Halam dediğini yaptı. O gece babamı aradı ve içinde biriktirdiklerini abartarak babama aktardı. Konuşmaları abartısız üç saat sürdü. Bende sessizce kanepede oturup babamla halamın konuşmalarını izledim. Babam daha çok halamı sakinleştirmeye çalıştı. Sabah boş bulduğu ilk vakitte arayacağını ve benimle ayrı olarak görüşeceğini belirtti. Ama halam ona beni anlatmaya devam etti. garip olan ise anlattıklarının abartı olduğunu halam dışında herkesin biliyor olmasıydı. Kendisi kendi uydurduğu şeylere daha çok inanıyordu ve babam onun huyunu biliyordu. Beni nasıl sıkacağını ve beni nasıl çileden çıkartacağını da biliyordu. Bu yüzden içimde korku yoktu ve sabahtan beri burada oturmuş babamın o boşluğu bulup beni aramasını bekliyordum.
“O telefon bir canavara dönüşmeyecek, meleğim!” dedi babaannem elindeki örgüsüyle tekli koltuğa otururken. Hafifçe gülümsedim. Ama bu dudaklarımın sadece bir saniyeden daha az süre yukarıya doğru kıvrılmasından ibaretti. Babaannemde bunu fark etmiş olacak ki örgüyü yanındaki fiskos masasına bırakıp ellerini bana uzattı. Bende ayağa kalkıp önünde oturdum ve elini tuttum. Kafamı dizine yatırıp saçımı okşamasına izin verdim.
“Sence babam gerçekten bir boşluk bulup beni arayacak mı?”
Başımı okşamaya devam ederken “Bilmiyorum, yavrum!” dedi. “Ama baban ve annen senin için didiniyor. Bunu hiç unutma olur mu? Onlar için dünyadaki en değerli şeysin sen. Seni kendilerinden bile çok seviyorlar. Senin iyi olman için her şeyi yaparlar.”
Bu cümleleri babaannemle aynı anda bende içimden söyledim. Çünkü ezberlemiştim. Babam ve annemin beni sevmediğini hiçbir zaman düşünmemiştim zaten. Sadece eksikliklerinden şikâyetçiydim. Ya da görsel sevgiye açtım.
Ve nihayet beklenen telefon saat üç buçukta geldi. Yatağımdan fırlayarak şifonyerime koştum ve hızla telefonu kaptığım gibi babamın aramasına cevap verdim. “Babacığım!” diye açtım telefonu. “Sabahtan beri aramanı bekliyordum.”
“Üzgünüm, bebeğim. Bu aralar işler çok yoğun. Ama seni aramadan önce annenle bir değerlendirme yaptık. Bir haftalığına yanımıza gelmeye ne dersin?”
Şok! Şok ve şok! Babam bana oraya gelmemi mi teklif etmişti? Hem de koca bir hafta? Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle “Baba! Bu, bu yaşıma kadar aldığım en güzel bir teklif. Peki…” heyecanla odamda volta atmaya başladım. “…peki, nasıl olacak?”
Babamın anında coşkulu sesi içimi doldurdu. “Bu işi bana bırak. Her şeyi ayarlayacağım ve sana postalayacağım. Sen sadece birkaç gün içinde yanında getireceğin özel eşyalarını hazırla yeter.” Yerimde zıpladım. Eğer telefonda babam olmasaydı sevinç çığlıklarımı da atardım. “Bu arada bebeğim, yanında fazla kıyafet getirme. Burada sana ait bir odan ve giysilerin var!”
Gözlerim doldu. Bu gerçek miydi? Söyledikleri… “T-tamam, baba! Sizi seviyorum ve haberini dört gözle bekleyeceğim.” Telefon kapandığında gözyaşlarım kesinlikle mutluluktan ve sevildiğimi iliklerime kadar hissetmemdendi!
Ertesi günü özel eşyalarımı çoktan küçük bir bavula koymuştum bile. Şimdide bu sevincimi paylaşmak için Mavi’yi bulma umuduyla dışarıya çıkıyordum. Ne evinin adresini biliyordum. ne de o tuhaf yerdeki evinin adresini… Bildiğim tek yer Kulüp’tü.
Kulüp’e girdiğimde çok gariptir ki bizimkiler yoktu. Ama onun dışında her şey aynıydı. Hızla tabureye oturdum ve Arif’e bakındım. Diğer taburelerde boştu ve Mavi’yi bulmak için ne yapacağımı bilmiyordum. Telefonumdan Google’a girdim tam ismini aratmak için baş harfini girmiştim ki soyadını bilmediğim için vazgeçtim. Türkiye’de bir ton Buğra isimli birileri vardı ve onu sosyal medyalarından bulmam neredeyse imkânsızdı.
“Selam, fıstık!”
Gözlerimi Turgay’a kaldırırken telefonu da yavaşça tezgâha bıraktım. “Selam!” dedim. Omzundaki beyaz bezi tezgâha bırakıp bir tepsi çıkardı. Bardakları yerleştirmesini, şarabı açmasını ve bardaklara doldurmasını izledim. İşini bitirince kısa bir süre bana bakıp göz kırptı ve tepsiyi aldığı gibi gözden kayboldu. Telefonumun kilidini açıp saate baktım. Saat dokuz buçuğa geliyordu. Umarım Mavi bugün buraya gelirdi.
Bir saat! Bir saat daha geçti ve Mavi gelmedi. Hayal kırıklığıyla telefonu alıp Arif’e bir saat boyunca benim gevezeliğimi çektiği için teşekkür ettim ve telefonu çantama attım. Tabureden dönüp kalktığımda bir çift mavi gözle karşılaştım. Kapıdan içeriye giriyordu ve beni görünce gözleri gözlerime kilitlendi. Sakalları daha da uzamıştı. Yüzü günlerce uykusuz kalmış gibi solgun ve gözaltları kararmıştı. Bu nedense içimi sızlattı. Tabureden kalktım ve ona doğru yürüdüm. Ortada buluştuğumuzda yorgun gözlerle beni süzdü.
“Ayıksın!” dedi yorgun sesiyle.
Gözlerimi devirip “Ve sende ayıksın!” diye ekledim. Hafifçe gülümsedi ve omzumun üstünden beri bar tezgâhına baktı. “Sanırım sarhoş olmayı planlıyorsun!”
Gözlerini tekrar bana çevirdi ve omuz silkti. “Onun gibi bir şey!” dedi. Başımla onayladım. Sanırım benimle artık konuşmak istemiyordu. Bu yüzden ona sevincimi anlatmaktan vazgeçtim. Yüzüme sahte gülüşümü yerleştirip kolunu bir arkadaş edasıyla tutup sıvazladım.
“Peki, o halde, Mavi! Ben seni tutmayayım!”
Bir an düşünceyle bana baktı ve sonra başıyla onayladı. Yanımdan tezgâha doğru hareket ettiğinde içimi bilmediğim bir his kapladı. Bu his neden canımı yakıyordu? Tabii ki yakardı. Kalabalık bir grup insanlarla paylaştıklarımdan sonra yaşadıklarımı paylaşacak bir tek kişi bile kalmamıştı. Acınası bir duruma gelmiştim. Kahretsin!
Hızla kapıdan çıkıp karşı yola doğru yürüdüm ve banka oturup çantamı kollarımın arasına aldım. Sanki beş yaşındaki bir kız çocuğuydum ve kucağımda sarıldığım çanta da pelüş oyuncağımdı. Bu sebepsizce acıyla inlememe sebep oldu.
“Beni görmek dahi istemeyebilirsin. Ama izin ver yanında olayım!” gözlerimi Korhan’a çevirdim. Evet, onu görmek bile istemiyordum. Bunu bildiği halde bana teklifte bulunduğu şey çok anlamsızdı. Bu yüzden, banktan inip hızla yürümeye başladım. Ama kolumu tutup beni kendine çevirdi. “Seni tanıyorum!” dedi harfleri bastırarak. “Berbat görünüyorsun. Belki… belki seni bu duruma getiren benim. Ama bana bu konuda da içindekileri dökebilirsin. Seni her zaman dinlerim, Ela! Her zaman!”
“Anlamıyorsun!” dedim kolumu ondan kurtararak. “Bu…” yutkundum. “Bu durumu seninle veya diğerleriyle konuşamam. Ama işin kötü tarafı-”
“Ela?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Sev!
Romance"Dün senin en sevdiğin yemeğe kadar öğrendim, ama hala adını bilmiyorum." omuz silkip yavaşça gözlerini bana çevirdi. "Gerek yok. Zaten bir daha karşılaşacağımızı sanmıyorum." Dedi. Ama bu anında suratımı düşürdüğü için bakışlarımı ondan kaçırıp de...