Okula vardığımda şoför arabayı park etti ve o inmeden kapıyı kendim açıp arabadan indim. Şoför de indiğinde ona çıkış saatimi söyleyip yanından ayrıldım. Okula doğru ilerlediğinde hava normal aydınlıktaydı. Diğerlerini beklediğim sırada, Bangchan ve Eunwoo'nun kavga ederek yanıma geldiklerini gördüm.
"Bangchan salak mısın? At kafalı insanlar gerçek değil!" Eunwoo bıkmış ifadeyle konuştuğunda onların saçma konuşmasını dinlemeye başlamıştım. "Dün gördüm, tek boynuzu vardı!"
"Sen gerçekten kafayı yemişsin, ya da net sarhoş oldun." Sonunda yanıma geldiklerinde selamlaşmıştık. "Siz az önce neyin kavgasını yaptınız? Tek boynuzlu at neydi, Tanrı aşkına!"
"Ben içeri giriyorum! Siz de bana inanmayacaksınız inanmayın, ama kanıtlarım var." Anlamsız bir şekilde Bangchan yanımızdan küsüp gittiğinde arkasından baka kaldık. Eunwoo'ya dönüp ne olduğunu sorduğumda geçiştirip koluma girdi. İkimiz birlikte okula girdik ve kendi sınıfımıza çıktık.
Temizlik malzemelerinin hepsi sınıfımzdaki dolaptaydı. Sınıfa girdiğimizde Bangchan montunu ve çantasını çıkarmış ve sırasına koymuştu.Şu anda bizimle konuşmamasının sebebi tek boynuzlu atın olduğuna inanmamamız mı. Çok garip bir insan, gerçekten çok garip. Eunwoo da öndeki sıraya çantasını ve montunu koyup temizlik malzemeleri olan dolaba doğru ilerledi. Ben de adımlarımı öğretmen masasına doğru çevirip hareketlendim. Üzerimdeki montu ve çantamı çıkarıp masanın üzerine koydum. Sınıfın sıcak olması iyi olmuştu çünkü, dışarda olduğumda soğuğu her zerreme kadar hissetmiştim. Ama buranın sıcak olması içimi rahatlatmıştı.
"Benim banyoya gitmem lazım, hemen geleceğim!" Bangchan bize doğru bakıp söylediğinde gülümsedim ve merak etmemesini söyledim. Odadan çıktığında ben tişörtümün kollarını dizime kadar çıkardım ve işe koyuldum. Eunwoo'nıun yanına gittiğimde elindeki mavi ve ıslak bezle masaların üstünü silmeye başlamıştı bile. Ben de dolapta düzenle dizilen bezlerden birini aldım. Temiz suda ıslattığımda üzerine şampuan döktüm ve az daha suya sokup çıkardım. Bezi çıkarıp suyunu sıktım ve bir tane masadan silmeye başladım.
İçimde garip bir hiss basmıştı. Az önce Eunwoo koluma girdiğinde kendimi kötü hissetmiştim. Birileri bana dokunduğunda heyecanlanıyor ve korkuyordum. Aynı evde yaşadığım gibi Ji-an bana sarıldığında garipsemiştim. Ama onda çok bir tepki vermemiştim çünkü, onu çocukluğundan beri tanıyorum. Aynı ve Jin ve Jimin gibiydi işte, bu üç kişi ve bazı yakınlarım dışında her hangi birinin bana dokunmasından iğreniyordum. Haptofobi olmak çok kötü bir şey çünkü, insanlara sarılamıyorsun. Onlarla el ele tutuşup bir yerlerde yürüyüp doya doya sohbet edemiyorsun. Haptofobi işte, uzaktan işkence gibi bir şey...
Bunları kendi içimde söylediğimde üç tane masayı silmiştim bile. Bu an içeri müdür yardımcısı Han Jeong-hoo Eunwoo'yu çağırmıştı. Eunwoo gelemeyeceğini söylese de Bay Han bu durumda ona hak vermemiş ve onu çağırmıştı. Eunwoo bana çabuk geleceğini söyleyip gittiğinde bir sorun olmadığını söyledim. Sınıftan çıktığında yalnız kalmıştım. Bangchan'ın nerde kaldığını sorgulamadım çünkü, işleri ola bilir değil mi.
"Jungkook?" Bir kaç dakika sonra içeri ağlayarak giren Bangchan'ı gördüğümde hızla elimdeki bezi masaya adeta fırlatıp yanına gittim. "Hey, iyi misin? Neden ağlıyorsun?" Sabırsızlıkla sorduğumda ağlaması daha da artmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum.
"Bangchan, lütfen ağlama. Ne oldu, neden ağlıyorsun?"
"Jungkook, lütfen burayı idare et. Benim gitmem lazım." Diyip yanımdan ayrıldığında çantasını ve montunu koyduğu yere doğru ilerledi. Onu arkasından izlerken hareketleri titrek ve korkaktı. Ne olduğunu bilmiyorum ama çok üzüldüğü bariz ortadaydı. Ona sarılıp yarasına merhem olmak isterdim ama fobim yüzünden bu imkânsızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aienkien | Taekook
Fanfictionİmkânsız aşkın bir türünü daha duymuş muydunuz? Texting | düzyazı(bolca düzyazı) Semetae! Ukekook! Yan shipler • { Yoonmin, Namjin }