Acıyla gözlerimi açtığımda tanıdık bir arabada uyuyordum. Gördüğüm geçmişten bu kesit nefesimi kesmişti ve dilim damağım kurumuş birbirine işkence edercesine yapışmış durumdaydı. Elimi saçımın arasına geçirip etrafa bakındım. Ama yan koltuk boştu. Gözlerimi etrafta dolaştırdığımda Mavi’yi ilerde ağaca yaslanmış derin düşüncelerle denize baktığını gördüm. Hah, harika! Yine kesin beni bir alkol komasından kurtarmıştı. Ne ironi ama! Onunla normal olarak hiç karşılaşmayacaktık anlaşılan.
Kapıyı açtığımda göz ucuyla bana şöyle bir baktı. Ama sonra gözlerini denize geri çevirdi. Yavaş adımlarla yanına yaklaştım ve karşısına eğilip oturdum. “İyi misin?” diye sordum. Çünkü berbat görünüyordu ve uzayan sakallarını kestirmemişti.
Tek kaşını kaldırıp “Neden iyi olmayayım ki? Partilerde âlem yapan sensin. Sen söyle. Sen iyi misin?” diye tersledi beni ve vereceğim cevap umurunda değilmiş gibi gözlerini tekrar denize çevirdi.
“Partilerde âlem yapmıyordum!” diye açıklama yapmaya başladım. Ama bana öyle bir baktı ki sustum. “Asude öyle can alıcı yerden konuştu ki-”
“Bana hiçbir açıklama yapmak zorunda değilsin.” Dedi ve ayağa kalkıp elini uzattı. Üzgün bir şekilde uzattığı eline baktım. “Sadece…” elini tuttum. Beni kaldırdı ve gözlerime derin derin bakmaya başladı. “…kimlerle takıldığına dikkat etmelisin, Ela. Ne olduğu ya da ne olacağı benim umurumda değil. Hayat senin hayatın, ama bir sabah uyandığında kendini tanımadığın kollarda bulursan bu seni mahveder.”
Tabii ki de umurunda değildi. Başımla onayladım ve başımı öne eğdim. “Mavi!” diye fısıldadım. İrkildi. Ama verdiği tek tepki buydu. Sonra beni duymamış gibi yanımdan uzaklaştı ve arabasına bindi. “Sadece senin dostluğuna ihtiyacım vardı!” diye fısıldadım ve hareket edip bende arabaya bindim. Arabayı çalıştırdığında “Beni nasıl buldun?” diye sordum. Direksiyonu sağa kırdı ve göz ucuyla bana baktı.
“Bulmadım. Kardeşimle içmeye gittiğimizde senin arkadaşın sizin pek tekin olmayan bir partiye gittiğinizi söyledi ve sizi bulup getirmem için rica etti. Bende adresi alıp ricasını yerine getirdim.”
Koltuğa tamamen yaslandım. “Hiçbir şey hatırlamıyorum. Yani… oraya gittiğimi ve yukarıya çıkıp tek kalmak için gözlerden uzak kalmak istediğimi hatırlıyorum. Ama sonra şu kirpi saçlı çocuk bana bir içki verdi ve gerisi karanlık.”
Gözleri yolda gezinirken “Anlıyorum!” gibisinden bir şeyler mırıldandı. Buda sohbetimizin sonuna geldiğimizi hissettirdi. Sağ omzumu kapıya yasladım ve boş gözlerle yola odaklandım. Aklıma sabah halamın dediklerini yapmadığım için öfkeyle beklemesi geldi. Sanırım bir günüm daha da berbatlaşamazdı. Berbat olmayan günler var mıydı? Korhan’la olanları öğrendikten sonra berbat olmayan günlerim Mavi sayesinde olmuştu. Ama onlarda bir el parmak sayısını geçmiyordu ve doldurmuyordu da!
Mavi, artık ezbere bildiği evimin önünde arabayı durdurduğunda göz ucuyla ona baktım. Kaşları çatıktı ve sanki kafasında başka şeylerle cebelleşiyor gibi görünüyordu. Yani her zamanki gibi bir veda olacaktı. Ya da olmayacaktı! Her neyse!
Kapı koluna uzandım ve tık sesiyle açıldığında ılık rüzgâr yüzüme çarptı. Buda bana kendimi pis hissettirdi. Sebebini bilmiyordum. Ama kendimi pis hissediyordum.
Kapıyı yavaşça kapattığımda halam aynı anda kapıyı açtı. Koca bir EYVAH! Bir hışımla merdivenlerden indi ve öfkeyle burnumun dibine kadar yürüdü. “Hangi cehennemdesin!” dedi sessizce. Gözlerimi Mavi’ye çevirdim ve dudaklarımı kıpırdatarak GİT, dedim. İlk bana kaşlarını kaldırarak itiraz edecekmiş gibi oldu. Ama Halam sertçe kolumu tutunca gözleri kısıldı ve motoru çalıştırdığı gibi yanımızdan hızla geçti. “İşte senin takıldığın arkadaşın da bu kadar olur! Nasıl korkunca çekip gitti!”
Gülümseyerek “Güldürme beni hala!” dedim. Halam daha da öfkelendi ve beni apartmandan içeriye soktu. Eve girene kadar beni çekiştirdi. İçeriye girdiğimizde ise beni iterek bıraktı. “Ben on sekiz yaşına gireli bir buçuk ay oldu!” diye haykırdım.
“Bu başıboş gezip sürteceğin anlamına gelmiyor. Burada benim sorumluluğum altındasın! Telefon açıp durumunu sorduğunda kardeşime açıklama yapan ben oluyorum!”
“YAPMA O ZAMAN!” diye daha da bağırdım. Babaannem uykulu bir şekilde holde belirdi ve korkuyla açılan gözlerini ilk bana sonra halama çevirdi. “Bıktım artık seninle didişip durmaktan. Ben senin sorumluluğun altında olan bir evcil hayvan değilim. Bunu ne zaman anlayacaksın. Üstelik babam beni sana emanet etmedi. Babaanneme emanet etti ve biliyor musun, sen bu eve taşınana kadar da her şey mükemmeldi.”
Babaannem sarf ettiğim cümleler karşısında elini şok olmuş şekilde ağzına kapattı ve üzgün bakışlarla halama baktı. “Terbiyesiz, nankör!” diye tısladı halam. “Bir gram bile kardeşime benzemiyorsun. Benim kardeşim dünyadaki en iyi kalbe sahip, ahlaklı biriydi. Ama sen… sen tam bir fiyaskosun!” şakak kemiklerini ovuşturdu. “Ve artık babana seninle başa çıkamadığımı söyleyeceğim. Artık sorumluluğunu almadığımı ve her geceyi nerede kaldı bu kız, başına bir şey mi geldi diye düşünerek geçirmek istemediğimi söyleyeceğim. Benden… bu kadar!”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Sev!
Romance"Dün senin en sevdiğin yemeğe kadar öğrendim, ama hala adını bilmiyorum." omuz silkip yavaşça gözlerini bana çevirdi. "Gerek yok. Zaten bir daha karşılaşacağımızı sanmıyorum." Dedi. Ama bu anında suratımı düşürdüğü için bakışlarımı ondan kaçırıp de...