12.BÖLÜM: "UMUT ÇUKURLARI!"

13.6K 422 85
                                    

Yanlış ve acı verici şeyler yaşayan her insanın umutları kafesteki eşi olmayan bir kumruya benzer. Küçük , hayatın tüm soğukluklarından, acılarından, kötülüklerinden uzak bir çocuk iken hayatın ne kadar iğrenç olabileceğini kestiremiyor insan. Bilmiyorsun, yada küçük olduğun için düşündüğün herşey büyüklerin dünyasında yok sayılıyor. İşte hal böyleyken büyümek kötü. Hatta korkunçtu. Ve insan büyüdükçe umutlarını,  onları tamamlayan parçalarını kaybedip yok olmalarını izliyor. Bu acı verici, onların ölümünü izlemek acı verici. Eşi olmayan bir kumrunun hissettiği acı gibi...

Çaresiz , kederli...

Ve Alaz , yanımdayken, benimle konuşurken , yada beni bir şekilde kendin isteğine göre zorlarken böyle hissediyorum. Sınırlandırılmış olmak, başka birinin benim adımı düşünüyor olması korkunç ve ürpertici. Sadece korkmakla da kalmıyorum.  Çünkü Alaz'ın zamanla bunu çok daha büyük bir boyuta getireceğini biliyorum. Canımın daha fazla yanacağını da...

"Beni anladın değil mi İris? Eğer saydıklarından birinin bile uymayacak olursan hiç kimse için iyi şeyler olmayacak" Dediğini duydum Alaz'ın. Sesi düzüncelerimi bir bıçağın eti kesmesi kadar hızlı ve derin kesti. Gözlerim onun derin orman yeşillerinin buldu ve sadece onları izledim. Yüzü kaskatı ve keskindi. Dişlerini sıktığı yanaklarından anlayabiliyorum, yada keskin kaşlarının yarattığı kavisten. Tuhaf ama küçük ve çok kısa bir anlığına , parmağımı o kavisin içine bastırıp çatık kaşlarını düzeltmek istedim.  Neden bilmiyorum.  Sadece bu  gözler bana böyle baktıkça içimi bir korku kaplıyor. Onu ilk gördüğüm an geliyor aklıma. Ardında da canımı ne kadar çok yaktığı...

"Cevap ver, sinirlendirme beni!" Öfkeli sesine nazaran sakin olan haline bir süre daha boş baktım. O sırada Liva elinin omzuma koyarak Alaz ile arama girdi. "Yeter bu kadar. Onu korkutarak elinde tutamazsın, üstelik bu doğru da değil. Doğru değil anladın mı? Bağırdığında , canını yaktığında bir şey değişmeyecek. Çok fazla üzerine gidiyorsun." Derken livanın sözlerinin aslında zerre kadar değerli olmadığını Alaz'ın değişmeyen yüzünden alayabiliyordum. Gözlerini üzerimden çekmeden doğruldu ve bileğinde saatin deri kayışını düzeltti. "Ulaş, kadınının diline hakim ol. Canımı sıkmasın!" O kadar durgun ki
Ifadesi eğer dudakları kımıldıyor olmasaydı belki de anlayamazdım konuştuğunu... Bir insan nasıl böyle olur. Nasıl ateş kadar acı verici, buz kadar soğuk olur? Nasıl olurda böyle kaba , hiddetle olur? Aklım almıyor, düşünmek istesem de düşünemiyorum.

Ben de kötü şeyler yaşadım. Ben de korkunç anlar geçirdim, umutlarımı kaybettim, hayatımı, hiç olamasak da bir aileyi yitirdim, bir fanusu unufak ederken kendi derimi çize çize hayata tutunmaya çalıştım. Ben bile tüm bunlardan sonra bu kadar gaddar olamadım hayata. Belki de bazı insanlara karşı... Olamadım...
Ama Alaz olmuş... Gaddar , acımasız bir adam olmuş...

"Liva! Sen karışma. Onlar konuşur hallederler." Dedi Ulaş, eminim bunun mümkün olmadığını O da biliyordu. Sonuç olarak ben özğürlük istiyorum, hayatıma geri dönmek istiyorum, yine hiç kimse olmak istiyorum... Işime dönüp midemi bulandırmalarını umursamadan Sanem ve Selçuk olacak zamparanın seslerini duymazdan gelmek istiyorum. Yine iş çıkışı aynı sahile giymek istiyor, kendimce kibirli piçlerden bir şey almak istiyorum. Hayatımı geri istiyorum herşeyden önce...sıfırdan sürüne sürüne kurduğum hayatı istiyorum. 

Peki Alaz, bana bunları geri verebilecek mi? O acı istiyor, kaybettiği parasını umursamasa da, ödememi kabul etmese de geri almak istediğine eminim. Beni evcilleştirmek istiyor. Hayatımı istiyor, beni istiyor... Ve konuştukça yapabildiğimiz tek şey boş umut çukurlarına yeni umutlar atmak
Konuşarak halledilecek hiçbir şey yok. Alaz'la konuşrak hiçbir şey halledilmez.

GECE KARANLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin