Merhaba arkadaşlar :) Finallerim sonunda bitti ama diş sorunu aynen devam ediyor... Bu cumaya kadarda devam :D Yine de elimden geldiğince bölüm yazmaya çalıştım, inşallah beğenirsiniz... Bol bol yorum ve beğeni bekliyorum :))
Seviliyorsunuz ♥ :)
-
Öfkeliydim. Öfkem kendimeydi, Neslihan'aydı. Onun kendini yakıştırdığı konumu düşündükçe bir şeyleri kırıp dökmemek için kendimi zorlukla alıkoyuyordum. Nasıl böylesine iğrenç pozisyonları kendine yakıştırabilirdi ki? Neydi bu kadının derdi? Neden böylesine soğuk ama bir o kadar da savunmasız duruyordu? Aklımı karıştırıyordu. Annemden sonra hiçbir kadın için düşünmeyen ben şimdi gece gündüz onu düşünüyordum.
Biliyorum vardı bir sakladığı. Benden ve hatta belki de kendinden sakladığı şeyler vardı fakat bunları dillendiremiyordum. Dillendirsem de sonuçsuz kalacağını biliyordum.
Nil'in ''Oktay...'' diyen kısık sesini duymam ile düşüncelerimi bir kenara bırakarak bana doğru gelen kadına baktım. Kadından ziyade daha çok bir kız çocuğu gibiydi. Çok masum duruyordu. Belki de kadınsıydı bilemiyorum. Hiçbir zaman o gözle bakmamıştım Nil'e. Ama işte Neslihan öyle değildi. O, ofisimden girdiği ilk anda tüm bedenimi kasıp kavurmuştu. Sonra da aynı etkiyi aklıma yapmıştı. Şimdi ise... Bunu itiraf etmek zor olsa da yavaş yavaş kalbimde de tesir göstermeye başlamıştı. Tıpkı kanserli bir hücre gibi yavaş yavaş ama ısrarcı bir şekilde tüm bedenimi sarıyordu. En mahrem alanlarıma izinsiz bir şekilde sızıyordu.
''Nil.''
''O kadın kim?''
Bu direk soru karşısında istemsizce şaşırdım. Neslihan kimdi sahi? Ben bile tanımıyordum ki onu... Gösterdiğinden başkasına izin vermiyordu. Kalın kabuğum neyse oyum demeye getiriyordu ama Allah biliyordu ya o kalın kabuğun altında çok başka bir kadın yattığından emindim.
''Asistanım.''
''Sadece o kadar mı?'' diye sordu sesinde saklayamadığı bir umutla. İstemsizce gerildim. Bu tarz konuları konuşmayı sevmezdim ben. Kaldı ki bir kadının bana hesap sormasına izin verecek değildim. Hele ki bir de hayatımda hiçbir yeri olmayan bir kadın gelip de bana böylesine hesap sormamalıydı.
''Sadece o kadar olmadığını biliyorsun,'' dedim tembel bir ses tonuyla. Onun çehresinin nasıl gerildiğini ve gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Bu gözyaşlarını belki bir yirmi sene önce görmüş olsaydım vicdanım sızlayabilirdi ama şimdisi için çok geçti. Yirmi yıl önce tam olarak on yaşında ki bir çocukken benim vicdanımda annemle birlikte toprak olmuştu. Bu yüzdendir ya acımasızlığımdan kimse muallaka düşmezdi. Oktay HANCI denildi mi herkesin aklına gelen tek şey acımasız oluşumdu. Bu durumu umursamıyordum, çünkü tam olarak söyledikleri gibiydim. Sakin yapım, acımasızlığımı gölgeleyen sadece basit bir paravandı.
Açık bir küçümseme ile ''O da diğerleri gibi sıkılana kadar mı?'' diye sordu Nil. Hafifçe gülümsedim ve onla aramda ki mesafeyi kapattım. Daha hayatı yeni yeni yaşamaya başlayan bir kadına göre fazla iddialı konuşuyordu. Bu yanlışının farkına varması şarttı. Babasının parasının onu her olaydan kurtaramayacağını, her istediğini alamayacağını anlaması gerekirdi. Çünkü hala küçük bir çocuk gibi babasının korunmasındaydı bana göre.
''Diğerleri gibi olmaya razı olduğun günleri ne çabuk unuttun!''
Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Sinirden mi yoksa utançtan mıydı yüzünün hali bilemedim, umurumda da değildi açıkçası.
''Çok acımasızsın.''
''Gerçekçiyim.''
''Hayır, senin ki düpedüz acımasızlık!''
''Peki, öyle olsun.''
''Neden böylesin?''
''Nasılım?''
''Bu kadar soğuk... Acımasız ve umursamaz...''
''Nil uykun gelmedi mi?''
''Kaçıyorsun.''
''İyi geceler.''
''Korkak!''
İşte o an öfkeme engel olamadım ve sert bir şekilde Nil'in çenesini sıktım. Bu hayatta benim korkabileceğim bir şey kalmamıştı. En fazla canımı kaybederdim, o da zaten emanetti. Bu yüzden çok yanlış bir kişiye yakıştırmış bu kelimeyi.
''Kime ne söylediğine dikkat et,'' dedim uyarır bir ses tonuyla. O ise hala burnunun dikine giderek ''Korkaksın işte...'' diye fısıldadı. Ecele davete çıkarmak bu olsa gerekti herhalde. Tabii ben duygularımla hareket eden bir adam olsaydım kendimi frenlemeyebilirdim fakat elimi çenesinden çekerek umursamazca omuz silktim.
''Nil... Daha çok küçüksün.''
Bir şey söylemesini beklemeden ondan uzaklaşarak hızlı adımlarla eve girdim. Bu gece burada son gecemizdi ve Neslihan ile yine aynı odayı paylaşacaktık.
Odaya girer girmez dün gecenin en güzel ve özel anları gözlerimin önünde canlanmaya başladı. Düşüncelerim istemediğim bir tarafa doğru yön değiştirmeye başlamıştı. Bu durum hiç mi hiç hoşuma gitmemişti ki kapı açıldı ve Neslihan girdi. Beni görünce odanın ortasında hafifçe irkilse de kendini hemen toparlayarak, yatağın üzerinde duran askılı bluzunu ve eşofmanını alarak banyoya doğru yöneldi. Ben de o ara kıyafetlerimi çıkarıp yatağa girdim. Uzun bir süreden sonra Neslihan her zaman ki soğuk çehresi ile odaya girdi. Elinde ki kıyafetleri düzenli bir şekilde koltuğun üzerine yerleştirdikten sonra yatağın diğer tarafına doğru uzandı ve tabi benden olabildiğince uzaktaydı. Çarşaf ise boğazına kadar çekilmişti.
''Hala neyi saklıyorsun?'' diye takılmadan edemedim. Birkaç saniye sessiz kalsa da sonra buz gibi ve ciddiyet dolu bir sesle ''Ne söylediğini anlamıyorum Oktay Bey,'' dedi.
''Dün gece zaten her şeyi gördüm diyorum Neslihan... O yüzden şu çarşafı boğazına kadar çekmene gerek yok!''
''İyi geceler Oktay Bey.''
''Neslihan... Beni delirtiyorsun,'' dedim ve onu belinden sararak kendime doğru çevirdim. Şaşkın ve ürkek bakışlarını aldırmayarak onun öpmek için yaratılmış o dudaklarının tadını çıkardım. Ne kadar süre geçtiğini bilmediğim bir anda o da bana karşılık vermişti. Aynı şevk ve istekle. Nefes nefese zoraki bir şekilde kendimi ondan çektim ve alnımı alnına yasladım.
''Önce geldin dikkatimi çektin... Sonra aklımda kendine büyük bir yer edindin... Şimdi ise kalbime doğru bir sızma içindesin...''
''Ben bir şey yapmıyorum,'' dedi boğuk bir sesle. Gülümsedim. Doğru o hiçbir şey yapmıyordu. Hiçbir şey yapmadığı halde beni böyle kendimden geçirebiliyordu. Ya bir şeyler yapıyor olsaydı? İşte o zamanı düşünemiyordum. O zaman benim sonum olurdu.
''Tehlikeli bir bölgeye sızıyorsun Neslihan!''
''Az önce de söyledim ben bir şey yapmıyorum.''
''Olabilir ama bu yine de gerçeği değiştirmiyor.''
''Oktay Bey!''
''Oktay Bey yok Neslihan... Sadece Oktay var,'' dedim ve onun hafif aralık dudaklarında nefesimi bulmaya koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirli Kalp
Ficción GeneralBenim ki hayata karşı bir direnişti. Batu'ya karşı, Duru'ya karşı... Mutluluğumu elimden alan herkese karşı bir direnişti. Ve bu uğurda akıtılan her gözyaşı, dudaklardan dökülen her ah ve kalpte hissedilen her acı mubahtı! Bu hikâyenin kazanını yok...