"Jungkook,"
"Hm?" Gözleri fal taşı gibi açıldığında sanki her an yuvasını terk edecekmiş gibi görünüyordu.
"Hadi senin başlangıçın, bizim de bir başlangıçımız olsun." dedi ve kiraz kırmızısı dudaklarına bastırdı dudaklarını.
Jungkook onun sihirli dudaklarına kapılmış ve karşılık bile veremeden öyle donup kalmıştı. Elleri iki yanında kenetlenmiş bir pozisyonda, hem onun dediklerini hem de yaptığına karşılık bayılmamak için zor duruyordu. Taehyung, Jungkook'un alt dudağını emerken Jungkook ona karşılık vermeye karar vermişti. Jungkook da üst dudağını esir aldığında işleri yarıda kalmış ve birbirlerini yeme kararı almıştılar, yani galiba.
"Ahm," Jungkook'un ağzından çıkan boğuk iniltiye karşı Taehyung daha da sert olmaya başlamıştı. Deli gibi öpüşüyordular. Taehyung ince ve kemikli elini Jungkook'un tişörtünün içine soktuğunda ellerini sıcak bedende gezdiriyordu. Elleri yavaşça Jungkook'un kalçasına doğru gitti ve kalçasını avucladı.
Taehyung kalçasından yardım alarak onu kucağına aldı ve hâlâ öpüşmeye devam ettiler. Jungkook ellerini Taehyung'un saçlarının içine sokmuş ve çekiştirmeye başlamıştı. Yumruğunun içindeki saç tutamları avucunu gıdıklıyordu.
"H-hocam," Boğuk sesle iniltilerin arasından söyledi Jungkook. "Ah, lütfen, yeter." Jungkook söylemek istemediği şeyi söylemişti. Taehyung dudaklarından sesli bir şekilde ayrıldığında Jungkook nefes nefese onun ateş gibi yanan gözlerine baktı. Hapis olmuştu gözlerine.
"Sana muhtacım Jungkook." Sanki okyanusların en derinlerinden çıkmıştı mükemmel sesi.
Jungkook gözlerini gözlerinden çekmeden yutkundu. Ağzına gelen metal tatla dudağının çoktan kanadığını anlamıştı. "Beni aşağı indirin lütfen." Taehyung kısa bir süre onu izleyip, ardından usulca yere bırakmıştı. Jungkook üstünü düzeltip masadaki yarım koydukları pasta malzemelerine göz attı. Az önceki o güzel dakikalar gözünün önünden film şeridi gibi geçip gitti.
"Doğum günün kutlu olsun, Prensesim."
Jungkook'un eli ayağı bir birine dolanmıştı. Ne yapacağını bilmeden ona baktı, yine o gözlerine. "Bu geceyi bana yaşattırdığınız için teşekkür ederim Prensim." Taehyung gülümsedi ve kaşlarını bir kez indirip kaldırdı kendine gelmek için.
"Prensin olduk demek? Hm?"
"Siz bana Prensesim dediğiniz için boş kalmak istemedim açıkçası."
"Jungkook bir şey diyeceğim, senin arkadaşların bu gün doğum günün olduğunu biliyor mu?"
"Doğum günüm bu gün değil Bay Kim, yarın. Ve benim 'arkadaşlarım' böyle 00:00'da bana sürpriz yapacak kapasitede değiller ne yazık ki." Jungkook isyanına karşı Taehyung kıkırdadı. Onu güldüre bildiği için çok mutluydu. "Bay Kim bu gün film izleyelim mi?" Jungkook büyük bir sevinçle söylediğinde Taehyung dudağını ısırdı. "Jungkook işlerim var. Hadi birlikte pasta yapalım ve geceyi kaçırmayalım. Belki daha sonra, ne de olsa hâlâ burada bolca zamanımız var."
"Tamam." Jungkook üzüldüğünü belli etmemek için yüzünü diğer tarafa çevirmiş ve şimdiden başlamıştı pastanın kremasını hazırlamaya. Taehyung arkadan onu kısa sürede süzüp konuştu. "Ben ne yapmalıyım?"
"Bilmem."
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır."
"Pekâlâ, o zaman bana ne yapacağımı söyle."
"Sadece oturun ve beni izleyin, ya da izlemeyin size kalmış. Ama bir şey yapmayın." Jungkook asla ve katiyen arkasını dönüp ona bakmıyordu.
"Seni izleyeceğim." dedi net bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aienkien | Taekook
Fanfictionİmkânsız aşkın bir türünü daha duymuş muydunuz? Texting | düzyazı(bolca düzyazı) Semetae! Ukekook! Yan shipler • { Yoonmin, Namjin }