Tanıtım

4.2K 146 132
                                    

  *

  Lina, dünyaya gelen binlerce kız çocuğundan bir tanesiydi. Bir ailede doğdu, şans eseri büyüdü ve hayatı kalın duvarlar arasında geçti. Her adımının amacı güneşi görmeye çalışmaktı. Herkes gibi başını okşayacak bir aile, destekleyecek arkadaşlar, belki başarısızlıklarında sarılıp teselli edecek bir sevgili, uyumak için tatlı bir kedi, gözyaşını kurutmaya yetecek kadar güneşi arzuladı.

  Arzuları kızgın yüreğinin üzerinde buzlu bir su gibi cızırdadı.

  Çocukluğundan beri fiziksel ve duygusal olarak istismar edildi. Okul hayatı, uğradığı zorbalıklar yüzünden berbat geçmişti. Hem zorbalığa uğruyor hem de cezalandırılan kişi oluyordu. Her zaman suçlu oydu. Tacize uğradığında bile herkes onun yalan söylediğini düşünüp başını çevirdi, kusuru onda buldu. İş hayatına atıldığında da durum farksızdı. Güvendiği arkadaşı onun Alman firmasıyla bağlayacağı iş için hazırladığı sunumu çaldı. Suçlu belliydi, Lina'nın yalancı olduğuna şüphe yoktu... Sorgusuz sualsiz işten atıldığında çevresini saran duvarlardan artık çürük kokusu alıyordu. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın boğazını saracak eller, merdivenleri çıkmaya çalışan ayaklarına yapışmış prangalar vardı. Her hamlesinde bileklerini sıkıyor, her adımında kızgın bir demir gibi vücuduna saplanıyordu.

  Çantasını atıp mahvolan hayatının ortasında otururken sorguladı. Neden kitaplarda karakterler hep mutluydu? Bir adım atsalar hayat onlara bin adımla geliyordu. Bir adam sevseler adam da kusursuzca onları seviyordu. Çıkarsız, sorgusuz sualsiz, yalnızca sevdikleri için seviliyorlardı. Hayatları altın suyuna batırılmıştı. Başlarına bir şey gelse yardımlarına koşacak insanlar, ağlasalar gözyaşlarını silecek onlarca mendil vardı.

  Lina, onların kusursuz ve zengin hayatlarına imrenerek baktı. İstisnasız hepsi büyük bir aşk yaşıyordu. Tüm noveller aynı sonla bitiyordu. Kadınlar bir Prens'in, Dük'ün veya büyük büyücünün en kıymetlisi oluyorlardı. Herkes onları el üstünde tutuyordu. Herkes... Bundan daha iyisi var mıydı?

  Bir kez olsun okuduğu hafif aşk romanlarından birine girmek istedi. Bir kez olsun kendi hayatının baş karakteri olmak istedi. Çocukça olduğunu biliyordu ama bir kez olsun hayatı hakkında endişelenmeden huzurlu bir an geçirmek istedi. Rüya da olsa, hayal de olsa o dünyaya adım atmak istiyordu. Sadece bir kez yaşadığını hissetmek istiyordu.

  O gece okuduğu entrika dolu roman isteğini yerine getirdi.

  Gözlerini açtığında Lina, küçük vücuduyla bir hizmetçinin kollarındaydı. Gerçekten de zengin ve soylu bir ailenin kızı olarak doğmuştu. Babası bir Dük'tü. Tıpkı hayalini kurduğu gibi, artık Ortaçağ benzeri bir dünyada soylu olmuştu. Bu bir hayal miydi? Rüya... Lina bunu düşünmedi. Tüm bunların gerçek olduğuna inanmak istiyordu. İkinci hayatını ona bahşeden Tanrı'ya defalarca teşekkür ediyordu. Nihayet mutluluk onun için gelmişti. Nihayet boğazına yapışan o berbat hayat, onu seven bir kişinin bile bulunmadığı hayat sona ermişti.

  Hayal ve gerçeği ayırt etmeye çalışırken kaybolan Lina, kulağına fısıldanan isimle beraber gözlerini açtı.

  "Siena."

  Bu isim... Romanın cani kadın karakterinin adıydı. Gözünü kırpmadan insanları öldürebilen, istekleri yüzünden herkesin canını yakan bir caniydi. Lina, onun vücuduna girdiğini anladığında beşikte tüm gece ağladı. Çok sevilen kadın baş karakter yerine bir caninin vücuduna girmişti. Korkuyordu, endişeliydi.

  Ama bir dakika... Henüz bir bebekti. Peki ya cani değil de Dük'ün zeki ve tatlı kızına dönüşseydi? Tıpkı baş karakter gibi çevresine mutluluk saçan nazik ve terbiyeli biz kadın olsaydı? O zaman sevilir miydi? O zaman kendi hayatını istediği gibi yaşayabilir miydi? Belki de ona verilen bu şansı iyi değerlendirirse... Lina kararını vermişti. Ne olursa olsun, asla katil karakterin yolundan gitmeyecekti.

  *

  "Senin için her gün saçlarımı saldım. Dudaklarımdaki ruju tazeleyip durdum. Parfümsüz dışarıya çıkmadım. Yeni giysiler aldım. O giysileri hakkıyla taşıyabilmek için kilo verdim. Sırf sen birkaç saniye daha uzun bak diye hesaplar yaptım. Kahkaha atmadım, yüz hatlarımı korudum. Beni güzel gör istedim. Baktığında beni arzulaman için dünyanın en güzel kızı olmaya çalıştım. Güzel gözlerine bakarken kayboldum, derinlere battım. Sense elimden tutmak yerine beni gözlerinin derinliklerinde boğmayı tercih ettin. Kırmızı rujum dağıldı, makyajım silindi, saçlarım kabardı. Ve yeniden kilo alıyorum galiba. Böyle olacağını içten içe biliyor muydum? Seni beklemekten vazgeçtiğim gün, kendimden vazgeçtiğim gün mü olmalıydı? Hayır, böyle bitmesi şart değildi. Gözlerini açıp bana baksaydın, yaklaşıp ellerimi tutsaydın... Ya da en azından beni yanıtsız bırakmasaydın böyle bitmezdi. Eğer beni biraz bile sevseydin dünyanın en güzel kızı olurdum. En güzel, en asil ve en mutlu... Ama şimdi en suçluyum. Seni sevdiğim için, hiç olmadığım kadar suçluyum.

  Vazgeçişimin damgası, intiharımın tescili. Dudaklarını bir kez bile öpememenin sancısı. Aramıza koyduğun duvarlardan atlama vaktim. Aşağı düşeceğim sevgilim ve öleceğim. Bir kez bile kalbine gömülmeyeceğim. Çürümeme izin ver. Bu yorgun beden karışsın toprağa ve and içelim birlikte, birbirimizi görmeyeceğimize. Sakın bir kavanoza koyma, kalbim çoktan darılmış sana. Ve o güzel gözlerin... Yaşarken görmedin, ölü bedenime değmesin. Beni en güzel halimle hatırla. Kanı çekilmiş, çürümüş ve delicesine sarhoşken değil. Senin için geldiğim o gün gibi, en güzel halimle..."

  *

  Sevgili okurlarım, bu hikaye tamamen Fantastik bir hikayedir. İçeriğinde geçen olaylarsa bir o kadar realisttir. Lütfen başlarken psikolojinizin bozulabileceğini, bakış açınızı kaybedebileceğinizi bilerek başlayın. İçeriğindeki +18 sahneler Dark Romance kategorisinde olacaktır. Hepinize iyi okumalar diliyorum.

Katil Karakterin YoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin