Zaman tekerrür ediyordu.
Alınacak cevap, verilecek bedel ve kaybolacak ruhum için kötü bir son dolanıyordu etrafta.
Ölüm dolanıyordu. Azrail çoktan yola çıkmış kurbanın yolunu gözlüyordu.
Kurbanın hayatı onun iki dudağı arasındaydı. Ölüm onun sözlerindeydi.
Ölüm ve yaşam onun sesindeydi....Kaybolmuştum. İçimde birden fazla duygu , deli gibi beynimi kemiren sorular vardı. Gücümü yitirmiş sadece yeşil gözlü Azrail'in dudakları arasından fısıldamasını belliyordum. Ruhum çökmüş onun karanlığına boyun eğerken , artık direnmek için bir çaba sarfetmiyor gibiydim. Zarar gördüğüm bariz ortadayken içimdeki yıkık kız, acıyı hazmetmeye çalışıyordu. Acı o kadar baskın, o kadar tutarlı, o kadar güçlüydü ki savaşamıyordum. Ona karşı koyamıyor olmak zaten kötüyken acı bana merhamet etmiyor inceden inceye, sinsi sinsi sırıtıyordu. Bunu gizliden gizliye yapıyor olması gerekirken , o kadar egoistti ki açık açık yapmayı kendine bir lütuf gibi görmüştü. Bu adil değildi. Çünkü ben artık acıya dayanıyordum. Dönüm noktasına gelmiş sadece sonumu bekliyordum.
Ölümün buruk kokusu elimi kolumu bağlamış , beni çaresizliğin kollarında küle döndürüyordu. Ölüm hükümlerine baş kaldırmama değil boyun eğmemi istiyordu. Çaresizliğin keskinliği , yaralı ruhumu yıpratırken dakikalar, saliseler, zaman geçmiyor, durgun bir hâl alıyordu. Savaşmanın yada, direnmenin bir anlamı yoktu.
Savaş çoktan bu bedeni yok etmeye yemin etmiş , şehadet şerbetini içmişti.Derin solukların yüzünün sertliği ile giderek kısılıp silikleşirken , boğazım korku ile sızlıyordu. Dilimdeki ekşi tat yavaşça boğazımdan aşağı süzüldü. Çaresiz soluklarım giderek yok oluşa indirgendi. Bakışları öyle acı ca âzab vericiydi ki çölde susuz kalmışcasına boğazım kurudu. Ondan korkuyordum. Hem de hiçbir şeyden korkmadığım kadar. Çünkü bir sonu yoktu yeşil gözlü Azrail'in. Sonsuzdu herşeyi.
Bakışlarındaki tehlike, soluklarındaki sertlik, bedenindeki heybetli acımasızlık , tenindeki ölüm kokusu.... Sonsuzdu. Biliyordum. Benden üstün ve güçlüydü. Ben ona göre zayıf ve savunmasızdım. Onun ruhuma üflediği, kanımı ürperten sesi dizlerimi titretiyor, ona yakın olduğum her an canım yanıyordu. Ondan kaçmaya çalışmış fakat başaramamıştım. Sahip olduğum son şey 'özgürlüğüm!' artık o'da derin gözlerindeki öfkeli, karanlık ormadanda yolunu kaybetmişti. Bedenimi , benliğimi terk etmişti....Yutkunarak gözlerimi kırpıştırdığımda ıslak gözlerim sızlıyordu. O lanet ağlama hissine bir kez daha karşı koyamamış olmak, onun gözlerinde yine güçsüz olmuşumu, bana olan üstünlüğünü görmek, canımın acısını artırıyordu. Ruhundaki , benliğimdeki yaşam felsefesini yıkıyordu. Parçalara ayrılıyordu....
Yeşil gözleri gece karanlığına bürünürken , bedeni, ruhu, siyaha hüküm sürüyordu. Siyahı, karanlığı tasmalı bir köpek haline getirmişti. Yönetiyor , hüküm sürüyordu. "Sen bana şart koşabilecek konumda değilsin!" dedi sertçe. Kollarımdaki parmakları derime kazınmak istercesine daha da sıkılaştı. Tenimin zedelenmesi onun zerre umurunda değildi. Bunu bilmek içime bir anda , zaten tek renk olan kara bulutları saldı. Bedenimi kuşatması yetmezmiş gibi ruhumuda ele geçirdi. Kollarımı morartmak istercesine tüm gücünü kullanırken bedenim bedenine yaslanıyordu. Korkudan dizlerim daha fazla titremede de bu sefer olmasına izin vermeyecektim. Ağlamayacaktım. Çünkü ben ağlarsam düşmanım sevinir ve benim hergün evimin önünden geçen karıncaları ezdiğim gibi beni ezerdi.
Evim...
Oraya özlemiştim. Huzur ve ferahlık kokan cennetime uzak kalmak iyi olmamıştı. Fakat artık orada ne kadar huzurlu ne kadar huzursuz olurum çözemiyordum. Çünkü onun bana yaptıklarına o evde şahit olmuştu. Acımı hissetmişti o duvarlar...
Çaresizliğimi , acizliğimi , bitmişliğimi görmüştü....
Artık oraya ait değildim. Hiçbir yere ait olmadığım gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE KARANLIĞI
ChickLitMavi gözlerim yeşil gözlerine kenetlendiğinde orada az olsa bir duygu kırıntısı görmeyi umdum ama hiçbir şey yoktu. Hiçbir duygu barındırmıyordu Orman yeşili gözleri... Cehennemi andırıyordu... Beni yakmaya ant içmiş cehennemi... 19.12.2016 tarihin...