ortada kalan üç parmağının kırıldığını düşünüyorum.

Gözlerimi açık kahverengi gözlerine dikerek düz bir ses tonuyla "Başka bir yerinde bir şey var mı?" Diye sordum. Daha doğrusu söyleyecek bir söz bulamadığım için bunu sordum. Oda başını olumsuz anlamda sallayıp "Hayır komutanım. Yaxşıyam, fazla zərər almadım" Tükçe fazla konuşamıyordu sanırım çünkü cümlelerini farklı kuruyordu.

Gülşah ve Ayazında yanımıza gelmesiyle çöktüğüm yerden kalktım. İçimizde yaralılar ve muhimatımızın az olduğu için Jiyarın peşinden gidemezdim.

Bu gün iki yaralı vermemin tek suçlusu benim. Sorumsuzca davranıp yeterli kadar hazırlıklı gelmedik. Böyle bir hata yaptığıma inanmıyorum.

"Toparlan tim köye gidip köylüleri kontrol edelim. Gülşah, Aytaca yardım et." dedim ve yerden silahımı alarak yürümeye başladım. Bu sıradada kar yağışı şiddetlenmişdi.

Köye girdiğimiz vakit muhtarla karşılaştık. Yerinde biraz kıpırdanarak ısınmaya çalışıyordu. Silah sesleri kesildiği için çatışmanın bittiğini anlayıp buraya gelmiş olmalı. Yanına vardığımızda yüzündeki rahatlamış bir ifadeyle dudaklarını araladı

"Komutanım iyisinizdir umarım. Çok endişelendik bir şey oldu diye." dedi bence elimi omzuna korayak sözlerine karşılık verdim

"İyiyiz muhtar. İçinizde yaralı var mı diye sormaya geldik. Birde köyde doktor var mı yaralılar var" dediğimde muhtar gözlerini timde gezdirerek yaralılara baktı. Sonrada bana dönüp "Bizde yaralı yoktur komutanım çok Şükür ama köyde doktorda yok. Benim hanım köyün şifacısıdır gelin gidelim isterseniz" dedi

Başımla onayladım, o önde giderken bizde onun peşinden ilerliyorduk. Bu köyden bir hain olduğunu düşünmüyorum çünkü eğer içlerinden biri hain olsa bile bizim buraya geldiğimizi en fazla yarım saat önceden görmüş ola bilirler. Ve bu süre içerisinde Teröistlere haber vermeleri ve onlarında bu kadar kısa sürede gelmesi mümkün değil. Büyük ihtimalle ya karşı köyden biri haber verdi yada bizim aklımıza bile gelmeyecek biri.

Biraz yürüdükden sonra iki katlı güzel bir köy evinin kapısının önüne geldik muhtar kapıyı çaldı kapının açılmasını beklerken bahçeyi incelemeye başlamışdım. Evin etrafını çitler sarıyordu. Baya büyük bir bahçesi vardı. Biraz ileride çitlerin kenarına kurulmuş bir köpek kulübesi yerleşiyordu. Ama bu bahçeye en güzel görüntüyü veren bahçenin girişine yakın olan çardakdı.

Ben bahçeyi incelerken kapının açılmasıyla önüme döndüm. Kapıda elli yaşın ortalarında bir kadın vardı saçları kapalıydı, bizi görür görmez gülümseyerek "Hoş geldiniz evlatlarım sefa getirdiniz. Buyrun içeri geçin dışarsı soğuktur. Karda yağıyor zaten" dedi. Onun bu şekilde konuşması içimi ısıtdı ve annemi hatırlatdı bana. Bende onun sesine karşılık olarak elimden geldiğince yumuşak bir ses tonuyla "Hoş bulduk teyze. Bizim yaralılarımız vardıda sizinde şifacı olduğunuzu öğrenince buraya geldik" dediğimde yüzündeki gülümsemenin yerini endişe aldı. Korku dolu bakışları timin üzerinde gezdi. Ayaz ve Aytac'ı görünce konuşdu.

Bayrak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin