14. Umut

33 5 0
                                    

Soğuk bahar günlerinden biriydi. Havada hiç bir canlının sesi dahil gelmiyordu. Kuşlar her zamanki gibi ötmüyor, insanların sohbet sesleri mahalle halkını rahatsız etmiyor. Şimdi sadece esen rüzgarın sesi geliyordu. Bu gün dünden daha soğuk olduğu için, belki kar yağacak diye bir söylenti vardı.

Karı çok seven Jungkook güzel bir uykudan baş ağrısıyla uyanmıştı. Bu güzel uykudan kendi gözleri kendi açmış ve kimse tarafından rahatsız edilmemişti. Hayret ediyordu, neden annesini onu merak etmediği için. Gözleriyle tavanı izledi uzun uzun, daha sonra zorla doğrulup ayaklarını yataktan sarkıttı. Etrafı izlerken yumruk yaptığı elleriyle gözlerini ovdu. Kollarını iki yana açıp esnedi ve tavşanlı terliklerini giyinip ayağa kalktı.

Banyoya doğru ilerledi. Aslında duş almaması gerekti ama o sabah duş almadan güne başlayamıyordu. Üzerindekilerini tamamen çıkarıp çıplak vücuduyla duşa girdi. Banyo sıcaktı bu yüzden Jungkook'un burada hastalanması imkânsızdı. Dün olanlar aklına geldiğinde başından aşağı dökülen ılık suyla tüyleri diken diken oldu. Bu gün dünden daha iyiydi ama hâlâ daha atlatmış değildi. Arkadaşlarının yanında olması onu çok rahatlatmıştı.

Duş alırken Taehyung Hocasının neden böyle yaptığını sorguladı. Oysa ki, hocası içine kapanık, ciddi ve iyi kalpli biridir. Dün leş gibi kokması zaten onu sinir etmişti. Neden olduğunu çözemiyordu ama Taehyung'un Hocasının durduk yere böyle bir şeyi yapması şüphe uyandırıcıydı.

Güzelce duşunu alıp çıktı ve üzerine beyaz bornozunu giydi. Bu gün o çok beklenen okul günüydü ama Jungkook pek de okula gitmek istemiyordu. Onun yüzüne bakamazdı o günden sonra. Ama bu isteği gerçekleşmek için biraz imkânsızdı çünkü, bu gün sınav var ve eğer okulu asarsa o sınava bir daha  giremezdi. Okulun bir çeşit kanunlarından biriydi işte.

Aynadan kendine baktığında dün çok ağladığı için gözlerinin şiştiğini görmüştü. Gözyaşlarındaki tuz içeriği ciltteki nem seviyesini düşürerek cildini kurutmuş ve sağlıksız bir görünüm sağlamıştı. Oysa ki, Jungkook hiç bir şey için ağlamazdı(?)

Yüzüne kullandığı kremleri ve cilt bakım ürünlerini sürdü. Fondöten ile göz altlarını kapattı ve ardından lip gloss'unu alıp dudağına sürdü. Şimdi az öncekinden daha güzel ve cesur gözüküyordu. Saç kurutma makinesini aldı ve çalıştırıp saçlarını kuruladı. Uzun saçlarını kurutmak zaman aldığı için Jungkook birazcık sıkılmıştı. Ama zorla ve inatla güzelliğin olduğuna inandığı için sabretmiş ve saçlarını özenle kurutmuştu. Saç işlemi bittiğinde elindeki düzleştirici ile saçlarını düzleştirdi. Çilekli, kalpli ve Cooky'li takılarını saçının bir tarafına taktı ve diğer tarafını gelişi güzel koydu.

Banyodaki işinin bittiğini anladığında etrafı toarlayıp kirlileri kirli sepetine attı. Banyodan çıktı ve dolabına doğru ilerledi. Dolabı açıp bir tane mavi bol bir jeans, mavi sweatshirt aldı. Alt çekmeceyi açıp temiz bir boxer aldıktan sonra dolanı tamemen kapattı. Giyinme odasına girdiğinde aldığı kıyafetleri teker teker giyindi. Bu odadaki aksesuar masasına doğru ilerleyip bir tane kelebekli kolye ve... Bir dakika!

"Benim bilekliğim nerde?" Diye kaşlarını çatıp sordu. Her yerde bilekliğini aradı ama hiç bir yerde yoktu. Elindeki kolyeyi masaya koyup hızla giyinme odasından, ardından kendi odasından çıktı. Konuşma seslerini duyduğunda koşarak mutfağa gitti. Sadece Jimin ve Hoseok'u gördüğünde Jin'in ve Jackson'ın nerde olduğunu sorgulamadan ikilinin yanına ilerledi.

"Bilekliğimi gördünüz mü?" İkili mutfak masasının bar sandalyelerine benzer sandalyesinde oturmuştular.

"Sana da günaydın," Jimin konuştuğunda Hoseok devam etti. "Şu  Jong-hyun'un sana aldığı bileklikten mi bahsediyorsun?" Jungkook hüzünle başını salladığında Hoseok dudağını büzüp Jimin'e döndü. "Ben görmedim, Jimin sen gördün mü?"

Aienkien | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin