'Şimdi biz bu lamba cinine inanacak mıyız?'
Otelde lobide oturmuş soğuk içeceklerimizi yudumluyor bir yandan da iki gündür benim dileklerimi gerçekleştirmek için yazan o kişiyi konuşuyorduk. Ceren her zaman ki gibi şüpheci yaklaşımlarıyla 'Lamba cini denen şeye inanılır mı' gibi söylemlerde bulunarak benim ve Rüveyda'nın inanmamıza kınayan bakışlar atıyordu.
Lamba cini hikayesini çocukken annem okuduğunda çok etkilendiğimi hatırlıyordum. Annemin bana göre resimde ki yüzüğe benzeyen yüzüğünü takıyordum ve evde ki her gördüğüm lambaya fısıldayarak isteklerim, dileklerimi söylüyordum. Dileklerim o yaşta ki her çocuğun dileyeceği minik ama çocuk için önemli şeylerdi. Çikolata, küpe, elbise ve en çok da oyuncak diliyordum. Bu dileklerim bir süre gerçekleşmişti, çok şaşırmış ve mahallede benim lamba cinim var diyordum. Benimle dalga geçiyorlardı. Dalga geçenleri gizliden gizliye tartakladığım da minik bir bilgiydi.
Gerçekleşen dileklerimin kerametinin lamba değil annemin gizlice dinleyen kulakları ve babamın da alması olduğunu anladığımda artık ortaokula gidiyordum. Tabii ortaokul arkadaşlarıma artık söylemiyordum o yüzden o sıralarda benimle dalga geçen yoktu. Bu gerçekle tek başıma yüzleşmiş ve üzüntümü yaşayıp atlatmıştım.
Şimdi bana çocukluğumda ki heyecanımı veren kişiye nasıl inanmamazlık yapabilirdim ki? Şüphem elbette mevcuttu. Sorularım elbette vardı fakat dilek dilemem isteniyorsa neden dilememezlik yapardım ki? Yapamazdım. Bende iki gündür çocukluğumda olduğu gibi küçük şeyler istiyordum. Pasta gibi çiçek gibi...
Son dileğin sanki çocukça değildi. Evet değildi ama dileği yirmi beş yaşında diliyorsan artık hormonlar da etkiliyordu bir nokta da. Yalana gerek yoktu. Benim gönlümü de hormonlarımı da etkileyen onu nasıl dilemezdim? Diledim ve olacağı söylendi. Pasta olacak dedi ve en iyisi oldu. Çiçek olacak dedi ve ben çiçeği bile bulamayacağına eminken çiçeği bir şekilde bulmuş yetmemişti pembe istediğim için özenle pembeye bile boyamıştı.
Dalgıç çocuktan lamba cinine yükselmeye başladın sanki... Hayır, hayır. Sadece ince davranışlardı ve ben ince davranışları severdim.
'Cerencim canım benim şüphelenmekte haklısın. Bizde şüpheleniyoruz ama dilek hakkımızdan neden olalım? Ya da neden şüpheden dolayı eğlenceyi es geçelim? He güzelim?'
Rüveyda, Ceren ile dakikalardır bu konu üzerine tartışıyordu. Şüphe ve eğlence. Ceren de eğlenmeyin demiyordu ama sorular sormamamı da kınıyordu.
'Aman susuyorum artık tamam. Bu hanım akşam kumsala gidene kadar biz bize eğlenelim o zaman. Üç gün önce yemek yerken başka masadan konuşurlarken bir koy adı duymuş ve merak etmiştik. Hatırlarsanız. Oraya mı gitsek?'
Ceren içeceğini ortada ki alçak masaya koyup koltukta öne doğru çıktı. 'Hem akşama kadar zaman geçer hem de eğleniriz. Otele hazırlanman için zaman olacak şekilde döneriz.'
Fikri çok cazip geliyordu. Rüveyda ile bakıştık ve ikimizde göz göze gelince gözlerimizi kocaman açıp kollarımızı havaya kaldırdık. 'Hadi yapalım!'
Kollarımızı kaldırıp lobide olmamıza dikkat etmeden bağırmamız diğer insanlar tarafından dikkat çekmiş ve bakışları üzerimize çekmeyi başarmıştık. 'Yine bakışlar üzerimiz de helal olsun bize.'
Bakışları üzerimize çekmemize sinirlene kişi Ceren'di. Anlayacağınız üzere bu grubun genel olarak sinir etkeni Ceren'di. Bakışları üzerimize çekmemize şuan sinirli gibi davranıyordu ama sinirlenmediğini anlayacak kadar onu tanıyorduk. Ayrıca görmeyeceğimize inanıyor olması bir şey ifade etmeyen, gördüğümüz bıyık altı bir gülümsemesi mevcuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ KABUKLARI
Dla nastolatkówlambacini: Merhaba İnci! lambacini: Bugün bir dilek diledin! geriye iki tane kaldı. lambacini: Diğer ikisini de söylersen dileklerini yerine getirmek için uygulamaya başlayacağım. ××× Bu yaz bitimine yaraşır cıvıl cıvıl bir yaz çifti okumak, eğlenm...