İyi okumalar...Ba çocuk sesinden türetilen baba ve na çocuk sesinden türetilen anne kelimelerini hiçbir zaman telaffuz edemedi Mehmet. Baba, demişliği elbet vardı ama doya doya dediği, tüm tokluğunu kalbinde hissedebileceği bir kelime olamamıştı hiçbir zaman. Bir çocuğun başı sıkıştığında kolaylıkla seslenebilmesi için çocuk seslerinden türetilen bu iki kelime ona çok görülmüştü.
Anne demeye çalıştığı an, annesiyle son göze göze geldiği ana tekabül ediyordu ve onu hatırlaması imkansızdı.
Kendine verdiği söz vardı, bilmese de mahrum bırakmayacaktı çocuklarını. Çünkü varken yok olmayı en iyi o bilirdi. Bir çocuğun vebali de tüm beddualardan üstün gelirdi.
ilk göz ağrısı olan Hümeyra'sının gönül ağrısı olacağını bilemedi. Ama evlat da biraz ağrı demekti. Hastalanınca, düşünce... Aşık olunca.
" Yok." Demişti Necmiye kadın.
" Hümeyra yok."Biliyordu Mehmet olmadığını. Ne zaman ki Hümeyra karşısına geçip de " Seviyorum." Deyince anlamıştı kızının vazgeçmeyeceğini.
Gecenin bir yarısı, varla yok arası duyduğu adım sesleri Hümeyra'nın düşe kalka büyüdüğü merdivenlerde yankılandıkça onun da kalbinde tepinip duran his gitmeyecekti.
" Vazgeç desem de yine gidecek. Gözlerinde gördüm. İnsan bir kere çevirdi mi kafasını bir daha dönmez. Benim kızım da öyle. Gözü karadır."
" Oku." Demişti Mehmet. " Oku, ben okuyamadım. Sonra, söz istediğinle evlendireceğim seni. Senin bu evden telli duvaklı gelin çıkacağını bana çok görme."
Küçüktü Hümeyra daha. Ne yapardı? Okulu ne olacaktı?
" Allah'tan dileğim, o karalık gönlüne de bulaşmış olmasın."
Çocuğun vebali nasıl büyükse bir babanın duası da o kadar kıymetlidir. Babalar, en çok kızlarını sever. Babalar en çok da kızlarına kırılır, kızgınlık sanarsın ama geçip gider. Aklına gelen, tuttuğu el olur. Baba, güvendir. Anne, güç.Kız çocukları; gücü annelerinden, güveni de babalarından alırlarmış.
Hümeyra' nın güvenli limanıydı Mehmet. Gecenin bir vakti, merdivenlere oturup da bir sigara yaktı. Limanı ateşe verecek değildi çünkü kapıyı kapamak lazımdı. Bir gün, Hümeyra yeniden gelecek olursa kapıyı açık bulmalıydı.
Yıllardır söylemediği türkü, dilinde döndü durdu Mehmet'in.
" Lokman hekim gelse de yaram azdırır..."
🍃
" Ne zaman gelecekler?" Diye soran Necmiye'yle, " Gelirler birazdan." Dedi Muazzez. Mehmet, sessizce oturuyordu bir köşede. Başı yine ellerinin arasındaydı.
Karşı taraf, görüşmek istediğini söylese de Mehmet, itiraz etmişti ama iki gece önce gördüğü rüyayla " Haber verin, gelsinler." Demişti Muazzez'e. Muazzez'in Hümeyra'yla konuştuğunu biliyordu.
Kız gideli iki hafta olmuştu, aramıştı annesini. " İyiyim anne. Babam nasıl?" Diye sorunca, Muazzez de iki arada kalmış, " Sen iyiysen biz de iyiyiz." Demişti dudaklarını sıka sıka.
Mehmet, bir fotoğrafı bile olmayan annesini rüyasında gördüğü gece sevinemedi.
Annesi rüyasında, " O kızı kimsesiz bırakma Mehmet." Demişti.
" Sana annelik hakkım varsa da helal etmem. Onu yetim bırakma oğlum."
Bu sözler, Mehmet için bir yemin, bir duaydı artık. Yüzünü net göremediği annesi, onunla aynı adı paylaşan torunu için rüyasındaydı ve ona oğlum demişti. Ona anne diyemeyen Mehmet'e ' oğlum' demişti.
Keşke biraz daha görebilseydi o rüyayı. Hasreti bitmezdi ama dinerdi içindeki sızı.
" Abla!" Diye bağıran Tuğba ve Tülin'le anlamıştı geldiklerini. Çok kalabalık bir aile değildiler. Oğlanın adının Taner olduğunu duymuştu. İki haftada sessizce oturamazdı yerinde. Az çok ahpabı vardı kasabada. Sorup soruşturmuştu aileyi. Kendi halinde insanlar demiştiler. Su serpilmişti içine ama görmeden rahat da edemezdi.
Taner, karşısında durduğunda elini istedi Mehmet' ten öpmek için. Mehmet elini uzatıp öpmesine izin verdi. Ardından, Hümeyra da elini uzattığında başını iki yana salladı Mehmet. Başıyla içeriyi gösterdi geçmesi için.
O an, Hümeyra'nın gözlerinde gördüğü hayal kırıklığını ölse unutmayacaktı ama içinde bir yer hem kırgın hem de kızgındı ona karşı ama kıyamıyordu da.
Herkes içeri geçince, Taner'in babası konuşmaya başladı. " Mehmet, söze nasıl başlasam bilmiyorum ama gençler yapmış bir hata. Ama şunu da söyleyeyim gözün arkada kalmasın. Kızın, benim de kızımdır artık." Deyince Hümeyra'dan bu şekilde bahsetmeleri içini rahatlatsa da içinde bir yer, rahatsız olmuştu.
Onu kızıydı Hümeyra, gözünden, dikenden, taştan sakındığı kızıydı. Nasıl onun da kızı olurdu?
Baba diyecekti ona. Desindi de saygıydı. Ama o Necmiye kadına anne diyememişti hiçbir zaman.
" İlk ve son kez konuşacağım." Dedi Mehmet. Sesindeki sakinlik yerindeydi ama baskındı. " Oğlunuz oğlum ama kızım için aynısını diyemem."
Ne zordu gönüldeki sesi bastırıp da dili başka söyletmek.
" Ama..." Diye söze başlayacak olan Taner'in babası Cemil'i durdurdu.
" Müsaade edin." Deyip devam etti." Ama kapı gelene açık. Ben olmasam annesi var, ninesi, kardeşleri var. Kimsesiz değil. Babayım ben. Benim kızgınlığım onun bir baba demesine bakar."
" Allah mutluluklarını daim etsin."
🌿
Merhaba, bu süreci Hümeyra'dan okuduk. Şimdi de Mehmet'ten. Ah, babalar...
Kimine deva, kimine de yara oluyor. Ama deva olmak da yetmiyormuş demek ki.
Sevgiyle kalın.
🤍
🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVEY (Tamamlandı)
General FictionSeksenlerin başında, küçük bir şehrin iki ayrı köyünde yaşayan iki genç. Kendi hayatlarına seyirci kalmış ve başkalarının tercihlerini kendilerine şükür sebebi etmiş iki hayat birleştiğinde daha katlanılabilirdi. Çünkü, yarım kalmış bir hayatı an...