Bir an ne diyeceğimi bilemez bir halde onun öfkeli yüzünde gezdirdim gözlerimi. Yalan söylediğim anda bu durumun daha kötü bir hal alacağından emindim. Bu sebepten umursamazca omuzlarımı silktim ''Bana yaptıklarını unutmadım,'' diye fısıldadım. Benim sözlerim ile boşta olan eliyle sertçe çenemi kavradı ve yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdı.
''Benimle...'' dedi ve derin bir nefes aldı. Söyleyeceği şeyi az çok tahmin edebiliyordum ama yine de susarak onun devam etmesini bekledim. ''Benimle de bu yüzden mi evlendin?''
Bu soruyu bende kendime çok fazla sormuştum. Oktay benim için çok başkaydı. Hayatıma giren tüm insanlardan daha başkaydı. Ailemden başka kimse Oktay kadar bana böyle değer vermemişti. O benim yaralarımı sarmaya çalışıyordu farkındaydım. Bunun farkında olduğum halde yine de... Bilmiyordum işte.
''Sen...'' dedim ve kuruyan dudaklarımı zorlayarak devam etmeye çalıştım. ''Sen benim yaralarımı sarıyorsun Oktay.''
Sözlerim karşısında dudakları alayla kıvrılmıştı. Çehresinde acı bir gülümseme belirmişti. Acı çekiyor gibiydi.
''Ben senin yaralarını sarıyorum sarmasına da Neslihan sen her an bir yara daha açıyorsun... Üstelik bu açtığın yaralar artık sadece kendine değil bana da zarar veriyor!''
Oktay'ın sözleri karşısında kalbimde tarifsiz bir acı oluşmuştu. Ben ona zarar mı veriyordum? Veriyordum! Onunla evlenmek belki de en büyük hatamdı. Onu bu işin içine sokmamalıydım.
Benim susma üzerine çenemde ki eli canımı acıtmaya başlamıştı. ''Canımı yakıyorsun,'' diye fısıldadım.
''Sen kendi canını yakıyorsun Neslihan.''
''Anlamıyorsun beni!''
''Anlamıyorum evet! Böyle hastalıklı bir düşünceyi anlamıyorum ben!''
O an öfkeyle kendimi ondan kurtarmaya çalıştım ama çabam boşa çıkmıştı. Bileğimi bırakarak belimi sardı ve beni kendine doğru çekti. Bedenim onun bedeninin ısısını hissediyordu. Aklım olmayacak yerlere gitmeye başlamıştı. Kendimi zoraki bir şekilde toparlayarak ''Bırak beni!'' diye fısıldadım. O ise beni umursamadı. Belinde ki elini daha da sıklaştırdı. Yüzünü hafifçe yüzüme doğru eğdi.
''O adamı seviyor musun Neslihan?''
Bu soru karşısında midemin bulanmasına engel olamadım. Batu denilen o pisliği değil sevmek bir daha karşıma bile çıkmasını istemiyordum.
''Böyle bir soruyu sormadın!''
''Cevap ver bana!''
''Ondan nasıl tiksindiğimin farkında değil misin?''
''Öyleyse neyin intikamını alıyorsun ha? Neyin, kimden? Onlar kendilerine yakışanı yaptılar! Onlardan alacağın hiçbir şey geçmişini geri getirmeyecek sana!''
Biliyordum. Alacağım hiçbir intikamın geçmişimi geri getirmeyeceğimi bende çok iyi biliyordum ama yine de işte kendime hâkim olamıyordum bir türlü. İçim yanıyordu, canım yanıyordu. Böyle bir şeyi kendime yediremiyordum. Yediremediğim Batu'nun mutlu evliliği değildi. Yediremediğim Duru'nun beni böyle yarı yolda bırakmasıydı. Ben ona kardeşim, tek ailem demişken...
''Ben...'' dedim ama devamını getiremedim. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Yıllardır intikam alacağım diye güçlü durmaya çalışıyordum ama şimdi... Allah'ım ne oluyordu bana böyle? Kafam allak bullak olmuştu. Yıllardır hiçbir zaman kendimi ya da aldığım kararları sorgulamamıştım şimdi ise... Şimdi sorguluyordum! Yaptığım şeyin ya da yapacaklarımın doğruluğunu kafamda tartışmaya başlamıştım. Alacağım intikamın bana ne faydası olacağını düşünmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirli Kalp
פרוזהBenim ki hayata karşı bir direnişti. Batu'ya karşı, Duru'ya karşı... Mutluluğumu elimden alan herkese karşı bir direnişti. Ve bu uğurda akıtılan her gözyaşı, dudaklardan dökülen her ah ve kalpte hissedilen her acı mubahtı! Bu hikâyenin kazanını yok...