20.BÖLÜM:"YÜZYÜZE!"

10.4K 566 238
                                    

Alaz karanlığın çöktüğü bakışlarımı takip etti. O koyu kaşlarını çatıp önündeki Ulaş'ı omzundan itecek kadar sert bir şekilde merdivenleri indi. Kapı eşiğindeki Ashan'ın bakışları tedirgin bir hal almış Ulaş Alaz'ın hemen arkasında onu takip ediyordu. Adımları yanıma gelirken ve elimdeki resmi kavramadan önce elleri yüzümü avuç içine aldı. "Bana bak." Dedi fısıltıyla. Ve ardından cayır cayır yanan gözlerini maviliklerimden ayırmadan devam etti. "Yüzüme bak. Bir şey yok. Sadece sakin ol." O an fark ettim. Nefesimi tuttuğumu göğsümü acıtacak kadar sert bir şekilde tüm kemiklerimi kastığımda o an fark ettim ve bir heykel gibi olduğum yerden kıpırdayamıyordum. Kalbim atmıyordu sanki ve kanım damarlarımda dolaşıyormuş gibi değildi. Ölmüş gibi hissediyorum. Gözlerimi kapatmak için kirpiklerim bile yerinden oynamıyor... Kulaklarımda bir kahkaha var... İnce bir ses. Eski bir dostun sesi. Eteğimi uçuşturan rüzgar ensemi ürpertirken ince kıkırtım aklımı dolduruyor.

"Gelmiş geçmiş en güzel doğum günü kızısın!"

Burun deliklerime kadar yanıyor canım. Eski bir dostun sesinden ,kutlamayamadığım ilk doğum günümün acı hatırasıydı. O gün son kez öyle içten gülmüştüm. Ezgi... arkadaşım, sırdaşım dert ortağımdı. Bana sırtını dönene kaar ona tüm bu sıfatları yüklemiştim. Ve o da sırtını dönüp gitmişti diğer herkes gibi...

Göz pınarlarıma biriken damlalar akmak istiyordu. Onlarda mı yorulmuştu açaba... Onlarda mı akmaktan bıkmıştı. Gözlerimde şuan yüzüme bakan Alaz yoktu. Etraftaki kalabalık ,korkuyla titremese de Ulaş'ın arkasına sığınan Liva yada etrafa emirler dağıtan Ashan yoktu. Sadece giderken gördüğüm o beden vardı. Şapkasının altından bana attığı yandan bakışı. Ve o ensesine kadar uzayan sarı saçları...

Neden siyah değil? Ben hep siyah olduğunu sanıyordum. Hiç sarı hayal etmedim. Yada hatırladım tüm o bölük pörcük görüntülerde sarışın birini hatırlayamadım. Hep siyahtı o saçlar... Tıpkı Alaz'ın saçları gibi gece karasıydı...

Onun saçları... Hani olurya birine güvenmek istersin, hayal kurarsın; hayal kurmakta güvenmekte beleştir. Fakat aslında dünya ki bedeli en ağır şey güvenmektir. Kırıldığı anda bir daha toparlayamazsın. Unufak olur. . Ve yıkıldığı anda bedelini bir kez olsun kaldıramazsın... Hayal etmemeliydim. Güvenmemeliydim. Ona sadece bir kaç salisede onun sözleri aklımda yankılanıp durdu. Kim olduğumu öğrendiğinde kaçacaksın benden...

Şimdi kaçmak istiyorum, ardıma bakmadan kaçmak...

"Oradaydın! O siyah saçlar senindi!" Konuştuğumu bile anlamadım. Tedirgin yüzünü belirgin bir korku kapladı. Elini koluma uzattı, hızla geri çekildim. "Dokunma bana!" Ellerim titriyordu. Tıpkı kalbim gibi. "Açıklayabilirim." Dedi ve aynı sakin tonda devam etti. "Sadece sakin ol, açıklayacağım.". Sesi titrememişti. Yada sözcüğü ağzında yuvarlanmamıştı. Soğukluğu yoktu. Sıcakta değildi. Gergin çıkıyordu sesi. Ve kendinden emin...

Elimdeki resmi yüzüne fırtlattığımda içeride yüksek sesli müzik bir anda kesilmedi. Etraf sesizleşmedi. Çünkü kimse bizi duymuyordu ve herkesin gözleri dedikoduya aç birer çakal gibi bize dönmese de içerideki tedirliğin farkındaydılar. Alaz da bu bakışları hissetmiş olacak ki kolumu kaçmama fırsat vermeyecek kadar ani bir şekilde tuttu. Çırpındım elinden kurtulmak için fakat tek yaptığı beni kendine biraz daha çekmekti. Bedenimi yanında tutarken yüzünü Ulaş'a çevirdi yüzünü...

"Tüm kapıları kapat. İçeriden kimse çıkmasın! Liva'yı da güvenli bir yere götür."Ulaş keskin bir baş selamı verdi. Gözlerim onun arkasındaki Liva'yı bulurken çeketinin ön düğmesini açtığını ve ardındaki kadının korkan bakışlarını gördüğünü biliyorum, o yeşil gözlerdeki küçük kız korkuyordu. Ondan korkuyordu. Benim kadar çaresizdi. Geriye doğru bir adım atıp Ulaş'tan uzaklaştı. Onu koruyacağına bile inanmıyordu. Kalbi o kadar çok kırılmıştı ki güvenemiyordu. Bunu fark eden ulaş keskin elmacık kemiklerini çıkartacak kadar sert bir ifadetle livaya baktı. O kadar çaresizdi ki ,ondan kaçamıyordu.

GECE KARANLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin