"Yolun sonuna mı geldik?" Sesiz bir fısıltıydı kulaklarıma ulaşan. Soluklarım arasında işittiğim gözyaşlarının esiri bir ses. Kırgın , yıkılmış, bitap bir ses."Yapma.." fısıldıyordu tekrar. Acı çekişleri ruha boş yalvarıştı. Kırgın bir ruhun feryadı gibiydi sesiz solukları... Karanlığa çökmüş acılı bir ruhun can çekişi mateme süzülüyordu. Parçalara ayrıldığımı hissediyordum. Herşey silikleşiyor, bulanıklaşıyordu. Belkide tam tersi ben siliniyordum. Bulanıklaşıyordum. Her adım benden bir parça daha alırken , ruhumun emeli sessizliğe kapılmaktı. Titreyen tenim , ruhum , zihnimin duvarları, içimdeki kırgın kızın sesine feryat ediyordu. "İstediğimiz buydu..." dedim yakarırcasına. Yalvarırcasına. Özğürlüğüme mani olmasını istemiyordum. Sesim titremiyor, boğuluyordu. Yok oluyordu. Fakat başka bir şey vardı. Acımasız bir soğukluk vardı sesimde. Kayboluyordu her kelimem dudaklarımın arasında. Ölüm ve yaşam gibiydi onun sözleri.
Şimdi ise benim güçsüz sözlerim ona özeniyordu. Ölüm ve yaşam gibi olmak istiyordu. Fakat sesim yaşamı çoktan silip atmış , tüm ruhuyla ölümü sarmalamıştı. Dudaklarımda can bulurken soluklarında yok oluyordu.. "Ben mutlu olmayı istedim. Canımın yanmasını değil..." ruhumu kopartırcasına gözyaşlarını akıtırken dizlerimi kendine çekti, içimdeki paramparça kız. "Ben temiz kalmak istedim... Kirlenmeyi değil.." . Ellerimi uzatıp onu yakalamak istedim. Ona sarılmak, eski İris'e , kendime şefkat göstermek istedim. Fakat olmuyordu. Onu dokunamıyordum. Yada eski beni yakalayamıyordum. O çoktan kendisini Azrail'e teslim etmişti. Yüzümde kırgınlığın binbir hali, soluklarımda çaresizliğin soğuk hayaletiyle ona son kez baktım. Gözyaşlarım bir bir akıyor yumuşak tenimin üzerinde özgürlüğe kavuşuyordu. Kızaran mavi harelerim denizin mavisine meydan okumaya hazırdı. Her acı, aldığı her darbe o dipsiz denizden bir damla daha koparıyordu. Göğsüne yaslanan dizleri titrerken "istediğimiz bu muydu İris .." dedi. Sesi güçsüzdü. İçimde dışım gibi güçsüzdü. Kollarını kaldırdı ve bacaklarını etrafına sardı ruhumun acısı. "Özğürlük... Ölümün yolumuydu." Zayıftı. Güçsüzdü. Acizdi. Tıpkı benim gibi... Geçmişin karanlık ateşi onu derin bir girdaba sürüklemişti. Başımı usulca salladım. "istediğimiz buydu.." Gözlerindeki ifade aynıydı. Fakat bedeni parampaydı. Ruhum param parçaydı. Sağ elini onu izlediğimi farkedince saçlarında gezdirdi. Saçları sarı değil siyahtı. Kömür kararsıydı. Gece karanlığıydı. İçimdeki İris yok olmuşluğun kanatları altında siyaha boyun eğmişti. Gecenin karanlığı ilk dokunuşa şahitlik etmiş ve parçalanan ruhumu kendine saklamıştı.
"Yaşamanın bir anlamı yok o zaman! çünkü ben çoktan öldüm. Karardım. Karanlıkta kayboldum..." içimdeki kırgın kızın son fısıltısıydı bu soluklarıma karışan sözcükleri. Dudaklarındaki kıvrımlarda saklanmıştı onu , beni bekleyen son...Nefeslerim etrafıma saran beyaz duvarlara çarparken bir adım daha attım. Zihnimde dolanan iç savaş yılgınlığın getirisiydi. Kendi içimdeki yıkımla savaşıyordum. Amaçsız bir karşı koyuştu belki hissettiklerim. Korkunun, çaresizliğin ve onu arzulamama rağmen hissettiğim ölümün sarsıcı gücü, onu isterken kaçmama neden oluyordu. Kendimle , içimdeki yaralı paramparça kızla yüzleşiyordum. Suyun narin süzülüşüne ulaşmama bir kaç soluk kalmıştı. Bir kaç solukta ruhuma bahşedeceğim ölüm tüm berraklığıyla salınarak yere süzülüyordu. Önce ağır bir ahenkle salınıyor sonra tıpkı benim etrafımı saran duvarlar gibi O'da etrafını saran duvarları geçiyordu.
Ağır ağır...
Sesiz ve soluksuzdu çırpınışları. Sakin bir ilahi gibi çöküşümün deminde kayboluyor, sessizliğin mihrabına süzülüyordu. Bir adım daha kopup giderken bacaklarından , kendimden bir parçamda kopuyordu. Bir adım ve sonra ruhumdan kopan bir parça...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE KARANLIĞI
ChickLitMavi gözlerim yeşil gözlerine kenetlendiğinde orada az olsa bir duygu kırıntısı görmeyi umdum ama hiçbir şey yoktu. Hiçbir duygu barındırmıyordu Orman yeşili gözleri... Cehennemi andırıyordu... Beni yakmaya ant içmiş cehennemi... 19.12.2016 tarihin...