30

326 34 17
                                    

Yan(a) Yana yayında!

Hemen yanımdaki koltukta pansuman yapılan Zaman'ı endişeyle izlerken kirpiklerini kırpıştırıp yavaşça açtı gözlerini. Ufak bir gülümsemeyle bakarken "Acımıyor bakma öyle." dedi. 

O kadar inandırıcı değildi ki bu dediği gram inanmamıştım.

"Hastaneye gitmek istemediğine emin misin?" Akın suratını ekşitip ona bakınca güldü. "Eminim, daha kötülerini görmüştüm bir şey olmaz." 

Menajeri boğazını temizleyip hafifçe öksürünce tek kaşını kaldırıp ona baktı. Gizlenmesi gereken bir bilgiydi sanırım. 

"Yine de kontrol edilmesi gerekli bence. Dikiş falan atılması gerekiyordu belki böyle dümdüz sarıp kapatarak neden riske atıyoruz anlamadım." hemen arkasında pansuman yapan görevli beni onaylarken direten Zaman kafasını iki yana salladı yine. 

"İstemiyorum, çekimi bitirelim." 

"Bu halde çekimi mi düşünüyorsunuz hala, erteleyebiliriz acelesi yok." Hande Hanım'da olandan kötü etkilenmişe benziyordu beti benzi atmıştı kadının. Omzumdaki eli hissedince İda'ya döndüm. 

"Teşekkür etmeye fırsatım olmadı, sen olmasan ablam daha kötü durumda olabilirdi teşekkür ederim." ayağımdaki buz torbasına bakan bakışlarını Zaman'a çevirirken gayet ciddi gözüküyordu.

"Büyütmeye gerek yok, yine olsa yine yaparım. O yüzden teşekkürlük bir şey de yok, dert etme kendine." Zaman'ın kafasına bir şey mi düşmüştü acaba ben fark etmeden?

Pardon on beş dakika önce üstümüze düşen ışığı kastetmiyordum. Gerçekten kendi gibi davranmıyordu, alaycı tavırları, devirdiği gözleri yoktu. Oldukça ciddi ve samimi gözüküyordu. Şaşırtıcıydı ve şaşırıyordum tabi ki de.

Bileğimdeki buz torbası sayesinde artık ayağımı hissetmezken Melodi'nin getirdiği yeni buz torbası kondu bu sefer de. Yüzüm soğuğun ve uyuşukluğun etkisiyle buruşurken soğuktan kaçınmaya çalıştım. Zaman'ı bilmiyordum ama benim canım tatlıydı. 

"Setten fotoğraf sızmadığından emin olun, bir de bununla uğraşmayalım." Zaman menajerine yönelik konuşurken ben de Özge'ye baktım. Telefonunu sallayıp gülümsedi, çoktan halletmişti sanırım.

"Bileğin balede sıkıntı çıkarmayacak mı asıl, doktora görünmen gerek." şaka mı yapıyordu bu çocuk?

"Gerek yok, geçer." omuz silkip kafamı koltuğa yasladım. Yemin ederim dünyam dönmüştü sanki bugün. Sırtından akan kan azımsanamayacak kadar çoktu ama inatla burada kalıyordu.

"Mina, itiraz etme." gözlerimi kısarken sessizce mırıldandım. "Sen doktora görünürsen ben de gidebilirim, belki." 

"Şart mı koşuyorsun?" omuz silktim, kendi bilirdi. Benim ayağım çok da önemli değildi ve birkaç güne bir şey kalmayacağına emindim.

"Arabayı hazırlayın, en yakın hastane nerede?" bu kadar kolay olacağını bilsem daha önce söylerdim. Menajeri odadan hızla çıkarken şu an sırtı makasla tamamen kesilmiş gömleğiyle öylece oturduğunu yeni fark etti.

"Birkaç dakika müsaade ederseniz üstümü değiştireyim." buz torbasına uzanacakken elimin üzerine kapattığı eliyle "Sen dur, arka tarafta değişeceğim zaten." dedi. 

Odadaki kalabalık bir anda çıkarken alnımı ovalayıp "Dikkat et ani hareket edip tekrar kanatma yarayı." dedim. Beni onaylarken iki kolunu uzatıp "Şunları çıkartmama yardım eder misin?" diye sordu. Ayağa kalkmış öylece duruyordu. Gömleğin kalan iki kolunu çekip çıkartırken gözlerimi vücudundan çekip "Annen öğrenince delirecek." dedim. 

"Çoktan öğrenmişlerdir, iş kazası her zaman olabilir." omuz silkip arkasını dönünce sırtındaki kocaman sargı bezini gördüm. Yara küçük de değildi. Dudağım bükülürken askıdan bir hırka aldı. "Arkada giyinecektim normalde ama sadece bunu giysem yeter sanırım." 

"Bir tane tişört al yanına doktor baktıktan sonra değiştirirsin." beni onaylarken "Bu akşam takılırız diye düşünmüştüm." diye mırıldandı. 

"Yoğun gündemde bunu düşünmen bile şaşırtıcıyken hem de." koltuğa yasladığım kafamı kaldırıp ona cevap yetiştirecekken onu koltuğun başında hemen tepemde dikilirken buldum. Üstüne giydiği hırkanın düğmeleri açıktı. 

"Düğmeler." diyerek onları gösterirken nefesini üfleyip koltuğun boş kısmına oturdu. Tek eliyle onları iliklemeye çalışırken gözlerimi devirip ona uzandım. "Çocuk gibisin, hala 6 yaşındaki Zaman gibi davranıyorsun. Neden attın kendini bir anda ortaya, birimiz yaralansak yeterdi." 

"O ne demek?"

"Şimdi durduk yere benim yüzümden yaralandın, ne gerek vardı?" düğmeleri iliklemeye çalışırken ona laf yetiştiriyordum aynı zamanda. Bileklerime ellerini sarınca kafamı kaldırıp hemen burnumun ucundaki suratına baktım. "Sana bir şey olsa iyi olacağımı mı sanıyordun?"

"Neden iyi olmayasın ki, yaralanmayacaktın?"

"Mina, sana bir şey olması fikri bile o iki saniyelik sürede aklımı oynatmamı sağladı. Sen benim gözümdeki değerini hiç mi bilmiyorsun?" şaşkınlıkla onun sinirli suratına baktım. "Abartıyorsun şu an." 

"Gerçekten bilmiyorsun." sesi kısılırken gözlerindeki sinir hayal kırıklığına dönüştü sanki. Bileklerimi bırakmazken suratına baktım öylece. Onu üzmek istememiştim ki sadece kendini bana siper etmemesi gerektiğini söylemek istemiştim.

"Bir dahaki sefere sen beni kurtarırsın ödeşiriz." bileklerimi bırakıp ayağa kalkarken kafasını iki yana sallayıp tekrar baktı suratıma. "Vazgeçtim, bir dahaki sefer olmasın." 

Yüzünü yüzümün dibine kadar sokarken "Bir daha benim için değerli olmadığını iddia edersen senin için hiç iyi olmaz." diye fısıldadı. Gözlerim kısılırken horoz gibi diklenesim gelmişti şu an. 

"Ne olacakmış bana, pardon?" dudağı gülümsemek için kıvrılacakken kendini tutup "Cidden hiç akıllanmıyorsun." dedi. Dudaklarından çıkan nefes nefesime karışırken sakin kalmaya çalışıyordum. Yangın var diye bağıracaktım şimdi niye bu kadar yakınımda duruyordu. 

"Elma gibi kızardın yine, benim güzel elmam." elleri yanaklarımı sıkarken şaşkınlıkla baktım suratına. Elma mı?

Helllöğ!

Her gün bir bölüm?

Nasıl buldunuz?

Zaman bir açıldı pir açıldı durumunu yaşatacak bize sanırım.

Beni Kendinden KurtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin