Üç gün boyunca evde durmayı başarabildim. Ama yalnızlık arttıkça içimdeki acı su yüzüne çıkıyor beni dibe batırıyordu. Acıya kulak vermemeye çalışsam da anılar, mutlu hatıralar, hepsi üstüme çörekleniyor, kendini hatırlatıp acı içinde kıvranana kadar peşimi bırakmıyordu. Hapı yutmuştum. Resmen depresyona girmiştim. Üç gündür banyo bile yapmıyor, yatağım içinden çıkmıyordum. Kahvaltı ve akşam yemeği dışında da yemek yemiyordum. Kendimi ölmüşümde gömenim yokmuş gibi hissediyordum! Tek kelimeyle berbattım!
Ama bugün tabularımı kırma zamanıydı. Dışarıya çıkacak, Kulüp’e gidecek ve kendime bir sevgili yapacaktım. Evet, bunu yapacaktım. Yalnızlığımda boğulmayacak ve hayata küsmeyecektim. Arkadaş grubu olmayan bir sevgili bulsam benim için daha sağlıklı olurdu, tabii!
Banyoya girip uzun bir süre kendimi sıcak su ve banyo köpüğüyle rahatlattım. Banyodan çıkınca kurulanıp her zaman ki asi kıyafetlerimin olduğu bölüme gittim. Oradan bir bacağı düz siyah, diğer bacağı siyah beyaz dama tahtasını anımsatan taytımı çıkardım. Hızla onu üstüme geçirip önü taytımın beliyle aynı hizada olan, ama arkası kürek kemiğimden aşağıya ipçikler halinde inen askılı bluzumu çıkardım.
Saçlarımı asice kabartıp ayaklarıma gazete desenli converse ayakkabılarımı geçirip çantamı aldım ve aşağıya indim. Makyajım hafif bir şekildeydi. Ama halam beni böyle görünce öfkeyle karşıma dikildi.
“Saat sekiz buçuk ve bu rezil kıyafetlerle evden çıkamazsın!” dedi.
Onu umursamayıp önünden geçip dış kapıdan koşarak çıktım. Arkamdan bağırsa da umursamadım. O ve lanet kuralları umurumda değildi. Benim hayatıma o lanet burnunu sokamazdı. Buna hakkı yoktu!
İlk teknolojik eşyalar satan mağazaya girip bir telefon aldım. Sonra da yeni bir hat alıp Kulüp’ün yolunu tuttum. Grubun orada olduğundan emindim. Ama yaş sınırından dolayı içki alabildiğimiz tek yer Arif’in yeriydi. Hem orada kendimi bir nevi de olsa güvende hissediyordum. Arif’i severdim ve bana yalan söylememiş gibi hissediyordum.
Kulüp’e girdiğimde grup aynı masadaydı. Beni gördüklerinde hepsi şaşırdı. Ama hiç durmadan tabureye yerleştim. Dejavu! Yanımdaki Mavi’ydi! İnanamıyordum. Ama çok yorgun ve bitkin görünüyordu. Elinin içine hapsettiği bardağa bile zar zor odaklanıyordu. Kirpikleri çok sık kapanıyor ve hemen ardından açılıyordu.
“Mavi?”
Anında kafasını bana çevirdi. İlk rüya görüyormuş gibi bir süre sessizce beni süzdü. Ama sonra rahatlamış gibi gözleri aydınlandı. “Sanırım, alkolü fazla kaçırdım!” dedi dili dolanarak. “Beni otele götürür müsün?”
Bana o kadar yaptığı iyilikten sonra bu ona yapacağım iyiliklerin hiçbirini karşılamazdı bile. Anında tabureden kalktım ve koltuğunun altına girdim. “Adresi hatırlıyor musun?” kıkırdadı ve ağırlığını bana verdi. Tabii, hatırlamıyordu. “Adını ve nerede olduğunu biliyor musun?” omuz silkti.
“Arka cebimden, cüzdanımı çıkar. Orada otelin kartı vardı ve içkimin parasını öde!”
Başımla onayladım ve elimi belinden arkasına uzatırken dengesi bozuldu ve kafası başıma düştü. Dudakları şimdi yanaklarıma değiyordu ve nefesi yanağıma değerken bütün vücudumu ateşe veriyordu. İstemiyordum. Ama nefesim hızlandı.
“Hatırladığım gibi kokuyorsun!” diye mırıldandı yanağımı dağlayarak. Cevap veremedim. Sadece arka cebine uzanıp elimi cebine soktuğumda mırıldandı. Ne dediğini algılayamadım. Daha çok inleme gibiydi. Onu zorla tabureye oturttum. Anında kafası sertçe tezgâha düştü. Tüh! Hemen kafasını kaldırıp alnına baktım. Çarpan yer kırmızılaşmaya başlamıştı. Ama ciddi bir sorun yokmuş gibi duruyordu. Elimi çekerken bileğimden tuttu. “Rahat ol, Ela! Canım acımadı. Yani en azından hissetmedim.”
Kafamı iki yana sallayıp Arif’e bakındım. “ARİF!” anında odadan çıkıp yanıma geldi. “Bu sarhoş adamın borcu ne kadar?” arif fişi kaldırıp bana uzattı. Fişte yazan miktarı ödemek için hemen cüzdanından parayı çıkarıp koydum. “Bana yardım eder misin? Onu taksiye kadar taşımam lazım.”
“Bazı şeyler değişmiyor!” dedi Arif gülerek. İkimizde bir süre birbirimize bakıp güldük ve o Mavi’yi taburesinde sabit tutarken bende koşup taksi durağına gittim. Adamı Kulüp’ün önüne çağırdım. Sonra Kulüp’e girip Arif’le onu taksiye bindirdik. Çılgınlık gecem buraya kadarmış!
Karttaki otele geldiğimizde nutkum tutuldu. Bu İstanbul’un en ünlü otellerindendi. Ben camdan ışıl ışıl parlayan otele bakarken Mavi, gerildi. Sızmamak için uğraşıyordu. Birde midesi bulanıyormuş gibi görünüyordu. Ama yine de kendini zorlayıp şoföre uzandı. Ona bir evin adresini verip oraya gitmesini söyledi.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordum. Ama o üstüme doğru yığılınca artık cidden sızdığını fark ettim. Dudakları aralıktı ve bir melek gibiydi. Nefesi boynuma çarpıyordu. Dağınık saçları çıplak tenimi gıdıklıyordu. Uzanıp ilk saçlarına dokundum. Sonra yanağına. Onu bu kadar çok üzen şey neydi? Onu kim üzüyordu? Ona kim kıyabilirdi ki? Bu çok saçma ve manasızdı.
Birden kıpırdanıp bir şeyler mırıldandı. Anladığım tek kelime ‘Lütfen!’ idi. Kaşlarım çatıldı. Bu kadar çok kime yalvarıyordu?
Başparmağımı dudaklarında gezdirdim. Sıcak ve yumuşaktı. O geceki eve kadar sadece onu izledim. Yanağına, dudağına, saçlarına ve küçük çenesine dokundum. O model dergilerin kapağından fırlamış gibi yüzünü içime çektim. Ezberledim ve kafama iyice kazıdım.
Taksiciye kendi cüzdanımdan para çıkarıp verdim. Ona borçluydum çünkü. Sonra kapıyı açıp adamla onu taşıdık. Ben onun cebindeki anahtarlığı aradım ama yoktu. Adamı da bekletmek istemiyordum. Bu yüzden onu birlikte yere bıraktık. Adama teşekkür ettim ve gitti.
Etrafa bakındım. Kapının üstünde elimi gezdirdim. Etraftaki saksılara her yere baktım. Ama anahtardan eser yoktu. Şimdi ne yapacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Sev!
Romance"Dün senin en sevdiğin yemeğe kadar öğrendim, ama hala adını bilmiyorum." omuz silkip yavaşça gözlerini bana çevirdi. "Gerek yok. Zaten bir daha karşılaşacağımızı sanmıyorum." Dedi. Ama bu anında suratımı düşürdüğü için bakışlarımı ondan kaçırıp de...