Bir cevap almamın zamanı gelmişti artık. Zaman ödeşme zamanıydı fakat karşımda ki kadının ödeşme gibi bir isteği olmadığı yüz ifadesinden fazlasıyla aşikardı. Sonuçta neden ödeşme zahmetine girecekti ki? Ben acı çekerken o çekmemişti! Her gece ben ağlayarak uyurken o mutlulukla gözlerini kapatmıştı. Neyin ödeşmesini yapacaktı?
O cevap verene kadar susmam gerekti ama bir türlü kendimi frenliyemiyordum. Ona delicesine hesap sormak istiyordum. Biz aile olmuşken nasıl bana böyle bir ihaneti yakıştırdığını sormak istiyordum. En sonunda da dayanamayarak ''Mutlu musun?'' diye sorabildim. Mutluyum ya da mutsuzum dediği takdir de ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı bilemiyordum.
Ben Duru'dan bir cevap beklerken onun sesi kulaklarımı doldurdu. ''Nesli amacın ne?''
Kendimi güçlü tutmaya çalışarak bakışlarımı onun yüzüne çevirdim. Bu adam... Bir zamanlar delicesine nefret ettiğim ama aynı zamanda da kalbimde bir yere sahip olan bir adamdı. Şimdi ise... Şimdi ise kocaman bir hiçten ibaretti. Ne fazlası ne de azı... Sadece kocaman bir hiç!
''Duru ile konuşuyorum.''
''Bu konuşmanın yeri ve zamanı değil.''
Dudaklarımın alayla kıvrılmasına engel olamadım. ''Öyle mi?''
''Öyle.''
''Peki, bu konuşmanın yeri ve zamanı ne zaman?''
Benim sözlerim karşısında onun çehresinde ki gerginlik biraz daha artıyordu. Ve bu durum benim fazlasıyla hoşuma gitmeye başlamıştı. Öfkeden delirmek ne demek yaşasınlar istiyordum. Çünkü ben öfkeden delirdiğim günlerin sayısını unutmuştum. Bana ne yaşattılarsa aynılarını yaşasınlar istiyordum.
Uyarır bir ses tonuyla, adeta homurdanırcasına ''Geçmişi geçmişte bırak!'' dedi. O geçmişin benim geleceğimi bir zamanlar ne kadar çok çaldığından bihaberdi sonuçta.
''Geçmiş öyle mi?''
''Nesli...'' demişti ki öfkeyle ''Kes sesini!'' diye kısık bir şekilde bağırdım. Şu an delicesine bağırmak istesem de ortam bu duruma hiç mi hiç uygun değildi. Aslında ortam da umurumda değildi. Sonuçta en fazla rezil olurdum. Önemli olan Oktaydı. Onun zor durumda kalmasını istemiyordum.
''Ne kadar kolay değil mi? Geçmiş deyip üzerini kapatarak, hayatınıza devam edebiliyorsunuz. Söylesenize vicdanınızda mı biraz olsun sızlamadı?''
Sustu ve sadece baktı. Yıllar önce ki Batu karşımda gibiydi. Sadece biraz daha sakin ve duygularını saklar bir haldeydi. Gözlerimi zorlukla ondan çekerek Duru'ya çevirdim. Gözyaşları sarmıştı yüzünün her tarafını. Yine her zaman ki silahını kullanmaktan çekinmiyordu işte.
''Hiç değişmeyeceksin değil mi Duru? Her zaman zorda kaldığında böyle ağlayacaksın ve bir korkak gibi kocan olacak bu adama... Ah, pardon...'' dedim ve Batu'ya doğru iğrendiğimi belli eden bir yüz ifadesiyle baktım. ''Adam olduğunu sanan bu karaktersizin arkasına saklanacaksın değil mi?''
''Nesli...'' dedi titreyen bir sesle ama devamını getiremedi. Duru'ya baktığımda zavallı bir kadın görüyordum karşımda ve ben... Ben acıyordum bu kadına. Çünkü korkak ve kocasının arkasına saklanan bir kadındı. Hiçbir zaman tek başına kendi hayatını yönetemeyecek kadar beceriksizdi.
''Biliyor musun Duru...'' dedim ve hafifçe gülümsedim. ''İlk başlarda sana çok kızdım... Senden nefret ettim, hatta intikam planı bile yaptım... Daha fecisi seni öldürmeyi dahi düşündüm.''
Benim her cümlemde onun yüzünde ki dehşet ifadesi biraz daha çok artıyordu. Bu ise benim keyfimi daha fazla arttırıyordu.
''Şimdi... Şimdi bakıyorumda Duru benim sana birşey yapmama gerek kalmamış... Sen zaten yaşayan bir ölüsün... Kendi hayatını yönetemeyen, hep bir başkasına muhtaç olan birisin. Acıyorum sana. Şimdi...'' dedim ve kesik bir nefes alarak, abartılı bir gülümseme ile ''Mutlu aile tablonuza geri dönebilirsiniz,'' diyerek hızlı adımlarla yanlarından ayrılarak beni bekleyen Oktay'ın yanına doğru yürüdüm. Gözlerimi dolduran gözyaşlarını olabildiğince geriye atmaya çalışsam da bu her geçen saniye biraz daha zorlaşıyordu. Bu yüzden bir an önce buradan çıkmam şarttı.
Oktay'ın yanına varır varmaz bir şey söylemeden ve söylemesine de izin vermeden elini tutarak hızlı adımlarla onu çıkışa doğru sürüklemeye başladım. O da ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacak ki kontrolü eline alarak beni dışarıya çıkardı.
Temiz havayı solumaya başladığımda artık gözlerimi sıkan gözyaşlarını da serbest bırakmıştım. Bir anda kolumdan tutularak Oktay'ın omuzuna doğru çekildim. İşte o zaman ne ağzımdan kaçan hıçkırıklara ne de gözümden akan yaşlara engel oldum... Huzur bulduğum, kendim olduğum yerdi bu adamın göğsü...Gücümü ben bu adamdan alıyordum.
Benim ağzımdan kaçan hıçkırklar üzerine bir eliyle belimi sararken diğer eliyle de saçlarımı okşamaya başladı. Bir yandan da kulağıma ılık nefesiyle ''Geçti...'' diye fısıldadı. Neyin geçtiğini bilmiyordum ama geçmişti işte. Ben... Ben artık daha iyiydim. Yılların biriktirdiği o heybeyi bugün ben boşaltmıştım. Artık geçmişin hayaletleri ile yaşamayacaktım. Sadece geleceğim olacaktı ve bu gelecekte bana eşlik edecek olan Oktay ve bebeğimizdi... Düşüncesi bile kalbimin ritmini böylesine değiştirirken yaşarken ne yapacaktım hiç bilmiyordum. Tek bildiğim ben artık kurtulmuştum. Özgürlüğüme kavuşmuştum!
Oktay'a sımsıkı sarılırken artık dilime fazla gelen o iki kelimeyi söylemeden duramadım. ''Seni seviyorum!''
-
Merhabalar arkadaşlar... Bölüm kısa farkındaydım ama tek sizleri bekletmemek adına yarı uyur bir halde yazdım. Bu yüzden yazım yanlışları olabilir. Birde bilgisayar değiştirdiğim için office programları kurulu değil, dosyalarımı açamıyorum vs. Bundan kaynaklı da gecikmeler olabiliyor :)
Gelinim çıktı arkadaşlar. Kitapyurdu, okuoku, kitapsihirbazı gibi sitelerden siparişinizi edebilirsiniz :)
İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :))
Çokca seviliyorsunuz, bol bol yorum ve beğeni bekliyorum ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirli Kalp
Fiksi UmumBenim ki hayata karşı bir direnişti. Batu'ya karşı, Duru'ya karşı... Mutluluğumu elimden alan herkese karşı bir direnişti. Ve bu uğurda akıtılan her gözyaşı, dudaklardan dökülen her ah ve kalpte hissedilen her acı mubahtı! Bu hikâyenin kazanını yok...