00.15

7.2K 665 46
                                    


keyifli okumalar

Mutludan;

"Yıldızı taktıktan sonra bana ver demirini sıklaştırayım" diyen yiğite sadece başımı sallayarak onay vermiş ve önümdeki bilekliğe daha çok odaklanmaya çalışmıştım.

Pazar günüydü beraber takı yapıyorduk. Yaptığım yıldızlı takıyı eda hanıma hediye edecektim. Avukatlığa yıllar sonra dönmesi üzerine vereceğim bir hediyeydi. Yıldızı gümüş bilekliğe taktıktan sonra hızla yiğite çevirdim. Ani hareketime şaşırdı ve hülerek "abla sakin. Süresi yok bunun yapacağım" dediğinde kaşlarımı çattım. Hemen yapmasını istememi fazla belli etmiştim sanırım. Sesimi çıkarmadım.

Elimden aldığı bilekliğin demirini sıklaştırırken elinde garip bilmediğim bir alet vardı. İlgiyle onu izlediğim birkaç dakikadan sonra sonunda bilekliği gülümseyerek bana uzatmıştı. "Bitti" heyecanla aldım elinden. Seçtiğim yıldız tam yerindeydi. Solunda ise özel olarak seçtiğim doğal taşlar vardı.

"Güzel oldu değil mi? Doğruyu söyle ama" gülerek başını salladı. "İlk seferine göre çok çok iyi oldu. Hem zaten sen anneme bir taş alıp versen bile saklar o" doğru diyordu. Eda hanım saklardı.

"Sen hazır ol daha çok geleceksin benim odama" dediğinde bakışlarımı sonunda bilkelikten çektim. "Neye hazır olayım?" dediğimde saçlarını gülerek eliyle karıştırdı. Çok tatlı olduğunun farkında mıydı acaba?

"Anneme yaptığını görünce evdeki herkes senden ayrı özel isteyecek. Ben ilk yaptığımda öyle olmuştu" dediğinde tüm iyi niyetiyle konuşuyordu. Hüzünlü bir tebessüm aldı yüzümü.

"Benden istemezler merak etme. Bir tek oğuz ister" öyleydi. Ben daha bu eve geleli bir buçuk ay falan oluyordu. Kimse benden duygu yüklü şeyler beklemezdi. Yiğit yüzümü inceledi.

"Neden sürekli kendini değersizleştiriyorsun ki?" ani sorusu beni afalattı. Ne diyeceğimi bilemedim birkaç saniye. Karşımda benden iki yaş küçük olan 15 yaşında bir çocuk yoktu da olgun bir birey vardı sanki. Bu eve geldiğim ilk andan beri böyleydi bu. Yiğit hep farklı bakmıştı bana.

"Bilmem değersiz olduğumu küçüklükten öğrettikleri içindir belki" diye cevap verdim sonunda. Demedi bir şey. Ne diyebilirdi ki? Bende bir şey diyemiyordum. Farkındalığı yüksek çocuklardık belki ama çözümümüz yoktu.

Biz sessizleştiğimiz anda odasının kapısı açıldı. "Abicim" diyerek odaya giren turanla ilk ben göz göze gelmiştim ve sanki bana 'abicim' demiş gibi olmuştu. Duraksadık ikimizde. Üstüme alınmamıştım, yiğite dediğinin farkındaydım ama tuhaf gelmişti işte.

Turan meselesine gelince dün tüm gün evin içinde ondan kaçmıştım bugünü de gayet başarılı kapatacaktım ama karşılaşmıştık işte. "Minik şeytanda buradaymış" dedi sonunda. Hislerini açıkça belli etmem hoş değildi evet ama turanın bana hissettirdiklerinin yanında hiçbir şeydi. Buradaki şeytan ben oluyordum. "Şeytan arıyorsan aynaya bak" dediğimde küçümcercesine güldü. "Bir sonraki cümlen 'saman ye' olacak herhalde" dişlerimi birbirine bastırdım.

"Bulaşma bana"

"Sınırı aşmadan önce düşünecektin" dediğinde sinirliydi. Hala kapının ağzındaydı. "Sen sınırı ilk günden aşmasaydın bende aşmazdım. Ayna gibi düşün beni sen nasılsan bende öyleyim"

"Senin dilin neden bu kadar çok açıldı. Evdekilerden mi yüz buldun?" dediğinde yiğit "abi yeter" demişti ama turan onu duymamış gibi hala bana bakıyordu. Haklıydı da. Her zaman onu görmezden gelen mutlu onunla uğraşıyordu.

BenlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin