İyi okumalar...Dört duvarı birleştiren, sadece evin değil ufacık bir kümesi bir arada tutan çatıdır. Evin sağlamlığını temel belirler, temeli ne kadar sağlamsa ev de o kadar yıkılmaz olur.
Gökyüzündeki fırtına da yerin altındaki fırtına ne kadar şiddetli olursa olsun hiçbir güç yıkamaz o evi.Güven temel, duvarlar şefkat, sevgi de pencerenin önündeki çiçeklerdi. Çatıya gelince, çatı evi ev yapan içindeki insanlar ve yaşadıklarındı.
İki yaralı kuştu onlar, yağmurlu bir günde iki dalın arasına sığınmışlardı. Sonra iyileştirmeye başladılar birbirlerini. Yaranın yerini göstermeden aynı yerden kanadıklarını anlamışlardı ilk bakışta. Zaman zaman yuvaya dadanan ve yuvanın sahibi olduklarını söyleyen kötü ruhlar etrafında pervane oldu. Onlar döndükçe ikisi de kanatlarını kaldırıp kolladılar birbirlerini.Yeni bir yuva değildi niyetleri, istedikleri tek şey kendilerine ait bir çatıydı ki kimse gelip de huzurunu bozmasın. Huzura yeni kavuşmuşken üstelik.
Eskiden Mehmet için ev, karanlık çökünce gittiğin bir sığınaktı. Mecburiyetti bir nevi. Anneanne ve dedesinin hatrı olmasa hiç uğramazdı bile eve. Sabah çıkar tarlaya gider, akşam vakti de kahvehaneye gider bazı geceler de avluda pinekleyip dururdu. Hayalleri yoktu, bir aile kurmak niyetinde değildi. " Kim ne yapsın benim gibi çöpsüz üzümü." Deyip çekilirdi kenara.
Dayısının, yengesinin bağrışlarını duyardı bazen, o zamanlar hepten uzaklaşırdı bu fikirden. Yengesinin sesi arada Mehmet'in de ismini anıyor, bu evden gitmesini istiyordu. Yengesine göre, " Kocaman adam olmuştu, ne işi vardı daha buralarda."
" Alıp başımı gideyim." Diyordu Mehmet.
" Kim var ardımda bırakacağım?" Sonra anneannesi beliriyordu gözlerinin önünde. Bunca emek, çocukken yaptığı haylazlıklara rağmen yine de onu bağrına basan bir kadın vardı. Gidilir miydi öyle?Askerde aldığı haberden sonra iyice gerilmişti kopmak üzere olan ipler. Yapayalnız kaldığını o an anlamıştı. O bilmeden yüreğinin karası daha da bulanmıştı gözlerine. Hüznün rengiydi, taşlaşması gerekirken pişiyordu.
Muazzez vardı. Öyle geçiştirilecek biri değildi kız. Gözden çıkarılamayacak kadar şahsına münhasır, herkesin taşımayı göze alamayacağı bir yüreği vardı. Sevmenin ne demek olduğunu sadece anası olanlar bilmezdi, hani ilk sevgiyi anadan alırdı ya çocuk. O, ninesinin bağrına başını yasladığında da içine doğru yol alan bir his olurdu, ciğerlerine dolan kokuyu hep hatırlardı. Kokular unutulmazdı da kolay kolay.
Muazzez'e sarıldığında hiç bilmediği yolda güvenle yürüdüğünü hissediyordu ama yüreği de ağzında atıyordu. Korkmazdı aslında, çok karanlık görmüştü. Hem Muazzez karanlık olamazdı. O, göz değmemiş bir şafak vaktiydi. Kuşların yavaş yavaş ötmeye başladığı, güneşin ufaktan selam verdiği bir gündü. Doğmak gibi.Şimdi baktığı sürekli " Oluyor mu Mehmet?" Diye soran kadındı bu anlattığı. " Oluyor Muazzez de sen dinlen artık. Göbeğin kaçacak." Diye söylenmişti Mehmet.
" Kaç kere kaçtı benim göbeğim. Kaçarsa da bir şişe suyu ters çevirip göbeğime oturttunca hiç bir şeycik kalmaz. Hem Anamın ' Göbeğini içine çek Muazzez!' deyip vurmasından kaçmadıysa şimdi hiç kaçmaz." Dedi Muazzez de. " O neymiş öyle?" Diye sordu Mehmet gülerek. " He vallaha." Dedi Muazzez de saçındaki tülbenti düzeltirken. " Bir elbise giyerdim. 'Muazzez o göbek ne? Kaç kere dedim sana ekmeği çok yiyorsun?' deyip dururdu. Zamanında ' Can boğazdan gelir kızım.' diyen de o." Dedi kız hızlı hızlı anlatırken.
Akşam güneşi yavaştan kızıl rengine boyanırken ela gözlere dolan ışığa bakıp kaldı Mehmet. Derin bir nefes alıp yeniden işine döndü ama ıslığı da eşlik ediyordu bu sefer.
" Mehmet?" Diyen kızda olan aklıyla bakışları da Muazzez'i buldu. " Sen hiç demedin kaç para verdin bunca şeye?" Dedi kaşlarını çatarak. " Olmadı." Dedi Mehmet bıyık altından gülüp. " Ne olmadı?" Diye sordu Muazzez.
" Kaşlarını çatamıyorsun, uğraşma." Dedi başını sallayıp. " Allah Allah sadece sen mi kaş çatabiliyorsun? Ben de yaparım. Bak, yaptım." Deyip yine kaşlarını çattı kız. " Oldu mu?" Diye de sordu." Hadi seni kırmayayım oldu." Dedi Mehmet gülerek. " Darıldım sana haberin olsun." Dediği gibi Muazzez küreğini alıp bahçenin diğer ucuna gitti. Muazzez elinde küreğiyle kazmaya başlarken, " Kötü mü oldu? O da gücenir de barışmazsa benimle." Diye düşünüyordu. " Kaşlarımı çatamazmışım. Bak sen." Birden belinde hissettiği ellerle çığlık atacak oldu ama baş parmağı sadece damağını itti. " Mehmet ne yapıyorsun?" Diye sorduğunda, etrafa bakındı hemen.
" Ya anam gelecek şimdi ayıp." Deyip inmeye çalışıyordu ama onu tek koluna sıkıştıran Mehmet'ten ses çıkmıyordu hiç.Erik ağacının gölgesine geldiklerinde ikisi de çökmüştü ağacın altına.
" Mehmet ne diyorum ben?" Diye Mehmet'e dönen Muazzez gözlerini de açmıştı. " Kaç kere seslendim sana Muazzez. Gel buraya otur diye. Ama kendi kendine söylenmekten duymadın beni." Deyip dizini kendine çekti, eline aldığı sigarasıyla kıza baktı gülüp." Darıldım dedim." Dedi kız bardağa su doldururken, önce Mehmet'e uzattı bardağı. Mehmet başını hayır dercesine kaldırırken Muazzez de omuz silkip içmişti suyu. Muazzez, biten suyla yeniden doldurdu bardağı. Yine Mehmet uzattığında Mehmet bu sefer almıştı bardağı. Suyu içtikten sonra " Su verenlerin çok olsun." Deyip gülümsedi kıza. " Senin de." diye karşılık verdi Muazzez de.
" Niye ilk uzattığımda almadın bardağı?" Diye sorduğunda " O senin hakkındı. Kalırsa benim. İçecek suyum varmış ben de nasiplendim." Diyen Mehmet'le Muazzez'in olmayan kızgınlığı da savruldu yaprak misali.
Mehmet, " Hem karı koca arasında küslük olmaz bakayım. Çocuk muyuz biz. Böyle küsersen nasıl bitecek bu ev?" Dediğinde Muazzez de,
" Küstüysem işimi bıraktım mı? Yine gittim, kazdım." Dedi." Eh ben sana kaz dedim mi? Git dinlen dedim." Diye karşılık Mehmet de.
" Sen niye dinlenmiyorsun?"" Ben de dinleniyorum Muazzez. Çay demlenmiş midir?" Diye birden sorduğunda Muazzez şaşkınlıkla Mehmet'e bakmıştı. Muazzez'in bakışlarını gören Mehmet'in gür kahkahasını Muazzez de bahçe de ilk kez duymuştu.
Ne güzel gülüyordu. Muazzez de güldü, Mehmet güldükçe Muazzez daha çok güldü. Mehmet eline aldığı demlikle ikisine de çay doldurdurğunda, içtiği çay çocukken içtiği gibi iki şekerliydi sanki.
🌿
Merhaba, bölümü yeni yayınlamışken Muazzez ve Mehmet'in yeni yuvalarını yaparken " kendileri" olduğu kısa bir bölüm yazmak istedim.
Umarım beğenirsiniz. 🌸💕Sevgiyle kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVEY (Tamamlandı)
Aktuelle LiteraturSeksenlerin başında, küçük bir şehrin iki ayrı köyünde yaşayan iki genç. Kendi hayatlarına seyirci kalmış ve başkalarının tercihlerini kendilerine şükür sebebi etmiş iki hayat birleştiğinde daha katlanılabilirdi. Çünkü, yarım kalmış bir hayatı an...