13.BÖLÜM:"SİYAH YARALAR."

11.9K 439 148
                                    

Parmaklarımı göğsümden çözüp onun göğsüne vurduğumda dudaklarımı aralamak bu hayatta yaşadım en zor anlarla yarışırdı. "Kanıyorlar... Kirli bir kan akıyor içimden. Bırakmıyorsun ve onlar kanıyor... Geriye bir şey kalmayacak! Ne ben'den ne de sen'den..."

"Biliyorum" karşılığını verdi düz bir sesle. Hüzünlü yada kırgın değildi.  Öfkeli hiç değildi. Sadece suçluydu.  Ve bir o kadar da pişkin... "Bunu tüm çıplaklığıyla görsem de, biteceksen bile benim elimden bitersin." İşte bu ses saf bencillik ve karararlılık kokuyordu. Ellerimi ondan olabileceğinden uzaklaştırdım. Sağ ellinin uzun parmaklarıyla sakallarını okşayarak bir anlığına ondan uzaklaşan ellerime baktı. Ardında gözleri gözlerimi buldu.  Biraz önce bu orman yeşillerin de gördüğüm endişeden eser yoktu. Şimdi sadece nedenini çözemediğim bir ateş vardı. Tek kaşını kaldırdı ve olduğu yerden ayaklanarak bana gerçek anlamda üstten baktı. "Ayağa kalk. Ve bir daha seni bırakmamdan bahsetme. Tekrarlanacak olursa bırakacağım tek şey leş kokulu bir çöplükteki cesedin olur." Bu adam mıydı biraz önce üzerime endişeyle yürüyen? Bir insan ancak bu kadar hızlı değişebilir, kendi kabuğuna çekilebilirdi. Üzerimdeki kırgınlığı ve hüznü silkeleyip atamasam da hızla olduğum yerde ayaklandım. Burnum ayağa kalkarken onun göğsüne çarpmış hatta sürtünmüştü.Yine de umursamadım. "Beni bu şekilde mi elinde tutacaksın? Ölümle tehtit ederek mi yada bana dokunacağına  söyleyerek mi?" Onun gözlerinde gördüğüm alev o kadar şiddetliydi ki içimin korkuyla dolmasına engel olamadım. "Çok uzatmanın anlamı yok. Ya ölürsün ki bu da ben den gelir yana son nefesini kadar benim olursun. Ikisinin ortası yok!" Dediğimde sağ eliyle yaralı bileğimi sıkmadan kavradı ve konuşmama fırsat vermeden biraz önce Liva'nın içinden geçtiği kapıya ilerledi. Aralık kapıyı tamamen iterek açarken bileğimdeki eli bir andan belimi üzerine düştü. Irkilerek gözlerim onu buldu fakat Alaz'ın gözleri benim değil içerideki kalabalığın üzerindeydi. Dişlerimi sıkarak belimdeki elini ittim. Ve tabi ki hiçbir işe yaramadı. Bedenimin ona biraz daha çekilmesi dışında...

Parmaklarını belimden yukarı kaydırdığında "Dik dur." Dedi. Ardından parmaklarını tekrar aşağı kaydırarak devam etti. "Burada aç kurt olduğu kadar kuzu da çok. Sen kurtları korkutacaksın. Çünkü benimsin. Dik dur ve güçlü ol.." Sözlerine karşılık çok şey söylenebilirdi. Fakat ben içerinin haline o kadar dalmıştım ki biraz önce üzerime çöken hüzün bile umurumda olmadı. Pekala, berbat çok mekan gördüm.  Gerek hijyen gerekse görüntü olarak kötü olan çok mekan... Fakat bazen bazı şeyler olmadan da içerisi iğrenç görünüyormuş. Kabul etmeliyim ki, içeride çıplak sitriptizciler yoktu.  Onun yerine yarı çıplak dolaşan insanlar vardı. Duvarlar boş ve koyu yosun yeşili renginde . On adım aralıkla uçuk kırmızı renk neon aydınlatmaları var. Onların altında da siyah kadife koltukların olduğu loca ve ortada daireden olarak birleşmiş bir bar bölümü. Pekala bunlar çokta anormal değil. Kabul ediyorum.  Zaten anormal olan içerideki insanlar. Bir loca da, can çıksa yirmilerinde bir kız otuzlarının sonun da bir adamla beraber oturuyorlar.  Adamın eli kızın bacağından yukarı çıkıyor ve tamda onları izlediğim sırada büyük elinin kızın giydiği eteğin altına kaydığını gördüm.  Iğrenç! Yüzümü buruşturdum ve Alaz'ın dediklerinin düşündüm.  Güçlü olmam gerekiyorsa güçlüymüşüm gibi yapmasını iyi bilirim.

Sırtıma batan parmaklarla beraber ileriye doğru bir adım attığımda alaz da benimle beraber karşımızdaki yarım çemberlik merdivenlerden indi. Doğruca locaların olduğu kısma geçtiğinde bir loca da Ulaş ve Liva'nın oturduğunu gördüm. Yanında Ashan yoktu ama şu soğuk kız vardı, Arina. Liva Ulaş'ın hemen yanımdaydı. Pardon yani kucağında. Be tuhaf bir ilişkileri vardı böyle. Bir kötü bir iyi.  Ya çok uzak ya çok soğuk... Ulaş'ın avuç içini onun saçlarına doğru bastırdığını gördüm. Ve diğer elini de Liva'nın bacaklarından yukarı çıkarışını. Ikisinde yüzünde birer gülüş vardı.  Fakat gözleri öfkeyle bakıyordu. Belli ki ikisi de rol yapıyor. O gözlerde nefret , kin, acı, hüzün, çaresizlik hatta katıksız bir öfke var. Yada derin bir soğukluk... Yine de tutku ve arzu yok, aşk yok, sevgi yok...

GECE KARANLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin