🌙
17 yaşındaydım. Sadece 17. Benim yaşıtlarıma genelde çok hata şansı verilirdi. "Daha toy" "reşit bile değil" "olgunlaşacak" gibi bir çok kelimelerle cümlelerle yaptıkları hatalar görmezden gelinirdi.
Peki ya ben?
Neden hata yapma şansım hiç yoktu. Neden mükemmel olmak zorundaydım. Sırtıma yüklenilen sorumlulukları taşıdığım için miydi acaba? Koca eve tek başıma baktığım için miydi? Yanlış karar verdiğim anda neden bunu çok ağır ödüyordum. Halbuki yanlış yapa yapa öğrenmek en doğal şeydi benim için.
Oturduğum koltukta kıpırdandım. Karakoldaydım. Fakat hala nezarethaneye atılmamıştım. Her zamanki gibi içimde fırtınalar kopuyor fakat dışımda yaprak kımıldamıyordu. Karakola geldiğimden beri kimsenin yüzüne bakamamıştım kolumdan tutularak oraya buraya yönlendirilmiştim. Bazen insanların yüzüne gözlerine bakmak çok zor geliyordu. Su anda da o anlardan birindeydim.
Yaptığım şey için pişman mıydım bilmiyordum. Hak etmişti bunu biliyordum ama yine de kötü hissediyordum. Başım önümdeki küçük sehpaya eğikti. Turuncu açık saçlarım yüzümü kapatıyordu. Dağılmış bir haldeydim. Odanın kapısı açıldığında bir çift spor ayakkabı gördüm o ayakkabılar masanın diğer tarafına yöneldiğinde gerildim. Kadın bir polis olsaydı keşke.
"Ne zaman konuşacaksın?" duyduğum sert ses yabancı gelmezken yine de çıkartamadım. Sustum yine. Birkaç saniye sessizlik oldu derin bir nefes alıp verdi. Ardından elini sertçe masaya geçirdiğinde çıkan sesle irkilip bakışlarımı korkuyla kaldırdım.
Ardındanda gece barda gördüğüm komiserle yüz yüze geldim.
Bu tesadüf canımı sıkarken sadece tesadüf olduğuna da inanmak istiyordum. Mavi gözlerle buluşan gözlerim titredi. Yaşadığım olay yüzünden daha da ürkek hale gelmiştim. "Neden hala nezarethaneye atılmadım?" diye sorduğumda muhtemelen ağzımdan çıkan ilk şeyin bu olmasını beklemiyordu. Kaşları havaya kalktı. "Çok mu girmek istiyorsun?"
Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Sadece bir ayrıcalık olmasını istemem. Sonuçta birini" deyip sustuğumda devamını getirememiştim. Öldürmeye teşebbüstü biliyordum. Dudağımı ısırdım. "Olayı baştan sona anlat"
"Yazılı ifadem alınmayacak mı?"
"Neden bu kadar çok sorguluyorsun? Ne diyorsam onu yap karşında tanıdığın biri mi var?" haklıydı. Komiserdi. Ben ise suçlu. Yine de o anda ondan istemsizce nefret ettim. Polisleri sevmemek küçüklüğümden beri okuduğum seylerle edindiğim bir şeydi. Lisenin ilk iki yılı katıldığım protestolarda itilip katılmak hatta birkaçı tarafından joplanmakta olabilirdi nedeni.
"Eve gitmek için yürürken bir anda karşıma çıktı. Her zamanki gibi para istedi" duraksadım. Anlatmak sandığım kadar kolay değildi. "Sende senden para istedi diye kafasına taş geçirdin" diye konuştuğunda kaşlarım havaya kalktı. "Nedeni bu olsaydı 13 yaşında bunu çoktan yapmıştım" gözlerindeki duraksama birkaç saniye sürdü. Yabancı olduğu için belkide bu kadar kolay söylemiştim ona. Eliyle devam et dercesine isaret verdiğinde tekrar önüme döndüm.
"Vermeyeceğimi söyledim. Yıllar sonra ona ilk karsı çıkışım olduğu için belkide eve gitmeyi beklemedi bu sefer" elim yavaşça saçlarıma gittimde hafifçe tutup çektiğimde bir tutam saç elime gelmişti o saçı komiserin masasına bıraktım. Ardından da bileğimdeki tokayla saçlarımı geriden toplayıp şu anda sızlayan boynumu ortaya çıkardım. Muhtemelen kıpkırmızıydı. Hatta morarmış bile olabilirdi. Komisere bakmadım. Yabancı olduğu için bu kadar net göstermiştim ona. Bir de hapse girmemek için tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benlik
JugendliteraturMutlu için hayat her zaman ayaklarına bağlanmış ağır taşlara rağmen yüzmek gibiydi. Öyle imkansız bir şeyi yapabiliyordu. Tek başına. "Bakın, benden ne iyi bir evlat, ne iyi bir kardeş ne de iyi bir abla olur. Beni görmezden gelmek her zaman daha k...