"Jungkook kaybolduk." Jungkook'un gözleri sonuna kadar açılmış ve onu izliyordu. Dediklerinin yalan olma ihtimaliyle kendini avutuyordu ama içten içe korku bedenini ele geçirmişti. Şaka mı yapıyordu yoksa dediklerinde ciddi miydi?
"Ne? Şaka mı yapıyorsunuz Hocam, ben çok korkuyorum!" Taehyung'un yanına geldiğinde nerdeyse ona sarılıp korkusunu giderecekti.
Taehyung yanındaki küçük tavşana bakıp kahakaha attı. "Şaka. Seni korkutmak çok eğlenceli, safsın ve herşeye inanıyorsun. Haha, inanılmaz." Kendi bildiği yoldan dümdüz ilerlediğinde Jungkook onu kaşları çatık bir şekilde izliyordu. Ne yani cidden şaka mı yapmıştı, bir de üstüne Jungkook'a saf ve ağlak biri olduğunu mu ima etmişti? Bu alttan alınamaz bir olay. "Bay Kim, duygularımla oynamaya hakkınız yok. Hem saf bir değilim bir kere, olsam da sizin gibi-" Bağırarak konuştuğunda bir an duraksamıştı. 'Kalpsiz' diyecekti ama diyemeden donup kalmıştı öylece.
Taehyung adımlarını durdurup aralarındaki bir iki adımlık mesafeden ona baktı. "Söylesene, neden söylemiyorsun? Kalpsizin tekiyim değil mi? Tanrım, bu çocuklara şaka yapmaya gelmiyor." Aradaki mesafeyi kapatmak için adımlarını hareket ettirdi ve Jungkook'un önünde durdu. "Jungkook saf olmak kötü bir şey değil, ben sadece böyle her şeye inanmanı istemiyorum. Cidden bir gün başına bir şey gelse öylece ortada kalırsın, seni kimse kurtaramaz." Jungkook bu sohbetin uzamaması için ona cebap vermeden az önce Taehyung'un gittiği yoldan ilerlemeye başladı. Ellerini ceplerine sıkıştırmış ve altındaki toprağı izleyerek kendi halinde yürüyordu.
***
"Jungkook kaybolacaksın, yanıma gel." Jungkook bildiğini düşündüğü yolla sağ değil de sol taraftaki yoldan ilerlemek istemişti. Kendi bildiğini yapan biri olduğu için yaptığı şeyi sorgulamak büyük bir risktir.
"Tamam." Taehyung onun bu haline şaşırsa da Jungkook bir şeylerin çok uzadığının farkına varmıştı. "Neden karşı çıkmadın?" Jungkook büzdüğü dudaklarıyla Taehyung'a baktı. "Çünkü aç ve yorgunum. Yürümek istemiyorum, keşke uçma imkanım olsaydı, düşünsenize uçarak evinize gidip geliyorsunuz, çok güzel olmazmıydı?" Jungkook'un çocuksu düşüncelerine karşılık Taehyung sadece tebessüm etti. "Evet çok güzel olurdu."
Bir kaç dakika öylece yavaş adımlarla yürüdüklerinde Jungkook yorgunluğu ve göz kararması ile birlikte önündeki taşı görmeden yere yığılmıştı. Taehyung gülmemek için yanaklarının içini şiddetle emip yanına gitmişti, düşen insanlar onun için hep komik olurdu.
"Hey, iyi misin?"
"Sizce?" Canı yanarak söylediği söze karşı Taehyung göz devirdi. Kumaş engeline rağmen ayağını kanatan cam parçası Taehyung'un dikkatini çekmişti. Jungkook acıyla inlerken Taehyung küçüğün pantolonunu yukarı çekiştirip ayağına baktı. Kıpkırmızı kan yavaşça kendini belli ettiğinde Taehyung yüzünü buruşturdu. Kan görmeye, kana dokunmaya kanla ilgili her şeye alerjisi vardı.
"Jungkook, seni kucağıma alacağım ve beni ne yazık ki reddetme şansın yok." Taehyung pantolunu hızla eski haline getirip Jungkook'u bir hışımla kucağına aldı. "Uslu ol, sesini çıkarma çünkü çok sinirliyim." Jungkook büzmüş dudaklarıyla onu tatlı tatlı bakarken kafasını Taehyung'un göğsüne yasladı. Yorgun olduğu için bu ona çok iyi gelmişti.
***
Uzun bir aradan sonra evler gözüktüğünde Taehyung rahat bir nefes verdi. On dakikadır sessizce geldiği yolda kaybolduğu gerçeğini bin kez gözden geçirmişti. Kendisi çok korkmamıştı çünkü yalnız kalmayı seven biriydi ama kucağındaki tavşan korkak olduğundan dolayı onun için endişelenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aienkien | Taekook
Fanfictionİmkânsız aşkın bir türünü daha duymuş muydunuz? Texting | düzyazı(bolca düzyazı) Semetae! Ukekook! Yan shipler • { Yoonmin, Namjin }