Kimse beklemiyordu ama olsun, yeni hikayemize hoş geldiniz.
Tarih falan istemiyorum, buraya kitabı okumaya başlarken dinlediğiniz şarkıyı bırakmanızı istiyorum sadece.
Kitap bittikten sonra bir playlist oluşturacağız ve içlerinde sizden de bir şeyler olsun diye düşündüm. İyi okumalar, umarım seversiniz bizimkileri.
Gözlüğümü çıkarıp yüzümü ellerimle kapatırken orta parmaklarımı göz pınarlarıma bastırıp derin bir nefes aldım. Ya bu okul bitecekti ya da ben.
Gözlüğümü el mecbur taktım, baş ağrımın dinmesini istiyordum sadece. Önümdeki soruya tekrar bakıp parmaklarımı çıtlatırken sınıftaki gözetmene değmişti bakışlarım. Dik dik bakıyordu herkese, onu düşünürsem gerileceğimi bildiğimden kalemimi aldım masadan.
3 soru için yaklaşık 7 sayfa cevap yazmıştım ama eksik var mıydı diye kontrol etmekten alıkoyamıyordum kendimi. Ya eksikse, dersi verebileceğim en yüksek notla vermek istiyordum bir de bu riski göze alamazdım.
Sınıftaki insanlar tek tek çıkarken kağıdıma odaklandım ve hızlıca cevaplarımı gözden geçirdim. 3.soru için verdiğim cevaptan emin olamamıştım bir türlü. Sanki en ufak eksikte tüm cevabımın üstünü çizecek gibi hissediyordum.
Son kez kontrol edip bileğimdeki saate baktım, tamam bence yeterince iyi cevaplar vermiştim. Düşündükçe ilk verdiğim cevaplara olan güvenim azalıyordu ve uzun yıllardır sürdürdüğüm eğitim hayatımda öğrendiğim bir şey varsa o da doğru diye işaretlediğim ilk şıkkın her zaman doğru olduğuydu.
Tamam bu çoktan seçmeli bir sınav değildi ama olsun. Eşyalarımı hızlıca çantama atıp öğrenci kartımı ve kağıdımı alarak ayağa kalktım.
Amfinin merdivenleri ağır ağır inerken yutkunup kağıdı masanın üstüne hocanın tam önüne bıraktım. Yüzündeki gülümsemeye aynı samimiyetle karşılık verirken iyi günler dileyerek çıkmıştım oradan.
Üstümden tır geçmiş gibi hissediyordum.
Çantamdaki telefonumu çıkarıp açılmasını beklerken biraz kalabalık olan koridorda ilerleyip duvara yasladım omzumu.
"Neredesiniz?"
"Güzel Sanatların oradaki Starbucks. Nasıl geçti sınavın?"
"Osman hoca acımamış neyse kahvenizi içtiyseniz gidelim hadi, yorgunum ben." sesi benden uzaklaşırken sanırım Melodi'ye dediğimi iletti.
"Tamam geliyoruz, kahve alayım mı sana?"
"Olur, sütsüz olsun ama." diyerek tekrar yürümeye başlarken adımlarım fakültenin çıkışına yönelmişti.
Ankara soğuğuna adım atarken üstümdeki kalın şala sarılıp dikkatli adımlarla ilerliyordum. Kar yağdığı için değil de yerler buz olduğu için tedirgindim.
Arabaya geldiğimde kızlar da gözükmüştü sonunda. Melodi düşmekten korktuğunu oldukça belli ederken kardeşim yine 'düşsem de olur ne olacak' havasında hızlı hızlı geliyordu. Sonra arkasında kalan Melodi'yi fark edip onu kolundan tutarak çekeledi.
Klimayı açtığım için içerisi sıcak olmaya başlarken şalımı çıkarıp arkama yaslandım. "Buyurunuz hanımefendi."
Kahvemi alıp karton bardağın üstünden parmaklarımı ısıtırken ikisi de arabaya yerleşmiş bana bakıyordu. "Bitti."
"Ay sonunda ya, bir an bu dönem hiç bitmeyecek gibi hissetmiştim." diyen İda omzundaki kırmızı şalı yan tarafa atarken konuşmasına devam etti. "Şimdiden evi özledim hadi gidip hazırlanalım."
"Melodi sen iyi misin?"
"Uykusuzluktan geberiyorum, psikolog olayım derken ruh hastası olup çıkacağım galiba." kafasını koltuğa yaslarken kahvemden bir yudum alıp ona uzattım. "Sana yetmemiş içtiğin kahve al şundan da iç."
"Büte kalmayacaksınız değil mi?"
"Notlar bir açıklansın da." diyerek girdiğim son sınavı düşündüm. Bütünlemeye kalmazdım da düşük almasaydım bari.
"Osman hoca ne sormuş da acımadı dedin?" arabayı park yerinden çıkarırken ona cevap verdim.
"Rekabet hukuku, ceza hukuku, idare hukuku hepsini karıştırmış güzel bir şey çıkarmış ortaya. Neyse ki ilk günden beri sistemli çalışıyorum şunlara yoksa gerçekten bu okul bitmezdi."
"Hadi hadi, okul birinciliğine oynuyorsun." diyen Melodi gülümsememi sağlarken kardeşim destekledi. "Hem de hukuk okurken yapıyor bunu, bir insan hem zeki olup hem güzel olabilir mi?"
Kıkırdayıp yeşile dönen ışıkla devam ettim yola. "Canım bizim güzellik genetik yalnız."
"Değil mi ya, sen hatırlatmasan unutacaktım." asla unutmayacağını, sürekli göz önünde bulundurduğu güzelliğini ona hatırlatmayacaktım.
Bilerek yapıyordu ve hepimiz bundan keyif alıyorduk. Evin bulunduğu siteye gelene kadar ben ara ara kahvemi yudumlamıştım. Kızlar da giderken ne götüreceklerini konuşmuşlardı.
Başımın ağrısı o kadar fazlaydı ki buna odaklanamıyordum.
"Sadece birkaç hafta için İstanbul'a gitmek mantıklı gelmiyor artık." arabayı park ederken "4 senedir birkaç hafta diye gidip ayrılamıyoruz farkındaysan." dedi İda.
"Çok sevdiğim için ayrılması zor geliyor işte, buraya dönmemiz için tek sebep okul."
"Eee kendimiz kaşındık." arabadan inmeden önce şalımı sarıp Melodi'ye cevap verdim. "Yine de okulu seviyorum, İstanbul'da kalsak okulu seçtiğim için sürekli lafı olacaktı."
"Aynur teyze inadından vazgeçti şu dört senede bence en iyisi bu." diyen arkadaşımı onaylayıp şifreyi girdim. Binanın kapısını açıp iç kapıyı anahtarla açarken asansöre yönelmiştik. Eve gidip uyuyacaktım, akşama aldığımız uçak biletlerimiz ise aylar sonra tekrar İstanbul yolcusu olduğumuz anlamına geliyordu.
28.827 beğeni, 3 yorum.
@İdaAksoy: Bir kar tanesi ol kon dilimin ucunaa
@MelodiErden: bir kar tanesiiiii erir ağzımda
> @İdaAksoy: Kızım niye senin ağzında erisin ya!!!
@AynurAksoy: Güzelim benim
-Gönderi yorumlara kapatılmıştır-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Kendinden Kurtar
Short Story053**: Şu an anayasanın bilmem kaçıncı maddesine göre suç işliyor muyum bilmiyorum ama 053**: Umurumda da değil gerçi 053**: İşliyor muyum acaba ya? 053**: OFF NEYSE NE DİYORDUM 053**: hatırladım 053**: normalde de bu kadar suratsız mısın yoksa 053*...