Tanıtım

11K 338 34
                                    

Merhaba, hoş geldin.

Bu açıklamayı hikâyenin en başında yazmak istedim. Güvey, benim yıllardır şahit olduğum ve ana karakterlerinin hayatında az da olsa yerimin olduğu, sonrasında ise hayatın olağan ve en acı hali olan ölümle yarım kalmış bir hikâyedir.

Yıllardır, yazmaktan kaçtığım ancak sonunda da yazacağımı bildiğim bir hayat serüveni.
Bazı insanlar vardır hani; hayatınıza, hayatına kısıtlı bir zamanda tanıklık etmişsinizdir ama çok şey paylaşmışsınızdır. Henüz bitmemiştir, bunu bilirsiniz ve elinizden de bir şey gelmez.

"Seninle geçen kısacık ömür ve göremediğin, yaşayamadığın ne varsa bir yerlerden izlediğini biliyorum. Konuşamasak da rüyalarımdasın ve bana gülümsüyorsun.
Seni özlüyorum, bu hikaye hasretimi daha da artırır mı yoksa biraz olsun dindirir mi bilinmez ama bu hikayede yine buluşacağımızı biliyorum, meşe ağacının gölgesinde olacağım.
Benim yanında olabildiğim tek yer çam ağacının altı artık."

Bu hikaye senin için.
Beni izlediğini biliyorum.

Yayınlanma tarihi: 11.08.2023

🌱

Takvim yapraklarının şimdilerde sarı olduğu,o vakitler de ise kireç boyanmış duvara asılan en önemli bilgi kaynağının olduğu bir dönemdi. Gebe kadınlar doğacak bebeğine isim seçiyor, ezan vakitleri takip ediliyordu takvim yapraklarından. Toprağı yaran kurak yaz, içini titreten ayazla geçen kışlar vardı. Ekim sonuna kalmadan başlardı bacalar tütmeye.
Tarla işlerinin bittiği, mahsulün kış için ambarlarda depolandığı ve gelen paranın yastık altı olduğu zaman gelince  evlere giriyordu herkescikler.
Bu zamanlarde kerpiç evler imdadına yetişiyordu insanın. Yazın serin, kışın ılık olan bu evlere girince iş de bitmezdi.

Köyde, iki kadın iki göz odada ne kadar yapabilirse yapıyordu işte. Muazzez ve annesi Necmiye kadın uzun yıllardır tek başınaydı.
Muazzez henüz on beş yaşındaydı o zamanlar. Babası da annesi gibi evvelden bir hastalığa tutulmuştu, o hastalık da yakasını bırakmamıştı bir türlü.
Babası İsmail, köyde de bilinen bir nâma sahipti. Kime sorsan bilirdiler o aileyi. Köyün varlıklı ailelerinden biriydi çünkü Köstekli sülalesi. Büyük dedelerinin köstekli saati onların da nâmı olmuştu bir zaman sonra.

O gün de her zaman olduğu gibi akşam üstü inekler bakılmış ve sağılan süt de süthaneye götürülecekti. Babasının hastalığının ilerleyip kasabadaki hastaneye yatırılmasının ardından bu iş, Muazzez' e kalmıştı.

Yakın evlerde oturan amcaları her ne kadar yardımlarına koşsa da kendi işinin başında olduğu gibi davranmıyordu. Muazzez, amcalarına karşı annesi ve kendini yük hissettiği için onların her işine koşardı.

Amcalarının tarla işi olduğunda sabahın ilk saatlerinde gidilirken, onların işlerine öğlen vakti ancak  başlanıyordu. Hem annesinin uyarıları hem de Muazzez'in amcalarına karşı mahçupluğu yüzünden sesini çıkaramıyordu.

Toplanan sütleri alıp götürdükten sonra köy muhtarı Ahmet, onları kasabaya götürecekti babasını dolaşmak için. Özlemişti babasını. El üstünde tutulmuştu bu vakte kadar Muazzez. Bir evin bir kızıydı, geniş ailenin tek kız torunuydu.
Babası otuz beş yaşındaydı daha ama hastalık üstüne yıllar bindirmişti. Necmiye de hiç düşünmemişti bir çocuk daha yapmayı, iş çoktu. Tarla, ev, hayvanlar... Kocası hastalanınca hepsi ona ve kızına kalmıştı.

Evin hem anası hem babasıydı epeydir. Tek isteği, kocasının iyileşip evine gelmesiydi. Hasta da olsa evin başında olduktan sonra bir önemi yoktu onun için. Sütleri, süthaneye götüren Muazzez, iki elimdeki boş tenekeyle bayır yoldan aşağı sallana sallana yürüyordu.
Boş tenekeye attığı leblebi tozu paketi, tenekenin içinde bir o yana bir bu yana sallanıyordu.

Annesinin kızacağını biliyordu ama tutamamıştı kendini. Giydiği her elbisenin üstünden annesinin göbeğine vurup " Çek şu göbeğini içeri." Dediği anlar geliyordu.
Seviyordu kız ne yapsın. Evin avlusundan içeri girdiğinde. Sayvantta oturan amcalarını gördü, annesine harıl harıl bir şeyler anlatıyorlardı.
Onun geldiğini ilk fark eden, büyük amcası İhsan oldu. " Muazzez." Dedi iri parmaklı, büyük elini kaldırarak.
" Gel bakalım." Dedi çatık kaşlarının ardından. Muazzez süt tenekeleriyle amcasının yanına giderken, usulca annesine doğru baktı.
Annesinin çakır gözleri yaşlanmış, şalvarının kenarında eksik olmayan bez parçasıyla gözlerini siliyordu.

Annesini, öyle görünce içi tuhaf oldu Muazzez'in ama amcaları buradayken ne olduğunu sormaya da çekindi. " Babanı kaybettik kızım." Dedi İhsan. Koca elini, kızın omzuna yerleştirmişti destek olmak ister gibi. Muazzez, duyduğu sözlerle elimdeki tenekeleri yavaşça yere bıraktı.
Annesiyle olsa iki yana fırlatıp atardı ama amcaları buradaydı, yapamazdı.

Usulca eliyle kolunu kıstırdı. Ses etmedi ama yaşlanan ela gözlerinden şapır şapır yaşlar akıyor, sıkmaya çalıştığı çenesi titriyordu.

" Ağlama." Dedi amcası. Başını salladı sadece. " Tamam." Dedi içi kor gibi yanarken.
" Bundan sonra ananla sen kaldınız kızım. Birbirinize sahip çıkacaksınız biz de buradayız merak etme. Ne dersek boş, ateş düştüğü yeri yakıyor." Dedi amcası.

Amcasının bahsettiği göğsünün tam ortasında başlayan yangın olabilir miydi? Dediği gibi ateş düştüğü yeri yakıyordu. Annesinin gözleriyle denk geldi bakışları. İkisi de biliyordu artık, birbirinden başka kimselerinin olmadığını.

*
Ve tanıtımla geldim. Bu hikâyenin benim için yeri çok başka yerde.
Elimden geldiğince en iyisini yazmaya çalışacağım çünkü buna borçlu olduğum insanlar var. Hayatıma dokunan, bana arkadaş olan ve bende derin bir iz bırakan insanlar...
Onlar için yazacağım bu hikayeyi.
Onların şansı olsun. Umarım okuyucusu bol olur, çünkü onların hikayesi duyulsun istiyorum.

Küçük bir köyde başlayıp, şehirlerin okuduğu bir hikâye olsun, hikayeleri. Ben sadece aracıyım bu serüvende.

İlk bölüm 18 Ağustos'ta yayımlanacak, o zamana kadar kendinize iyi bakın.
00.42

GÜVEY (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin