"Olmaz." diye bağırdım. Ne, ben bunu dışımdan mı söylemiştim? Hepsinin kafaları merakla bana döndü. "Niye olmuyormuş? Gül gibi torunum benim maşallahı var."
"Yani... Çakır'ın kesin sevdiği biri vardır, ondan." diye bir şeyler uydurdum. Umarım bunlar Çakır'ın kulağına gitmezdi.
"Sen bir şey mi biliyorsun yoksa?" diye sordu Safiş. Herkes tuhaf tuhaf bakmaya devam ederken daha fazla dayanamadım ve bir yalan daha attım ortaya.
"Var, onun sevdiği var. Olmaz olur mu? Boylu poslu, işi gücü yerinde, yakışıklı... Neden sevgilisi olmasın? Var tabiki." dedim. Evet söylediğim sıfatlara uyuyordu ama her uyanında sevgilisi olacak hali yoktu değil mi? Bence yoktur. Olmasın bence.
"Nereden biliyorsun bakıyım sen?" dedi bir başka teyze.
"Duydum. Benim kulaklarım çok iyi duyar. Küçükken de mesela benden gizli bir şey konuşmaya çalışılsa hemen duyardım. O yüzden duyarım yani ben. Duydum işte yani." Saçmalamakta çığır açmış, rekora doğru koşuyordum. Bana attıkları garip bakışları görmezden gelip konunun bitmesini diledim. Benim söylediklerimin çok da üstüne düşmeyip yeni dedikodu arayışına girdiler.
"Madem Çakır'ın kısmetini yapamadık. Seni bizim toruna yapalım o zaman." dedi en başından beri hiç konuşmayan teyze.
"Aaa Necla, olur mu öyle görmeden etmeden? Bir fotoğrafını göster, baksın kız." dedi Safiş. Fotoğrafı da mı vardı? Hemen çantasından çıkardığı telefonu elden ele dolaştırarak bana uzattılar. Telefonda genç bir çocuğun mezuniyet fotoğrafı vardı. Allah var çocuk yakışıklıydı. Ama benim hayallerimdeki insan çok daha farklıydı. Bir kere tip olarak bakmıyordum ben ilişki işlerine. Beni sahiplenen, koruyup kollayan, bütün dertlerimde sığınacağım birini istiyordum ben. Tabi şöyle 1.90, kaslı olsa da fena olmazdı. Fotoğraftaki çocuk daha zayıf ve yaş olarak benim yaşıma yakın duruyordu. Benim tercihim daha büyük erkeklerden yanaydı.
Anlattığım kişinin Çakır olduğunu fark etmem çok zamanımı almamıştı. Sanki bir tane mi öyle insan vardı canım? Başka birini de tarif etmiş olabilirdim elbet. Evet evet. Öyle yapmıştım.
"Allah sahibine bağışlasın." diyerek telefonu tekrar elden ele uzattım. "Nesini beğenemedin sen benim torunumun?"
"Yok teyzecim. Sorun onda değil bende. Açıkçası ben evlilik düşünmüyorum." Son cümleyi söylerken sanki gizli bir bilgi paylaşıyor gibi sessimi azaltmıştım. Kendi aralarında sessiz sessiz konuşup yine başka konulara geçmişlerdi.
***
Birkaç saatin ardından sonunda kadınların arasından çıkmış ve Safişle eve yürüyorduk.
"Kuzum ben buradan bir akrabama uğrayacağım. Gelecek misin?" diye sordu yol ayrımına gelince Safiş.
"Yok Safiş, eve gitsem daha iyi olur." diye cevapladım. Ardından o sağdaki ben soldaki sokaktan dönmüş ve yollarımızı ayırmıştık. Pansiyona varmama beş dakikalık bir yolum kalmıştı. Gece yağmur yağdığı için her yer mis gibi toprak kokuyordu. Bunun tadını çıkarmak adına yavaş yavaş yürürken arkamdan gelen sesle etrafa baktım. Seslenen kişi, anahtarcı çocuk Kemaldi.
"Efendim?" dedim sorgularcasına. "Biz o gün tanışamadık ya." dedi elini ensesine atıp kaşırken.
"Her müşterinle tanışıyor musun sen?" diye sordum. Safiş ve Çakır'ın dedikleri yüzünden ön yargıyla yaklaşıyordum.
"Yok, sen farklısın." dedi çarpık bir gülümsemeyle. "Hiç gerek yok, teşekkürler." diyerek yoluma döndüm. Kolumdan tutup çekmesiyle sendeledim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANSİYON
Ficțiune adolescenți"Safiye teyzeye bakmıştım." dedim. Aynı zamanda meraklı gözlerle pansiyonun içine bakmaya çalışıyordum. "Pazara kadar gitti." dedi ve arkamdaki bavullarıma bakarak ekledi. "Hayırdır bavullarla?" "Pansiyona bavullarımla ne için gelmiş olabilirim sen...