22

986 126 17
                                    

"Her halinle o kadar güzelsin ki."Utanarak geri çekildim.

"Şimdiden üşüdüm. Biraz daha kalırsak gitmekten vazgeçeceğim, haberin olsun." dedim gülerek.

"Ben ısınırsın sanmıştım ama neyse." diye mırıldandı. Daha fazla utanmamak adına söylediği şeyi görmezden geldim. Sonunda dışarı çıktığımızda kar soğuyla buz kesmiştim bile.

"Çakır ya acaba yol yakınken vaz mı geçsek?" dedim üzgün bakışlar atarak. "Sen de hemen  pes ediyorsun ya, böyle olmaz. Daha yeni başlıyoruz alışsan iyi edersin."

***
"Dönüyor muyuz?" diye sordum Çakır duraklayınca. 15 dakikalık yürüyüşün ardından bir ormana gelmiştik. Bizim dışımızda birkaç kişi daha buradaydı. Kimi yürüyor  kimi koşuyordu.

"Ne dönmesi Alin?" diye sordu kaşlarını çatarak. Ona anlamayan gözlerle baktım. "Koşalım diye geldik buraya."

Ne demek sporumuz henüz başlamamıştı. Buraya gelebilmek için 15 dakika yürümüştük ve ben çoktan yorulmuştum zaten.

"Ya 15 dakikadır yürüyoruz,  yetmedi mi?"

"Dalga geçtiğini düşünüyorum." diyerek dediklerimi kaale almadı. Elimden tutarak yavaş bir şekilde koşmaya başladı. Ben de mecburen onu takip ettim.

10 dakikadır ona yetişebileyim diye yavaş bir şekilde koşuyor, elimi de asla bırakmıyordu. Koşunun başından beri bütün söylenmelerimi ciddiyetle dinliyor ama cevap vermiyordu. Soğuk boğazımı yakmaya başlamıştı bile. Kondisyonum olmadığı için çabuk yorulduğumun farkındaydım ama insan alıştırmak için de bu soğuk kış gününü seçmezdi ki.

Kuruyan boğazımın yardımına koşacak tek şeyin su olduğunu fark ederek Çakır'ın elinden elimi kurtarmaya çalıştım.

"Ne oldu yine Alin?" diye sordu bıkkınlıkla. "Su içeceğim. Boğazım kurudu." diye cevapladım sitemle. Küçük sırt çantama koyduğum sulardan bir tanesini alıp açtım. Ben kana kana su içerken  Çakır beni izliyordu. Utanarak suyu ağzımdan çekerek öksürdüm.

"Umarım hasta olmuyorsundur." dedi ve elimdeki şişeyi  alarak kafasına dikti.

"Olsam da senin başına kalmam merak etme." diye cevapladım.  "Hatırlatırım ama."

Çakırla ağacın kenarında durmuş soluklanırken cılız bir sese kulak kesildim. "Bu ses ne?" diyerek sesin olduğu tarafa doğru yürüdüm.  "Kedi  miyavlıyor sanırım."

Ağacın arka tarafına geçtiğimde küçük yavru bir kedinin karların arasında kaldığını fark ettim. Hemen ona doğru eğilerek korkutmadan kucağıma aldım.

"Sen burada ne yapıyorsun?" diyerek kediyi montumun fermuarını yarıya kadar açarak soğuktan korumaya çalıştım.

"Pisi  pisi." Çakır kediye doğru yaklaşmış başını okşuyordu.

"Çakır, o daha çok küçük. Karların arasında donar." dedim üzgün bir sesle. "Biz de buna izin vermeyiz o zaman." dediğinde gözlerim ışıldamıştı. "Değil  mi babacım?"

Kediye yönelttiği soruyla Çakır'a döndüm. "Baba mı?"

"Burada kalmasın sahiplenirim diye düşündüm." dedi.

"Ben buldum, ben olurum annesi." dedim inatlaşarak. "Birlikte bulduk."

"Of Çakır ya." diye söylendim. "Tamam ikimizin kedisi olsun işte." Dediği şey mantıklı gelmişti.

"İkimizin mi?" Kafasıyla onayladı. "Hadi dönelim artık, üşüdünüz."

Evet, üşümüştük. Yüzümdeki gülümsemeyle Çakır'ın yanına sokulmuş geldiğimiz yolu yürümeye başlamıştık.

PANSİYONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin