Liva KOROĞLU
Dünyanın acılarını ,kederini , kaosunu ,intikamını bir tarafa bıraktığın zaman kafanı kaldırıp başının tam tepesindeki gökyüzüne vakarsın var gördüğün sonu gelmeyen ufkun içinde küçücük bir toz tanesi olduğunu düşünürsün. Dünyevi dertleri düşünmeyi bırakır yola daha doğru biri olarak devam edersin. Tabi bütün bu kişisel gelişim zırvalığı filmlerde olur! Tepende o parlayan bir güneş ve uçsuz bucaksız bir gök olduğunda olur! Benim gibi bu deliğe tıkılmış insanların gelişeceği ,değişeceği ve muhakkak ki dönüşeceğim tek şey olduğunun en kötüsü olmaktır.
Babamdan kaçarak yıllar geçirdik annemle . Köşe bucak saklanmak dert değildi, mesele annemin saklandığı adama hala aşık olmasıydı. Ondan kaçıyordu ama onu görmek için bulunmakta istiyordu. Deli gibi aşıktı. Bu aşk mıydı ki? Aşk buysa neden kitaplarda ,filmlerde, okullarda hep dünyanın en güzel hissiymiş gibi anlatıldı. Bu aşk onun sesini aldı. Aklını aldı, ruhunu aldı. Tecavüze uğramasına ,işkence görmesine sebep oldu. Ama onu sevmeyi hiç bırakmadı. Bırakamazdı da , o hep aşkının çok büyük olduğuna inanmıştı. Küçükken bana anlatırdı, o zamanlar bir kişinin aşkı ,sevgisi yeter sanmıştım. Sonra babamın yaptıkları ,kaçışımız ve yıllar süren kovalamacayla anladım. Aşk iki kişiliktir. Sevdi paylaşılır ,karşılıklıdır. Tıpkı güven ,sadakat gibi... O içinde taşıdığı sevgi ikisine de yeter sanıyordu. Ben olmasaydım eğer, babamın yanında öleceğini bile bile kalırsın. Kaçmazdı. Zaten kendi için değil benim için kaçmıştı.Bence annem hastaydı, bu hastalıklı bir aşktı ve o celladına aşıktı. Babamdaki kusurları görmediği aşikar, ortadaydı, mantıklı değildi. Kör olmuş, sağır olmuş ve susmuştu. Üç maymunu oynuyor , sex düşkünü , hasta ruhlu ,yalancı, sapkın zevkleri olan, canı istedikçe kemikleri sayar gibi onu döven; pisliğin tekine aşıktı. Babamın uzaktan bakıldığında bile hiçbir iyi yönü yoktu. Annemi sadece dövmüyordu onu aldatıyordu da. Korkunç bir adamdı. Ulaş'ı tanıyana kadar onun en korkunç olan olduğunu sandım. Hayatımın en içine daha kötü ne girebilir ,ne olabilirdi ki? Hayatım kayboldu. Annemin sesini unutuyorum. Anılarımdan her geçen gün silinip duruyor. Bana bakışı artık eskisi gibi değil , boşluğa dalıp gidiyor gözleri ve ben onun o şefkat , merhamet dolu gözlerini hiçbir şeyi özlemediğim kadar özlüyorum.
Şimdi taksi kaldığımız evin önünde dururken , Ulaş'ı beklemeden indiğimde bunu düşünüyordum. Yol boyunca elini tutarken bile bunu düşündüm. Kafamda hep aynı cümleler dolanıp durdu. Bana hiç bir duygu beslemiyordu. Eğer duygu dediğimiz şey tutku ve ihtiras ise aramızdaki sadece buydu. Beni arzuluyordu ama sevmiyordu. Yanında tutuyor , koruyordu ama sevmiyordu. Beni sevmiyordu! Bu yüzden kırabiliyordu, öfkesini kusabiliyordu. Sevmiyordu da ondan! Bakıldığında annem bile beni babamı sevdiği kadar sevmemiş. Eğer sevseydi ,babamın serbest bırakırdı. Onun istediğinin para olduğunu biliyordu. Mal varlığı olduğunu biliyordu. Ve bunun için nereye kaçarsak kaçalım bizi bulacağını da biliyordu. Bu yüzden üstündeki tek kuruşu bile ona bırakmadan kaçtı. Bulunabilmek için... Beni onu sevdiğinin birazı kadar sevseydi eğer bu gün ne ben Ulaş'ın karısı olurdum. Ne o bu halde olurdu. Ne de bu evde yaşardım. Burası hiçbir zaman evimiz olmayacak. Çünkü bu evden önce biz birbirimize ait değiliz. Tıpkı küçükken annemle o eve ait olmadığımız gibi. Kaçtığımız başka bir hayata başladığımızda o eve de ait olmadığımız gibi. Biz aslında hiçbir yere ait olamadık. Aslında mesele ev değildi, hayattı . Hayatsız insanlardık sanki. Bu dünyaya göçebe gelmiş ,birbirinden başka kimsesi olmayan iki insan... Benim ondan başka kimsem yoktu ama o bunu hiçbir zaman göremedi . Sonra birimiz ruhunu kaybetti ,birimizde yolunu. Ne yaptığımı bilseydi ,konuşabilseydi tiksinirdi benden. Ulaş’la yattığımı bilseydi ne derdi? Artık hayal bile edemiyorum sözcüklerini!
Utanıyorum kendimden ,hayatımdan ,hiçbir yere ait olamamaktan ve bir yuvamın olmamasın. Yuvayı yuva yapan evlilik değildir. Hislerdir, bağlılıktır. Gerçeklerdir. Aşktır ve de sevgi... ikimize bakıyorum da ne ben ,ne de o bunlara sahip değiliz. Numara yapıp duruyoruz. Yalandan gülüyoruz ,yalandan seviyoruz. İnsanları kandırıyoruz. Neden? Öyle gerektiği için! Anlaştığımız için! Beni arzuluyor , gözlerindeki tutkuyu görebiliyordum ama samimiyet yoktu. Gülerken içten değildi. Bana gülümsemek istemediğini görebiliyorum. Ama ben ! Lanet olsun ona gerçekten gülüyorum. Gözleri çok güzel , dudakları ,burnu ,yüzünün her bir santimi beni gülümsetiyor. Onun yalandan kısılıp beliren dişlerine bakarken gerçekten gülüyorum. Ve nefret ediyorum kendimden!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE KARANLIĞI
ChickLitMavi gözlerim yeşil gözlerine kenetlendiğinde orada az olsa bir duygu kırıntısı görmeyi umdum ama hiçbir şey yoktu. Hiçbir duygu barındırmıyordu Orman yeşili gözleri... Cehennemi andırıyordu... Beni yakmaya ant içmiş cehennemi... 19.12.2016 tarihin...