İyi okumalar...
Karaya yakın koyu kahve gözleri çok nemlenmezdi Mehmet'in. Bu ağlanacak hal olmadığından ya da ağlayamadığından değildi.
İçine içine akardı yaşlar. Bir kuyu vardı, içine attıklarıyla derinleşmişti yıllarca.
O zaman öğrendi Mehmet de iki yoldan ağlardı insan. Bir gözleriyle bir de gönlüyle.
En zoru da gönlüyle olandı. Çünkü gözden akamayan her damlada insan yutkunurdu. Çiğnenmeden yutulmaya çalışılan bir lokma gibi yutkundukça otururdu içine.Sonra o lokmalar birikir birikir yumru olurdu ve gömülürdü bir yerlere. İşte o anlarda insan yaşadığı dünyanın ne dışında ne de içinde bir yere tutunabiliyordu.
Ait olmadığı gökyüzünde savrulan bir uçurtma gibi. Eğer uçurtmaysan ve bir gökte süzülebiliyorsan bununla yetinemez miydi insan?
Farkı yokmuş, "Balığa uç hadi! " demekten.Mehmet, gölgeyi çok severdi. Tarlada sıcak güneşin altında oradaki tek ağacın altına oturur, şapkasını çıkarıp başını ovalardı. Muazzez, onun bu halini gördüğünde anlardı bir şeyler düşündüğünü. Sorsa bile Mehmet'in neyi dert edindiğini söylemeyeceğini de bilirdi. Sorardı yine de. Yol yorucuydu çünkü bunu o da iyi bilirdi. İnsanlar yoldaki taştı çoğu zaman. Madem onunla dinleniyordu, dinlendiği anın da eşlikçisi, yoldaşı olmak istiyordu.
Ana baba olunca üç kişilik düşünmeye başlıyordu insan. İçinin en ücra köşelerinde, bir tohum belirivermişti ansızın ve kök salmıştı toprağa. Hümeyra, küçük bir candı ve onların canından geliyordu. İlaçtı, ekmek gibi su gibi de ihtiyaçtı.
Sokakta oynamayı uzun zaman önce bırakan Mehmet'in oyun arkadaşı olmuştu. Bir de inatçı mı inatçıydı. Ha iflah olmaz kıvırcık saçları ha Hümeyra.Sarı topunu tek paylaştığı babasıyken bir gün küçük kulağına anlamadığı bir şeyler çalındı. " Kardeş." Anlamamıştı küçük kız. Adını yarım yamalak söyleyen, istediği zaman suspus olan, çoğu zaman da avazı çıktığı kadar bağıran Hümü'ye annesi, " Kardeş geliyor kızıma." Deyip gülmüştü.
" Kardeş." Diye tekrarlasa da bir anlamı yoktu. Panayırdan aldığı sallanan maymuncuğuyla evin içinde bir o yana bir bu yana koşturup durdukça, " Anneni üzme kızım bak kardeşin olacak." Lafları duyuldukça onun daha da koşası geliyordu.
İkinci hamileliği zordu Muazzez'in. Hümeyra'da olduğu gibi yorucu ama güzel günlerin hızla geçeceğini düşünüyordu ama ilk aydan mide bulantıları, kusmalar başlamıştı. Canı da durmuyordu. Mehmet, onun her yerinden kalktığını gördüğünde,
" Otur artık Muazzez." Dese de
" Aman Mehmet ne olacak sanki." Deyip her işe koşturuyordu. Ne tarla kalmıştı gitmediği ne de ahır.Muazzez, günlerin yarı yatakta yarı tarlada geçeceğini sanmıştı ama bir gün ahırın eşiğinde bayılınca böyle gitmeyeceğini anladı.
Mehmet'in onu ahırın eşiğinde boylu boyunca yatarken görünce hissettikleri ilk halinden daha başkaydı. Korku, yeniden içine çöreklenmiş koca bir taştı. Yutkunamıyordu insan.🌱
" Burada mı?" Şimdi diye sordu önüne gelen tutamları eliyle ittirirken. Baktı, olacak gibi değil, yine ittirdi. Mehmet, yanındaki kıza baktı göz ucuyla yüzünde buruk bir gülümsemeyle kızın saçlarını ittirdi. Kahve gözler ona dönerken, sorunun cevabını da almak için merakla bakıyordu. " Evet. Burada." Dedi. " Ama nasıl baba? Burası yerin altı değil mi? Karıncalar yerse onu." Diye sorunca, Mehmet de kızı kucaklayıp çömeldi mezar taşına doğru. " Orası yerin altı Hümü. Karıncalar da var ama orası karıncaların evi. Burası da onun evi artık."
" Karıncalarla komşu o zaman?" Deyince, Mehmet de başını salladı. Derin bir nefes alıp" Karıncalarla komşu kızım." Dedi usulca. Kızın başını elinin arasına alıp göğsüne bastırdı. " Benim küçük kızım, kara kızım." Dedi burnunun ucu sızlarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVEY (Tamamlandı)
Ficción GeneralSeksenlerin başında, küçük bir şehrin iki ayrı köyünde yaşayan iki genç. Kendi hayatlarına seyirci kalmış ve başkalarının tercihlerini kendilerine şükür sebebi etmiş iki hayat birleştiğinde daha katlanılabilirdi. Çünkü, yarım kalmış bir hayatı an...