12

13.1K 429 51
                                    

Dudağımın üzerine kapanan dudakla gözlerim kapandı. Öpmüştü. Çakır beni öpmüştü. Her an düşüp bayılabilirdim. Öptükten sonra geri çekilip bana baktı. Utancımdan ne yapacağımı bilemeyip oturduğum merdivenden kalkarak hızla  odama girdim.

Kapıyı kapatıp yaslandığım yerde kalbimi tutarak heyecanımın dinmesini bekledim. Beni öpmüştü. Bildiğimiz Çakır, bildiğimiz beni öpmüştü. Seviyor demek miydi bu? Ne demekti, ne anlama geliyordu?

Birazdan gidecekti ama yüzüne bakacak kadar cesur hissetmiyordum kendimi. Gitmeden son kez görmemeye de gönlüm razı gelmiyordu. Ne yapacaktım bilmiyordum. Ve beni öpmüştü. Rüya da mıyım diye birkaç defa kendimi kontrol etsem de, hayır gerçek dünyanın ta kendisiydi.

Elimi dudaklarımın üstüne koyup olduğum yerde kalmaya devam etmiştim. Heyecanımı sonraya saklayıp odamdan çıktım. Holden sesleri geliyordu.

"Alin nerede?" diye sordu Tekin. Normal şartlarda şu an onları yolculuyor olurdum.

"Gelmez o, gidelim biz." dedi Çakır. Geliyordum aslında. Merdivenden onlara bakarken teker teker kapıdan çıktılar. Gitmişlerdi bu hafta burada olamayacaklardı.

Pansiyonda tek kaldığımı fark ettiğimde içime bir korku yerleşti. Safiye teyze ben buraya alışana kadar burada kalmıştı ama artık o da kendi evine gitmişti. Sabahları gelip akşamları gidecekti. Ben olmadan önce yaptığı gibi.

Telefonumu çıkarıp Efsun'u aramaya karar verdim. Düğün gecesi çok iyi anlaştığımız için birbirimize numaralarımızı vermiştik.

"Alo." dedi telefonu açınca. "Efsun, naber?" diye sordum.

"İyi, senden?"

"Ben de iyiyim. Şu an pansiyonda tekim ve önemli gelişmeler oldu. Buluşalım mı?" diye hızlıca sordum. Telefonla konuşmayı pek sevmezdim. Kabul edince odama gidip hazırlanmaya başladım. Hava soğuktu ama henüz yağmur gelmemişti. Ben de yine rahat ama üşütmeyecek kıyafetlerimden giyip makyaj yaptım. Artık çıkmaya hazırdım. Çarşıdaki kafede buluşacaktık. Hem de gitmişken kendime test kitabı alacaktım. Çakır'ın yokluğunda kendimi derslere verebilirdim belki.

***

"Ne?" diye çığlık attı. "Ya sussana. İnsanlar duyacak." diyerek ağzını kapattım. Çakır'ın beni öptüğünü söylemiştim.

"Sevgili misiniz şimdi?" diye sordu. "Hayır ama seviyor bence. Sevmese yapmazdı değil mi?"

"Yok canım, niye öpsün sevmediği birini?" İkimizde kafede oturmuş kahvelerimizi yudumlarken Çakır'ın bunu neden yaptığını düşünüyorduk.

"Daha fazla düşünmeyeceğim. Gelince hareketlerinden anlarım herhalde." diye bir karar aldım. O da beni onaylayınca hesabı ödeyip kalkmaya karar verdik.

"Bir kitapçıya da uğrayalım. Test kitabı almam lazım." dedim. Bildiği bir kitapçıya beni götürmeye başladı. Kocaman rafları olan kitapçıya girdiğimizde kendime uygun olan test kitaplarından seçtim.

Efsun da sınava hazırlandığı için beraber çalışırız diye o da birkaç şey aldı. Renkli kalemler, ajanda, test kitapları, defter ve okuma kitapları... Bir sürü şey almıştım. Bunları eve kadar nasıl taşıyacaktım? Çakır olsa bir şekilde karşılaşırdık, diye düşündüm.

Kitapçıdan çıkıp dedikodu yapa yapa evlerimize gidiyorduk.

"O Ece, nasıl fena bir kız." dedi. Bence de öyleydi. Geldiğim hafta bana sataşacak bir yer bulmuştu. Başımdan geçen olayı anlattığımda sinirlenip o da bir anısını anlatmaya başladı.  Pansiyonun önüne geldiğimizde ben burada ayrılmak zorunda kalmıştım. Onun evi ileriki sokaktaydı.  Birbirimize el sallayıp ayrıldık. Aslan yavrusu sembolü olan anahtarımla pansiyonun kapısını açtım.

Biraz korksam da aklımdaki kötü düşünceleri def edip odama girdim. Üzerimdeki fazlalıklardan kurtulup rahat kıyafetlerimi giydim ve hemen bir kahve demledim kendime. Odamda bir çalışma masası olmadığı için nasıl ders çalışacağımla ilgili fikirler üretmeye başladım. Aklıma gelen fikirle bahçeye çıktım. Benim bahçemde masa yoktu evet ama Çakır'ın bahçesinde vardı. O gelene kadar dizime gelen ve bahçeyi bölen duvarın üstünden atlayıp onun bahçesinde çalışabilirdim. Son bahar ve kış en sevdiğim mevsimlerden olduğu için üşümek bana sorun yaratmazdı. Aldığım kitapları ve kalemleri getirip bilgisayarımla birlikte Çakır'ın masasına kuruldum. Kahvemi de aldığımda çalışmaya hazırdım.

Üniversite kazanmak istiyordum tabiki ama ne olmak istediğime karar veremiyordum. Psikolog olmayı birkaç yıl önceye kadar çok istiyordum ama şu an tam olarak emin değildim. Bilgisayarımdan video açıp defterime not ederek izlemeye başladım.

***

Bir saate yakın olan çalışmamı telefonumun zil sesi bölmüştü. Ekranımdaki aramaya baktığımda Çakır'ın aradığını gördüm. Elim ayağıma dolaşmış bir şekilde telefonu elime aldım. Neden arıyordu ki? Arama kapanmadan hemen yeşile basarak telefonu açtım.

"Efendim." dedim sesimi güzelleştirerek. Bunu kim yapmıyordu ki?

"Alin." dedi. "Çakır?" diye yanıtladım. "Nasılsın?" diye sordu. Sesi soğuk geliyordu. "İyiyim, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Birazdan göreve gideceğim. Telefonuma günlerce bakamayabilirim." dedi ardından kesik bir nefes alıp devam etti. "Sesini duymak istedim."

İçimdeki ağlama isteğini durdurmaya çalıştım. Sesi tuhaf geliyordu. Onu özlemiştim.

"İyi yapmışsın." dedim yumuşak bir sesle. "Çok uzun sürmez değil mi?" diye sordum. "Bilmiyorum." dedi.

"Ben pansiyonda tekim de, korkuyorum biraz." dedim çekinerek. "Neden korkuyorsun, korkma." dedi.

"Çocuklar yalnız başına kalmaktan korkarlarmış." dedim gülerek. "Hani büyümüştün?" diye sordu.

"Seninleyken öyle hissediyormuşum sadece." diye itiraf ettim. "Bak sen." diyerek güldü. "Benim kapatmam lazım. Bir şey olursa yaz. Korkma tamam mı?"

"Tamam." dedim. Telefon kapanmadan devam ettim. "Kendine çok dikkat et tamam mı?"

"Tamam." Telefonun kapandığını duyduğum sesiyle telefonu kulağımdan çektim. İlk defa telefonda konuşmuştuk. Garip bir deneyimdi. Şimdiden özlemiş olmak daha garipti. Sadece birkaç saattir görmüyordum ama özlemiştim. Çünkü akşam gelmeyeceğini, sonraki gün hatta sonraki gün de gelmeyeceğini biliyordum.

Çakır'ın profil fotoğrafına tıklayıp ona baktım. Trabzon olduğunu tahmin ettiğim bir manzaraya sırtını vermiş, kameraya bakıyordu. Her zamanki gibi koyu tonlar tercih etmişti kıyafetlerinde. Ciddi bir şekilde baksa da gözleri gülüyordu. Görebiliyordum.

İsim-soyad kısmına geldiğimde nihayet soyadını öğrenebilmiştim.

'Çakır Karahanlı'

Hemen kendi adımın yanına koyup denedim. Alin Karahanlı. Fena olmamıştı bence. Soy adı da kendi gibi baya asil duruyordu.

İçimdeki düşünceleri karnımın gurultusu bölmüştü. Acıkmıştım. Mutfağa çıkıp en sevdiğim yemek olan makarnayı yapmaya koyuldum. Makarnayı haşlanmaya koyarken sosunu yan tarafta yapmaya başlamıştım.  

Makarnam piştiğinde kendime bir dizi açıp yemeğimi yemeye başladım. Çalan kapının sesiyle kaşlarım çatıldı. Kim gelebilirdi ki? Belki Safiştir, diye düşünerek kapıya yöneldim.

Kapıyı açtığımda gördüğüm kişi beklediğim biri değildi.

Gelen Kemaldi.

Bölüm sonu|

Oy vermeyi ve yorum atmayı unutmayalım.

Destekleri için jfkjcrkmejchrkemuh teşekkür ederim.

PANSİYONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin