Çantamı yere bırakıp onun yanına uzandım. Altımızda çimler vardı ve hava sıcaktı. Gözlerimi yıldızlara diktim. En son bu şekilde yatıp yıldızları seyrettiğimde sevgilim sandığım adamın kollarındaydım. Gözlerimi sımsıkı yumup yıldızlara bakmayı kestim. Devam edersem ağlayacaktım. Sol omzumun üstüne dönüp Mavi’ye sarıldım. Anında beni kollarına alıp o da beni kendine sarıp sarmaladı. Vay canına! Bu çok garip bir histi!
Üstümüze düşen yağmur damlalarıyla uyandığımızda ikimizde ayağa fırladık. Mavi, bana bakıp bir süre beni süzdü. Öfkeli miydi? Öfkeliye benziyordu. Bana soru sormak için ağzını açtı, ama sonra susup cebini karıştırdı.
“Onu bende yaptım. Sanırım kapıda kaldık!” dedim gülerek. Ortamı yumuşatmaya çalışmıştım. Ama o bana daha sinirli baktı. Gözlerimi devirip “Bak, bu benim suçum değil. Sadece seni otele götürmemi istedin, sonra otele gittiğimizde de şoföre buranın adresini verdin. Bende seni içeri sokamadım. Seni yalnız da bırakamadım. Bu yüzden yanında kaldım. Üzgünüm!” dedim. Yerdeki çantamı alıp tam gidiyordum ki önüme geçti.
“Hayır, gitme!” dedi alçak sesle. Sanki bizi biri duyacakmış gibiydi. “Sadece hatırlamıyorum ve yine kollarımın arasında olmanı beklemiyordum. Hepsi bu!”
“Irzına geçmedim, korkma!” dedim kırgın ses tonumla. Ama o kahkaha attı.
“Eminim, geçmemişsindir!” sonra eliyle saçlarını karıştırdı. “Ve haklıydın. Kapıda kaldık. Anahtar üzerimde değildi.” omuz silktim.
“Sorun değil. Sabaha kadar oturur sohbet ederiz o halde!” ilk karşı duracakmış gibi uzunca gözlerime baktı. Ama sonra birlikte verandaya çıkıp kapalı alana sığındık. Birlikte yere bağdaş kurarak oturduk ve yağmurun çıkardığı sesi dinledik. Harika bir yaz yağmuru! “Neden o otelde kalıyorsun? Burada yaşamıyor musun?”
Kaşları çatıldı ve kafasını karşıya çevirdi. “Uzun hikâye!” dedi. İkimizde sessizliğe büründük. Karanlığı izledik. Aklımdan gelip geçen soruları görmezlikten geldim. Ona soracak dünyaca sorum vardı ve ben onu sorularımla kaçırmak istemiyordum. “Daha iyi gördüm seni!”
“Daha kötüydüm, aslında!” dediğimde gözlerini bana çevirdi. “Üç gündür evde depresyona girmiş durumdaydım. Ama bugün çılgınlık yapmak istedim. Ama sen bu çılgınlığıma yine engel oldun.” Hafifçe dudakları yukarıya kıvrıldı. İstemeden de olsa gözlerim o muhteşem dudaklara indi. Boyalı gibiydi. Anında bakışlarımı önüme çevirdim. “Bence böyle karşılaşmayı kesmeliyiz.”
“Bundan emin değilim!” dedi. Ayağa kalktı ve aklına yeni bir şey gelmiş gibi elini yandaki cama yasladı. Hızla ittirdi ve cam açıldı. “Eh, güvenliğimin ne kadar az olduğuna sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim!” camdan içeriye girdiğinde gülüyordum. O çok sıradandı! Hiç o serseri tipli, kötü çocuk havası yoktu. Buda benim daha çok ilgimi çekiyordu. Ama keşke çekmeseydi! “Ela?”
Kapının açılmış olduğunu görünce hemen içeriye girdim ve o da arkamdan kapıyı kapattı. Birlikte salona geçtik. O gün bıraktığımız gibiydi. Bu hoşuma gitti. Hayatında başka bir kız yoktu. Ama neden umurumdaydı ki? Bu beni hiç alakadar etmezdi.
O gece yattığımız yere baktığımda bir şey fark ettim. Sohbet ettiğimizi hatırlıyordum. Ama bir yerden sonrasını hatırlamıyordum. Koca bir karanlık ve sonrasında uyanıp birbirimizden ayrılışımızdı. “O gece biz…” dedim. Ama sorunun o da cevabını bilmiyormuş gibi kafasını iki yana salladı. “…en azından uyandığımızda ikimiz de giyiniktik!” diye tamamladım cümleyi. Sanırım hayal kırıklığına uğramıştım. NE?
Mavi, koltuğa yayıldığında ben onu seyrediyordum. “Arkadaki çift kanatlı kapı yatak odasına açılıyor. Orada yatabilirsin!” dedi ve gözlerini yumdu. Bu git başımdan mı demek oluyordu? Sanırım uyumak istiyordu. Peki, o halde!
Yatak odasına girdiğimde cibinlikli bir yatak gördüm. Kocamandı. Üstünde kırmızı-siyah karışımı nevresim takımları vardı. Odanın mobilyaları siyahtı. Yatağın iki başında komodin, yatağın hemen ayakucunda yatak genişliğinde bir puf vardı. Mobilyalar ve puf aslan ayaktı. Yatağın sağ duvarına dayanmış kocaman giysi dolabı ve kapı ile banyo kapısı arasında şifonyer vardı. Şifonyerin üstünde oval duvar genişliğinde ayna asılıydı. Yere çapraz şekilde siyah-kırmızı karışımı bir yolluk serilmişti. Ama bu yolluk tüylü ve çok şıktı. Başka hiçbir şey yoktu. Yatağın iki tarafında tabandan tavana uzanan pencere vardı. Bu yüzden oradan süzülen ay ışığı odaya romantik bir hava katıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Sev!
Romance"Dün senin en sevdiğin yemeğe kadar öğrendim, ama hala adını bilmiyorum." omuz silkip yavaşça gözlerini bana çevirdi. "Gerek yok. Zaten bir daha karşılaşacağımızı sanmıyorum." Dedi. Ama bu anında suratımı düşürdüğü için bakışlarımı ondan kaçırıp de...