İyi okumalar...Hümeyra, altı yaşında bir çocukken dondurmacının peşine düştüğü zamanları düşündü. Çok yakın, aynı zamanda çok uzak bir geçmiş vardı arkasında. Şimdi kızı o yastayken, hatta okula başlayacakken geçen sekiz yıl da o geçmişin içindeydi. Kaç yaşındaydı? Yirmi beş? Kocaman soru işaretli yirmi beş.
Bir yaz gecesi, içinin sıkkınlığı üstüne çökmüşken o gece Taner, akşam yemeğine erken gelmişti. Uzun zamandır, bir işi yoktu Taner'in. Çalıştığı eczane kapanmış, ardından da bakkal dükkanı açacağım diye gelmiş ve Hümeyra'nın düğünde takılan altınları, geri getireceğim diye almıştı.
Bakkalı sadece iki yıl işletebilmişti. O dönemin yaşanan iki bin sekiz krizine denk gelmesi, yaraya tuz olup işleri yolundan saptırmıştı. Taner'in veresiye defterinin kabarık olması, toptancıya ödenemeyen borçlar, vergiler... Hepsi çığ gibi büyümüş, elde avuçta ne varsa da gitmişti.
Hümeyra'nın çalışma isteği, hatta gerekliliği gün geçtikçe düşünceden çok adım atmasına sebep oluyordu. Taner'in bir dikiş tutturamamısı Meryem ve Cemil'in de dilindeydi.
Cemil'in yaptığı erzak alışverişi dolapların en ücra köşelerine saklanırken Hümeyra'nın gücüne gidiyordu. Bir insan, evladından torunundan nasıl sakınırdı bir yudumu?
Hümeyra, bu süreçte çalışmasa da evde ördüğü el işleri ile en azından Ece'nin ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Kenara para koyması imkânsızdı ancak kazandığı üç kuruşun bir kısmı da evin ihtiyaçlarına gidiyordu.
Madem onlar, aldıkları yoğurdu, muzu bile torunlarından saklıyordu, onların diline düşmemek için, kızını kimseye muhtaç etmemek için elinden ne geliyorsa yapıyordu.Gece geç saatlere kadar ördüğü yelek elindeyken uyuyakaldığı çoktu ama gerekirse uyumayıp bitiriyordu.
" Taner?" Dedi koltukta uzanan Taner'e dönüp. " Bu gece parka gidelim mi? Hem Ece'ye de değişiklik olur. Bütün gün evde çocuk." Taner, onu geri çevirmeyip " Olur." Demişti bu teklife.
Hümeyra, Ece'yi hazırlayıp dışarı çıktıklarında üçü de el eleydi. Ece ortalarında, ikisinin de elini tutmuşken annesine dönüp, " Anne, uçtu uçtu yapalım mı?" Diye sordu.
" Yapalım." Dedi Hümeyra, " Taner, Ece uçtu uçtu istiyor." Deyince ikisi de kızın elinden sıkıca tutup, onu havaya kaldırmış ve yürümeye devam etmişlerdi. Ece'nin rüzgarda savrulan kıvırcık saçları yüzüne gelirken, kıkırtıları da yüksekliyordu. Hiçbir zaman unutmayacaktı bu hissi. Bir de salıncakta en tepeye çıkıp aşağı inerken ki his. Yıllar geçse de unutamazdı.
Keşke hayat çocukken hep güzel olsaydı. Çocuk zihninde kurduğu onun için bir plan kurmuştu o akşam. Annesine de babasına da söylememişti.
Annesiyle ne zaman markete gitse, Ece hiçbir şey istemezdi.
"Bunu alalım?"" İstemiyorum."
" Peki bu? Canın bir şey istemiyor mu?"
" İstemiyor anne."
"Nasıl çocuksun sen kızım." Diye annesinin hayıflandığı zamanlar çoktu.
Ece, kimseye demese de elbette özenirdi aslında. Hangi çocuk çikolata, meyveli yoğurt istemezdi ki! Ama diyemiyordu işte, çocuk o anlamaz dedikleri her şeyi büyük bir insan gibi anlıyordu aslında. Yolunda gitmeyen bir şey olduğunu biliyordu.
Annesinin her zaman hesap yaparak alışveriş yaptığının, bozuk paraları saydığının, babasından para istediğinde aldığı olumsuz cevapların hepsinin farkındaydı.
Olmadığını biliyordu. Ama o gece, kendi kendine ve hayali arkadaşı Pirke'nin bile bilmediği bir plan kurmuştu." Çocuk olacağım." Dedi. " Madem ben çocuk gibi değilim bu akşam ne istersem söyleyeceğim." Dedi.
Parka geldiklerinde, Hümeyra ve Taner çay içerken Ece oralet istemişti. Oraletine attığı iki şekerle soğutup içtiği gibi sakin sakin salıncaklara gitmişti.
Sakindi, evde koşturmaz sayılı oyuncaklarıyla konuşa konuşa oynardı. Yaptığı tek yaramazlık, annesinin kıyafetlerine dadandığı zamanlardı. Bazen geceleri ağladığı oluyordu, annesini isterdi bu zamanlarda. Hayali bir arkadaşı vardı Pirke. Bu ismi ne düşünerek koyduğunu kimse o da bilmiyordu.
Tüm çocuklar parkta koştururken onun yaptığı sakince salıncak sırasını beklemekti. Parkın arkasında kalan pastaneden gelen poğaça kokusu geliyordu arada.Sonra yanındaki çocuktan gördüğü kumpirle ne isteyeceğini de bulmuştu. Güzel de konmuştu kumpir. Anne ve babasının yanına gittiğinde yüzlerine bakıp gülümsedi.
"Anne?" Dedi Hümeyra'ya bakıp. " Ben bir şey istiyorum." Dedi çekinerek.
" Söyle kızım." Diye karşılık alınca,
" Bana kumpir alır mısınız?" Sorduğu soruyla göğsünde şişip duran balon da salınıvermişti gökyüzüne.Hümeyra, o sırada çantasındaki cüzdanına bakıyordu. Cüzdanda bozukluk paradan başka bir şey göremeyince Ece'ye dönüp
" Kumpir ne kadardı?" Diye sordu, ne çaresizdi sesi. Küçücük çocuğa karşı duyduğu mahçubiyetle gözleri doldu." Beş yetele." Dedi eliyle beş parmağını göstererek. Hümeyra, çantasındaki bozuklukları saydı. On lirası daha vardı aslında. Didik didik etti çantayı ama bulamadı parayı. Taner'e döndü, " Sende yok mu?" Dedi. " Anca çayları öder bendeki. Çalışıyor muyum ben de olsun."
" Nasıl ya?" Dedi Hümeyra,
" İkimizden de beş lira çıkmıyor mu?" Sorduğu soru, Ece'nin bakışlarını gördükçe koca bir yumru boğazına çöküp kaldı." Taner, çocuk kırk yılın başında bir şey istiyor. Alamayacak mıyız?"
Çayların parasını masaya bıraktığı gibi ayağa kalkan Taner'le Ece de irkilmiş annesine bakmıştı.
" Kumpir?" Diye sormak istese de diyemedi." Kalk Ece, eve gidiyoruz kızım." Üçü de ayaklanıp kalktı masadan. Ece'nin gözlerinden akan yaşlar, bembeyaz yanaklarından süzülürken kendisine de kızıyordu. Neden istedim diye.
" Baba? Söz bir şey istemeyeceğim. Biraz daha sallansaydım." Dese de Taner'den ses çıkmıyordu.
Hümeyra, nasıl o parayı unuttum diye düşünürken bir yandan da Ece'ye
" Söz yarın alacağım ben sana kumpir." Dedi.Başını iki yana sallayan kız,
" İstemiyorum artık." Dedi sessizce.Ece'nin altı yaşına açılan ilk yaraydı bu. Bir daha ne bir şey istedi ne de yıllarca kumpir yiyebildi.
Üçü de bu anı hiçbir zaman unutamayacaktı.
"Yazıklar olsun bize." Dedi Hümeyra Taner'e doğru. " Yarın çalışmaya başlıyorum ve sen hiçbir şey demiyorsun. Desen de dinlemeyeceğim çünkü.
" Ben çocuğumun istediğini alamayacaksam ne için yaşıyorum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜVEY (Tamamlandı)
General FictionSeksenlerin başında, küçük bir şehrin iki ayrı köyünde yaşayan iki genç. Kendi hayatlarına seyirci kalmış ve başkalarının tercihlerini kendilerine şükür sebebi etmiş iki hayat birleştiğinde daha katlanılabilirdi. Çünkü, yarım kalmış bir hayatı an...