11

13.4K 470 62
                                    

"Ne yapıyorsun sen Alin'in odasında?" dedi Safiye teyze. Gerçekten bu halleri fazlasıyla sıkmıştı.

"Oturuyorum Safiye teyze. Ne yapabilirim?" dedi Çakır sinirle. Benim yüzümden kavga etmesini istemezdim ama Safiye teyzenin sürekli yanlış bir şey yapıyormuşuz gibi davranması hoş değildi. Sevgili de olsak değildi, arkadaş da olsak değildi.

"Sabahın köründe, misafirliğe mi geldin Çakır?" dedi. Hala sinirliydi.

"Safiye teyze, ne bu davranışlar? Yanlış bir şey yapmıyoruz, yapsak da bu kimseyi ilgilendirmez." diye sertçe çıkıştım. Sakin olmam için elini bacağıma koydu. Bu hareket daha fazla heyecanlanmamı sağlamaktan başka bir işe yaramamıştı. Tekrar Safiye teyzeye döndüm. Bu hareketlerde neyin nesiydi? Çakır'dan hoşlanıyordum ve bir gün sevgili olma ihtimalimiz tabiki vardı. O da benden hoşlanırsa kaçınılmaz son da diyebilirdik. O zaman da mı böyle davranacaktı?

"Ne oluyor Çakır? Sesiniz yukarıdan geliyor." dedi Eren. Arkasında Tekin ve Cenk de vardı.

"Uyandırdım sizi de özür dilerim. Aramızda hallediyoruz, sıkıntı yok." dedim mahçup bir sesle.

"Yok sizin için dedim ben. Rahatsız olmadım." Askeriyeye gidip bir hafta boyunca gelmeyeceklerdi sonuçta, rahat rahat uyumaları daha iyi olurdu. Çakır'ın da onaylamasıyla onlar geri yukarı çıktılar. Safiye teyze de bize bakış atarak yukarı çıkmıştı.

"Benim yüzümden aranızda sorun olmasını istemiyorum." dedi yumuşak bir sesle. Ne de güzel şeyler istiyordu öyle.

"Sorun değil." dedim gülümseyerek. "Git dinlen biraz istersen. Benim yüzümden her yerin tutulmuştur."

"Yoo gayet iyi uyudum." dedi. Gözlerim parlayarak ona baktım. "Yani öyle her yerde uyurum ben. Alışkınım malum." Lafı çevirmese olmazdı zaten.

"Gideyim hazırlanayım ben." diyerek kapıya yöneldi. "Bir şey olursa kesin yaz bak, çekinme. Hatta bir şey olmazsa da yaz." dedi son anda. Gülümseyerek kafamı salladım. Özleyecektim. Acaba o da beni özler miydi? Bence kesin özlerdi. İki haftadır her an konuşuyorduk. Çarşıda, bahçede bir şekilde denk geliyorduk. Çakırla iletişim halinde olmak, beni koruması, kollaması hoşuma gidiyordu. Çakır'dan gerçekten hoşlanıyordum. Bu basit bir etkilenme değildi. Asıl sorun o bana karşı ne hissediyordu? Sıradan bir komşu muydum yoksa gerçekten benimle bir şeyler paylaşmak istiyor muydu?

Üzerimdeki dünden kalan elbiseyi çıkarıp tayt ve sweatshirt giydim. Havalar daha da soğumuş, kışın geleceğini haber veriyorlardı. Ayağıma panduflarımı giyip saçlarımı, bileğimdeki tokayla arkadan dağınık bir ev topuzu yaptım.

Odamdan çıkarak mutfağa gittim. Safişle karşılaşmaktan korkmuyordum. Bir hata yapmamıştım sonuçta. Suçlu olan kendiydi. Kendimi odama kapatıp yüzümü göstermeyecek halim yoktu. Odamdan çıkıp Çakır'ın odasının kapısına baktım. Belki aynı anda çıkardık diye ummuştum ama öyle olmamıştı. Mutfağa çıktığımda genelde her gün hazır olan kahvaltı bugün değildi. Safiş'in görevleri arasından kahvaltı hazırlamak, yemek yapmak, pazar alışverişine çıkmak gibi şeyler yoktu. O sadece buranın yöneticisiydi ve odalardan gelen paranın bir kısmı onun oluyordu zaten. Ben gelmeden önce de pazar alışverişi için herkesin para verdiğini öğrenmiştim. Burada işler öyle yürüyordu. Bu Safiye teyzenin isteği ve diğerlerinin onayıyla olmuş bir şeydi.

Bugün kahvaltı hazırlamayınca şaşırmıştım. "Safiye teyze çıktı. Bir akrabası çağırmış." dedi mutfağa gelen Eren. Erenle çok fazla muhabbey etmesek de iyi birine benziyordu. Bugün bir değişiklik yapıp kahvaltıyı ben hazırlamak istiyordum. Çakır'ı göremeyecektim sonuçta bir süre. En azından ellerimden bir şey yiyip gitmiş olurdu.

"Ben hazırlarım." dedim gülümseyerek. "Zahmet olmasın." dedi Eren. Kafamı iki yana sallayıp sepetten patatesleri çıkardım. Patatesleri doğrayıp kızgın tavaya attım ve krep yapmaya başladım. Kahvaltı hazırlama işinde iyiydim. Zaten çok zor bir tarafı yoktu. Herkese yetecek kadar krep ve patates yaptığımda masayı hazırlayıp yemekleri sofraya aldım. Hazırlığın bittiğini gören Eren çocukları çağırmak için mutfaktan çıktı.

Yemek yaparken dağılmış olan saçımı bir daha toplayıp çayları koydum. Sabahları kahvesiz uyanamayan bir insanken burada o kadar ihtiyacım kalmıyordu. Kapıdan giren Cenk ve Tekin'e baktığımda gözlerim Çakır'ı aradı. Hemen arkalarından o da askeri üniformasını giyip gelmişti. Bu hallerini de ayrı beğeniyordum.

"Ooo Alin, sen mi hazırladın?" dedi Tekin. Muhtemelen sadece Çakır'ın gözüne girebilmek için hazırladığımı düşünüyordu ama onlar da benim için önemliydi. Askerlerdi sonuçta. Hepsi için hazırlamıştım.

"Evet Safiş yokmuş." dedim. Tekin sabahki olayı bir daha sorsa da geçiştirerek masaya oturdum. Çakır krepten ve patatesten biraz yiyip bana döndü. "Ellerine sağlık."

"Afiyet olsun." dedim gülümseyerek. Çocuklarla da aynı konuşmayı gerçekleştirince artık yemeye başladım.

Muhtemelen ben varım diye sessiz geçen yemeğin ardından sofradan kalktılar. Benden hala çekindikleri belliydi. Sorun etmedim. Sanırım birazdan çıkacaklardı. Sofrayı ellemeden bizim odalarımızın olduğu kata indim. Gitmeden görmek istiyordum. Merdivene oturup Çakır'ı beklemeye başladım. Onu beklediğimi gizlemeyecektim.

Biraz bekledikten sonra nihayet kapı sesiyle kafamı kaldırdım. Odasından çıkıp yanıma geldi. "Ne yapıyorsun burada?" diye sordu. O sırada yanıma oturmuştu o da.

"Hiç." dedim ona dönüp. "Hiç?" dedi yaklaşarak. Yine aynı replik. Bunu yapmak hoşuma gidiyordu. Neredeyse burunlarımız birbirine değerken gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimi kaçırmadım. Anın bozulmasını istemiyordum.

"Ne zaman geleceksin?" diye sordum aynı pozisyondayken. Zaten çok yakın olduğumuz için sessiz konuşuyordum. "Bir hafta, on gün sürebilir. Belki daha fazla." dedi ardından geri çekilerek devam etti. "Kemal seninle konuşmaya çalışırsa muhatap olma. Aklım burada kalmasın."

"Aklın burada mı kalır yoksa?" diye sordum. "Hı hı."

"Neden ki?" dedim. Hadi biraz bir şey söyle. "Senin aklın neden bende kalıyorsa ondan." İşte klasik Çakır.

"Safiye teyzeyle de sorunlarınızı çözün, tamam mı?" dedi. Gitmeden her şey hakkında uyarı yapıyordu. Beni düşünmesi hoşuma gitmişti. Kafamı salladığımda devam etti.

"Odamın bahçe kapısını hava alsın açık bıraktım, yağmur yağarsa kapatabilir misin?" Umarım yağardı. Odasına girmek çok istiyordum. "Yağarsa sorup öyle mi gireyim?"

"Sorsan da bakamam muhtemelen. Gir kafana göre." Kafamı omzuna koyup biraz da öyle durdum. Ona sarılmak istiyordum. Herhangi bir temasta bulunmadan yan yana öylece oturmak zordu.

Kafamı omzuna koyduğumda kafasını eğip bana baktı. Şu an çok daha yakın olmuştuk. Eli saçıma gittiğinde duraksadım. Tokamı saçlarımdan çekip çıkardı. "Açık saçlı daha güzelsin." dedi. Saçımdan çıkan toka da o sırada bileğine yerleşmişti.

"Teşekkür ederim." dedim. Bunu duyduktan sonra bana daha fazla yaklaşarak burun ucuma kadar geldi. Öpecek miydi yani? Dudakları dudağıma yöneldiğinde heyecanla bekledim.

Dudağımın üzerine kapanan dudakla gözlerim kapandı.

Bölüm sonu|

Bölümü nasıl buldunuz?

Yazma hevesim çok fazla oy gelmediğinde sevilmediğini düşündüğümden kaçıyor. Bunu önlemek adına bir sonraki bölümde hesabınızı etiketlememi isterseniz satır aralarına beş yorum + oy vererek belli edebilirsiniz.

İyi okumalarrr💗






PANSİYONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin