Son kez iyi okumalar..." Bitti mi?" Diye sormasıyla eş zamanlı olarak kollarını arkamdan omuzlarıma doğru sardı. Loş ışıkta parlayan ekrana bakarken başımı salladım, onaylayarak. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu bu sürede.
"Bitti." Sessizdim. Yıllardır boğazımda tıkanmış ve beni de içine hapseden o düğüm çözülmüştü sanki. En başından beri akmayan göz yaşları bunun özgürlüğüyle aktı, durdu.
İçim, ikinci bir vedadan yansa da eskisi kadar can yakmıyordu.
En güzel anımı hatırlarken hatırımda o olduğu için bir kez daha gülümsedim. Çünkü onunlayken gülümsemek gerekirdi. Vedası sessiz olan biri en güzel şekilde anılmayı hak ediyordu.
Hayattan alacaklı birinin de en güzel yerde olmasını tüm kalbimle diledim ve inandım.*
Gözleri, eskisinden daha yorgun bakıyordu artık ama sessizliği bakiydi. Çektiği ağrıya rağmen karşısında ilk göz ağrısının kopyası olan küçük kıza baktı.
" Bak sana ne anlatacağım?" Yüzünde beliren gülümsemede özlem ve hüzün vardı. " Sana ne anlatacağım Ece."
" Dinliyorum dede." Diye karşılık verdi küçük kız. Sobanın sıcaklığıyla gevşemiş, uykusu gelmişti ama bu anı kaçırmak istemeyen bir yanı onu diri tutuyordu. "Senin yaşlarında ya vardım ya yoktum." Diye başladı Mehmet. " Dedemle kasabaya giderdik. Önce çorbacıya gidip çorbamızı içerdik. Sonra da beni helvacıya götürürdü. Tahin helvası."" Bir gün gittiğimizde yine helva aldık ben ekmekle yerdim helvayı. Sen hiç denedin mi helvayı ekmekle yemeyi?" İki çift meraklı göz birbirine baktı.
" Yok, yemedim." Dedi Ece.
" Dene bak, güzel olur."
" Denerim." Dedi ama tuzlu ve tatlının bir arada nasıl olacağını da düşünmeden edemedi. " Tezgahta yaz helvasını görünce tutturdum ben bundan diye." Güldü.
" Dedem dedi, oğlum olmaz o ekmekle yenmez. Sen yine tahin helvasını ye bunu da ayriyeten alırız diye."" Sonra aldı mı peki?"
" Aldı. Ama ben inatla yaz helvasını da ekmekle yemeye çalıştım. Baktım ki dedem haklıymış. Ekmekle yaz helvası yenmiyormuş."
" Yaz helvası senin aldığın helvalardan mı dede?" Diye sordu merakla Ece. Dedesi o buradayken hep alırdı. En sevdiği de cevizli olandı.
" Evet. Sen seviyorsun." Dedi Mehmet.
" Benden sana ufak bir anı kalsın bu." Ece'nin gözlerin bakarak gülümsedi.
" Çok anımız olacak daha."" Kısmet yavrum." Sesine karışan hüzün, eskiye duyduğu özlemin yansımasıydı o an. Yaşama tutunma gayreti gösteren bir vücudu vardı, ona söylenmese de bildiği ve kendini çoğu zaman hissettiren bir dert çökmüştü omuzlarına.
Kanalların birinde durdu eli. Çıkan türküyle mırıldanmaya başladı. Ece, dedesine bakarken şaşkındı. İlk kez onun ağzından bir türkü duyuyordu.
" Karadır kaşların ferman yazdırır
Bu dert beni diyar gezdirir
Lokman hekim gelse de yaram azdırır"Ece, bu türküyü dinlerken aklına sadece bir kişi gelecekti artık.
*
" Ne diyorsunuz hocam?" Diye sorduğunda çenesinin titremesini zapt etmek zordu Hümeyra için.
" Otur şöyle kızım." Diyen yaşlı doktorun gözlerinde bir umut aradı. Oturmak istemedi, tek istediği bağırmak ve ağlamaktı. " Neyin oluyor?" Diye sordu dışarıda bekleyen Mehmet'i kastederek.
" Babam." Dediğinde içtendi sesi. Babasına hiç böyle seslenmiş miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVEY (Tamamlandı)
Ficción GeneralSeksenlerin başında, küçük bir şehrin iki ayrı köyünde yaşayan iki genç. Kendi hayatlarına seyirci kalmış ve başkalarının tercihlerini kendilerine şükür sebebi etmiş iki hayat birleştiğinde daha katlanılabilirdi. Çünkü, yarım kalmış bir hayatı an...