"Sağlık ocağına gidiyoruz ve sen itiraz etmiyosun. Anlaştık mı?" diye sordu.
"Ya iyiyim gerçekten gerek yok." dedim. Sağlık ocağına gitmeye gerek yoktu. Üstelik hafta sonunu benim yüzümden orada geçirsin istemiyordum.
"İtiraz yok, demiştim. Ben şimdi çıkıyorum. Sen de üstünü giyinip gel." dedi. Ardından çıkmadan iki kere daha dönüp iyi oldup olmadığımı kontrol etti. Bu kadar ilgili davranmasının sebebini anlayamıyordum. Bir tarafta çok soğuk hiç konuşmayan biri vardı diğer taraftaysa ilgili, samimi, güler yüzlü biri.
Üzerime rahat şeyler giyerken gerçekten kötü olduğumu fark etmiştim. Bütün bu semptomların yanına birde mide bulantısı eklenmişti. Botlarımı ayağıma geçirip odamdan çıktım. Gelen korna sesiyle dışarıda olduğunu anladım. Pansiyondan çıktığımda yüzüme vuran buz gibi rüzgarla irkildim. Kafamı kaldırdığımda Çakır'ın siyah bir arabada oturduğunu fark ettim. Arabası olduğunu bilmiyordum.
"Araban olduğunu bilmiyordum." dedim arabaya oturup emniyet kemerimi takarken. "Mahallede gerek olmadıkça kullanmıyorum. Yürümeyi seviyorum." diye cevapladı. Benim arabam olsa her yere onunla giderdim diye düşünürken henüz ehliyetimin bile olmadığını hatta daha önce hiç araba kullanmadığımı fark ettim.
"Ben araba kullanmayı bilmiyorum." dedim. Sesim üzgün çıkmıştı. Gözlerini yoldan ayırıp gözlerimle birleştirdi. "Öğretirim ben sana bir gün." dedi ve göz kırparak önüne döndü.
"Üşüyor musun klimanın derecesini arttırayım mı?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. Montuma sarılarak gelmeyi bekledim. Araba birkaç dakika sonra durduğunda terzinin karşısındaki sağlık ocağına geldiğimizi fark ettim. Muhtemelen zaten sadece bir tane sağlık ocağı vardı. Çakır arabadan inmiş benim tarafıma geçmişken ben terzinin etrafında Ece veya annesi var mı diye bakıyordum.
En sonunda kapıyı açıp aşağı indiğimde yine dönen başımın kurtarıcısı Çakır olmuştu. Ona tutunarak gözlerimin önündeki karanlığın çekilmesini bekledim. Gözlerim ve başım kendine geldiğinde gördüğüm ilk şey terzinin önünde beni izleyen Ece olmuştu.
"İyi misin?" diye sordu Çakır. Başımla onayladığımda sağlık ocağına doğru adımladık.
Vezneye geldiğimde istenen kimliğimle çantamı yanıma almadığımı fark ettim ama neyse ki kimliğimi hep kılıfımın arkasında tutardım.
***
Geçen bir saatin ardından serumumla yatmaya devam ediyordum. Değerlerimin düşük olabileceğini, bir hastaneye gitmem gerektiğini söylediler. Daha önce hiç tek başıma hastaneye gitmemiştim. Beni hep teyzem götürürdü. Ama bunu deneyebilirdim.
"Daha iyi oldun mu?" diye sordu, yatağın yanındaki koltuğa oturan Çakır.
"İyiyim, sen git istersen. Benim yüzümden tatilin mahvolmasın." dedim. Daha önce bir işte çalışmamış olsamda hafta sonu tatillerinin önemini biliyordum. Belki dinlenmek istiyor olabilirdi.
"İyi böyle." diyerek telefonuna bakmaya devam etti. Canım sıkılıyordu, bu serum ne zaman bitecekti?
"Ya Çakır, ne zaman bitecek bu serum. Sıkıldım." dedim. Cümlelerimi uzatmış, dudağımı büzmüştüm.
"Küçük bir kız çocuğusun, biliyorsun değil mi?" dedi yerinden kalkarken. Söylense de, serumun ne zaman biteceğini öğrenmeye gideceğini biliyordum.
"Hiçte bile." dedim omuz silkerken. Birkaç dakika sonra bir hemşireyle birlikte gelmişti. Yürürken bütün herkesin dönüp ona bakacağı kadar dikkat çekiciydi. Benim dikkatimi çekmiş olması normaldi. Peki ya ben onun dikkatini çekiyor muydum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANSİYON
Teen Fiction"Safiye teyzeye bakmıştım." dedim. Aynı zamanda meraklı gözlerle pansiyonun içine bakmaya çalışıyordum. "Pazara kadar gitti." dedi ve arkamdaki bavullarıma bakarak ekledi. "Hayırdır bavullarla?" "Pansiyona bavullarımla ne için gelmiş olabilirim sen...