💔Bölüm 12💔

16 5 0
                                    

Yabancı arabayı evimin önünde durdurduğunda derin bir iç çekip göz ucuyla benim olduğum tarafa baktı. Ben ise hala ağlıyordum. Bir şey demeden torpidoya uzandı ve oradan bir peçete paketi çıkarıp bana uzattı. Yavaşça gözlerine baktım. Acı doluydu. Uzattığı peçeteyi aldım. Teşekkür edemedim. Çünkü sesimin çıkacağından emin değildim. Bu yüzden yüzümü silip biraz kendimi toparlamaya çalıştım. Bu süre zarfı içinde tek kelime etmedi. Arabadan inmem için bir imada da bulunmadı. Sadece ön camdan dışarıya bakıyor, kaldırımdan geçen insanları izliyordu. O anlayışlı biriydi. Hayatımda gördüğüm en iyi kalbe sahip biri gibi duruyordu.

En son kendimi toparlayıp ona doğru döndüm. “Teşekkürler!” yavaşça gözleri dışarıdan bana çevrildi. Uzanıp yanağımı okşadı. Kuruduğunu sandığım yanağımdaki bir damla yaşı silince ona şaşkınlıkla baktım. Neden bana narince dokunup, bana kırılacak eşyaymışım gibi davranıyordu?

“Bana teşekkür etme, Ela.”

Yanağımdaki elini bileğinden yakaladım. “Ama teşekkürü hak ettin.” Hafifçe gülümseyip elini çekti. “Ve seni hatırladıkça da sana sessizce teşekkürlerimi yollayacağım, Mavi!”

“Mavi mi?”

Kafamla onaylarken kocaman gülümsüyordum. “Evet, adını bilmiyorum ve yabancı diyecek kadar seni kendime yabancı hissetmiyorum. Mavi daha sıcak geliyor.”

Çok küçük bir kahkaha attı. “Evet, yabancı kelimesinden daha iyi gibi duruyor.” Bunu neden yaptım bilmiyorum. Ama uzanıp yanağına gözlerimi kapatarak ve onun kokusunu içime çekerek uzun bir öpücük kondurdum. Geri çekildiğimde bana şaşkın bir ifadeyle ve yerinde donup kalmış gibi bakıyordu.

“Hayatında başarılar, Mavi! Umarım hep ama hep mutlu olursun.” kapıyı açtım ve indim. Ondan uzaklaşmak istemiyordum. Ondan uzaklaştığımda yaşadığım acılar kalbime doluşuyordu. Onun yanında kendimi bomboş ve yeni doğmuş gibi hissetmek istiyordum. Yaralarımı sarabilecek tek kişiymiş gibi hissediyordum. Belki bu yüzden öyle hissetmek istiyordum. Ama ondan uzak kalmak istemiyordum.

“Dikkatli ol, Ela!” evimin kapısına uzandığımda duydum sesini. Omzumun üstünden dönüp ona baktım cama kolunu yaslamış arabanın içinden beni süzüyordu. “Kimse için hayatını yaşamaktan vazgeçme!” kaşlarını kaldırıp hafifçe başını öne salladı. Bu hareketi ‘anladın mı?’ dermiş gibiydi.

“Bunu kafamdaki en büyük alana büyük harflerle yazacağımdan emin olabilirsin!” dedim. Bana göz kırparak karşılık verdi ve tekerlekler yavaşça dönmeye başladı. Ama o hala bana bakıyordu. “Sende kimseye güvenme!” deyiverdim birden. Başıyla onayladı ve sonra araba hızlandı ve yolun ufuk çizgisinden sonra gözden kayboldu. Dünyanın yüzde doksan beşi kötü insan doluysa, yüzde beşi de iyi insandı. Mavi’de kesinlikle o yüzde beşin içindeydi. “Seni unutmayacağım, Mavi!” duymasa da bunu kendime hatırlatmak istemiştim.   

Eve girdiğimde halam kollarını göğsünde bağlamış salonun kemerine yaslanmıştı. Bir bacağını diğer bacağının önüne koymuştu ve bana büyük bir fırça atmaya hazırlanıyormuş gibiydi. Gibisi fazlaydı! Zaten bana fırça atacaktı. Bu yüzden çantamı portmantonun üstüne bırakıp ellerimi kot pantolonumun arka ceplerine sokarak halamın karşısına geçtim.

“Neredeydin? Korhan’ı aradım onunla olmadığını söyledi!”

Omuz silktim. “Tek arkadaşım Korhan değil. Bir ton arkadaşım var benim.” Kemerden uzaklaşıp burnumun dibine kadar geldi. “Kötü bir şey yapmışım gibi bakma bana, hala!”

“Leş gibi alkol kokuyorsun!” dedi öfkeyle yuvalarından fırlayan gözlerini bana belerterek. “Bütün grup arkadaşını aradım. Hepsi aynı şeyi söyledi. ‘bilmiyoruz’” gözlerimi devirip yanından geçiyordum ki kolumdan tutup beni geriye doğru fırlattı. Dengemi zar zor bulabildim. “Bu evde yaşadığın sürece koyduğum kurallara uymak zorundasın! On sekiz yaşındasın! Reşit olman başıboş gezip, saçma salak hareketler sergileyeceğini göstermez! Babanı arayıp nasıl bir kız olduğunu anlatmamı istemiyorsan, hal ve hareketlerine çeki düzen ver!”

“Tamam.” Dedim donuk sesimle. Ama benim bu kayıtsızlığım onu daha delirtmiş olacak ki yine burnumun dibine kadar gelip kafasını yüzüme kadar eğdi. Çimen yeşili gözleri beni her zaman ürkütürdü. Şimdi de ürkütüyordu.

“Bir hafta cezalısın! Altıdan önce evde olmak zorundasın!”

Omuz silktim. Zaten hiç çıkmayı düşünmüyordum. Çıkıp da ne yapacaktım ki? Grup arkadaşlarım artık yoktu. Başka güvenebileceğim insan da yoktu. Mavi dışında. Ama o da bir daha karşıma çıkmayacaktı.

“TERBİYESİZ!” diye bağırdı halam kuyruğu yanmış kedi gibi! “Omuz silkmen saygısızca bir hareket! Bana itaat etmek zorundasın! Kardeşime hiç benzemiyorsun. Tıpkı o cadaloz annen gibisin sende! İkinizi de hayatıma girdiğiniz andan beri sevmiyorum!”

“Biliyor musun, hala? Bunları ezberledim artık. Lütfen biraz daha yaratıcı ol ve bana değişik cümlelerle gel! Şimdi izninle, odama gidip uyumak istiyorum!” yanından hızlıca geçerken ‘serseri’ dediğini işittim. Ama umurumda değildi. Üst kata çıkıp odama girdim ve kapımı sertçe kapatıp kendimi olduğum gibi yatağa attım. Kendimi tonlarca tırın altından sapasağlam çıkmış gibi hissediyordum. Sadece vücudum ağrılar içinde kıvranıyordu, o kadar.

Kapımın tıklatılıp açılmasıyla gözlerimi açtığımda odama batan güneşin turuncu ışıklarının vurduğunu gördüm. Akşam oluyordu. Yavaşça doğrulup babaanneme baktım. Elinde telefonun telsizini tutuyordu. “Canım, babanla annen seninle konuşmak istiyor.” Anında yataktan kalkıp telefonu aldım ve babaannemin odamdan çıkmasını bekledim. Çıkınca telefonu kulağıma götürdüm.

“Babacığım?”

“Benim, bebeğim. Nasılsın?”

Dolan gözlerimi cama çevirdim ve yaklaşıp önündeki pufuma oturdum. “Ne zaman geleceksiniz? Sizi çok özledim.” Babamın bir soluk aldığını işittim. Onu en son geçen sene görmüştüm. “Doğum günümde olacağınızı söylemiştiniz, ama üstünden iki ay geçti.”

“Biliyorum, hayatım! Biliyorum. Ama burada işler çok yoğun. Belki yaz bitiminde geliriz.” Hiç sanmıyordum. Her seferinde böyle söylüyorlardı. Ama yine ona inanmış gibi yapmam gerektiğini biliyordum. Onları üzmek istemiyordum.

“Bu harika!” dedim hiçte öyle hissetmeyerek.

“Cebini aradım, ulaşamadım.” Ah, çünkü telefonum bir apartman binasının önünde parçalanmış durumdaydı!

“Şey, telefonumu kaybettim. Ya da çalındı. Bir fikrim yok!”

Gözlerimi güneşin batışına diktim. Buradan çok net bir şekilde görünmese de görebildiğim yetiyordu bana. Dışarıda ki turuncumsu aydınlanma çok hoştu ve bana nedenini bilmediğim bir şekilde huzur veriyordu.

“Kartına para havale ederim, sevgilim! İstediğin telefonu alırsın.”

Babamla konuşmam yirmi dakika sürdü. Annemle konuşmam daha uzun sürdü. Ama üçümüzün de içinde bir mutluluk olduğunu biliyordum. Birbirimizle konuştuğumuz için mutlu olmuştuk. Telefonu ben büyük bir buruklukla, onlarda her zamanki gibi büyük bir suçlulukla kapattı.

Akşam yemeğinde sessizdim ve halamın bıçak fırlatan bakışları altında rahatsızca yemeğimi yedim. Babaannem ise beni konuşturmaya ve güldürmeye çalıştı. Ama başaramayınca o da sessizliğe büründü.

Yemekten sonra odama girdiğimde laptopumu kucağıma alıp yatağıma oturdum. İlk ne yapacağımı uzun uzun düşündüm. Ama sonra yapacak bir şeyim olmadığı kanısına vararak onu komodinime koyup yapabildiğim en iyi şeyi yaptım. Uyumak!

Yeniden Sev!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin