İyi okumalar...Sevilmeyi ve iki insanın birbirine olan muhtaçlığını sayılı izleyebildiği filmlerde görmüştü Muazzez. Dinlediği hikâyeler de kırıktı, eksikti. Sonlarında hep bir taraf yarım kalıyor ve bir daha eskiye dönemiyordu insan. Yenidiği ekmekte, içtiği suda, güldüğü anlarda yarım kalıyordu gülüşler.
Ağlamaları, serçe parmağını vurduğu masaya yaslanıp da oluyordu ama asıl neden bu değildi. Sormazdı da insanoğlu neyin var diye. Sorsalar da verecekleri cevap, " Buna ağlanır mı hiç?" Oluyordu. Ne için ağlardı ki insan? Niye ağlarsa aklı olurdu? Muazzez, üzülürdü hemencecik. Başlardı gözleri dolmaya, saklı saklı silerdi eteğine yaşları.
Mehmet ve Muazzez, çaylarını içip ağacın altında dinlenirken Selvi gelmişti. Sokağın başında, " Muazzez!" deyişleri duyulmuştu.
" Selvi geliyor." Deyip toparlanmıştı kız. " Muazzez evde misin?" Diye kapıdan uzattığı kafasıyla da görünmüştü. " Gel gel." Diye de seslenmişti Muazzez elini sallayıp. Bahçeden girdiği anda ağzı şaşkınla açılan Selvi, "Kız bu hal ne? Ne oldu bu bahçeye?" Diye sormaktan geri kalmamıştı. Mehmet de " Hoş geldin Selvi. Geç otur." Deyip oturak getirmişti kıza. " Hoş bulduk. Yok oturmayacağım haber vermeye geldim ama gömü mü buldunuz ne yaptınız?" Dedi gülerek." Bulduk vallaha. Bir küp altın ama sen kimseye deme yine de." Dedi Mehmet ciddi olmaya çalışarak.
" Aaa..." Diye nida döküldü Selvi'nin dudaklarından. " Ay, ben Musa'ya diyeyim. Yabancı değil." Dediğinde Muazzez ve Mehmet gülmüştü. " Ne gömüsü Selvi. Şaka yapıyor." Deyince, Selvi de Mehmet'e
" Alacağın olsun Mehmet." Dedi." Ee burasının hâli ne böyle?" Diye merakına yenik düşen Selvi yine sormuştu, cevabını alması gerekiyordu. "Ev yapmaya çalışıyoruz. Küçük geliyor bizim ev." Dediğinde,
" Çok sevindim vallaha. Kusura bakma Muazzez ama Necmiye abla da kolay insan değil şimdi. Böyle de kadının arkasından konuşuyor gibi oluyor ama Allah varken kuldan ne saklayayım değil mi?" Demişti gülüp.
" Beraberiz yine, ayrı gayrı yok." Dedi Mehmet de." Başka biri olsa kabul etmez de Mehmet için lafım yok. Birine git öteye demiş insan değil arkadaşım." Dedi.
" Bu akşam Aysel ablaların bahçede toplanıyoruz size de çağırdı. Televizyonda yeni bir film varmış." Dedi heyecanla. Muazzez de heyecanlanmıştı." Hangi film?" Diye sordu.
" Sevmek Zamanı. 'Şoför Nebahat' çıkmıştı bir kere hani, onu yapan adamın bu film de." Deyince, Muazzez " O filmi ben çok sevmiştim." Dedi Mehmet'e bakıp. " Gider miyiz Mehmet?" Diye sordu. " İstiyorsan sen git Muazzez." Dediğinde Selvi de " Aa Mehmet, herkesi çağırdı, gençler de olacak. Sadece yaşlılarla ne yapalım biz?"" Tamam." Dedi Mehmet de. " Akşam sekizde başlayacak. Geç kalmayın." Deyip gitti Selvi.
Muazzez, Selvi gidince yüzündeki gülümsemeyle Mehmet'in yanına adımladı.
" Mehmet ben gidelim dedim ama emrivaki olmadı değil mi sana?" Diye sordu. " Niye olsun Muazzez? Ya tarlada ya da evdesin, değişiklik olur. Hem ben de uzun zamandır film izlemedim." Deyip gülümsedi.Kaldıkları yerden işe tekrar koyulduklarında akşam vaktine kadar sürdü. Hep beraber yemeğe oturduklarında Mehmet'in yer sofrasındaki yeri de belliydi. Yuvarlak sofrasının sağında yanında da Muazzez vardı. Sofrada Muazzez de Necmiye'ye söylemişti davetli olduklarını. Necmiye, ev için olumlu bakmıyordu. Ona göre yeni ev yapmak, " gereksiz masraftan" başka bir şey değildi. " Külfet bu ev size." Deyip durmuştu Muazzez'e. Akşama gidecek olmalarına da " Nerden çıkmış o?" Deyip durmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVEY (Tamamlandı)
Ficção GeralSeksenlerin başında, küçük bir şehrin iki ayrı köyünde yaşayan iki genç. Kendi hayatlarına seyirci kalmış ve başkalarının tercihlerini kendilerine şükür sebebi etmiş iki hayat birleştiğinde daha katlanılabilirdi. Çünkü, yarım kalmış bir hayatı an...