Ağbimin dediği şeyi tabi ki kabul etmiştim. Zaten başka bir ihtimalim yoktu. Ağbim benim bir ayımı yaktığı gibi Beren'inkini de yakmıştı.
"Kuzi, burda wi-fi çekiyor!!" diye kimsenin ses çıkarmadığı otobüste avazı çıktığı kadar bağırmıştı sevgili kuzicim.
"Geldiğimiz için olabilir mi acaba?" dedi ağbim ve kapıya doğru giden sürünün peşine takıldı. Beren'de "Mantıklı..." diye kafa salladıktan sonra, bende eşyalarımı alıp ağbimin peşinden gittim.
"Biricik... Bu nedir böyle?"
Bunları söylerken bile otele bakıyordum. 5 yıldızlı demişler ama o bile az... Mükemmelliğin uç noktası...
"Sporcularımızın iyiliği için her şeyi yaparız..." dedi ve eliyle basketbol antrenörünü işaret etti. "Sporcularımızın iyiliği için her şeyi yaparız..."
"Tamam da bunun neresi kamp?"
"Siz burada keyfinizi sürerken biz, 1 ay boyunca ful antreman yapacağız."
"Desene, yine yırtmışız kuzen." Beren arabadan daha yeni inmişti ve o da benim gibi donup kaldı. Bizde olsa olsa, mola yerinde bırakma, buz gibi bir deniz ve öküzlerle dolu bir kamp olur zaten! Şunlarda ki şansa bak!
Beren'le aynı odada kalacaktık. Ağbimse basketbol arkadaşıyla, karşı odadaydı. Ağbim valizlerimizi getirip, odamızdan ayrılmıştı. Buradaki çocuklar gerçekten taştı. Ağbime çaktırmadan onları kesmek zor olacaktı. Baran gitmemem için çok ısrar etse de, sonuç olarak buradaydım.
Çalan telefonumu elime alırken arayan kişinin Baran olduğunu anladım. Hemen telefonu sessize alıp sanki hiç görmemiş gibi davranmaya başladım. Bu tatil boyunca herkesten uzaklaşmak istiyordum. Baran da dahil olmak üzere.
"Bu tatil diğerine benzememeli." diye söylendi Beren. Gerçekten berbat geçmişti. Bayılanlar mı dersin, oyun çevirenler mi, kaçıp göçenler mi? Bu 1 ayda geçen tatilin acısını çıkaracaktım.
Eşyalarımızı yerleştirdik ve ağbime gözükmeden dışarıya çıktık. Eğer bizi görseydi herhalde bacaklarımızı filan kırardı. Hem üstümüzde mini mini etekler vardı, hem de zaten görseydi peşimize takılırdı.
Dışarıya adımımızı attığımızda zafer kazanmışçasına gülerek sahile geçtik. Üzerimizdeki elbiseleri çıkarıp, havuza atladık. Havuzda her tipten insan vardı ve tabi bu beni sıkmıştı. Biraz yüzdükten sonra güneşlenmek için çıktık ve eşyalarımızın olduğu şezlongta, iki erkeğin oturduğunu farkettik. Ben benim yerimde oturanı, Beren'se kendi yerinde oturanla ilgilenecekti.
"Hey! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?!" dedim bağırarak.
Benimkisinde yatan taktığı gözlüğü biraz eğdi ve okuduğu dergiden kafasını kaldırıp "Yer yoktu güzelim..." dedi. Tamam, etkileyici bir ses tonu vardı, aynı zamanda yakışıklıydı da. Her neyse!
Fakat tam dibimizde olan bir sürü boş yer vardı. Elimi göğsümde bağlayarak "Şaka mısın sen!" diye afalladım. "Çok tatlı bir şaka, öyle değil mi?" dedi ve sırıtmaya başladı. Harika! Şimdiden ona sinir olmuştum!
"Hemen şuradan defolun! Yoksa..."
"Ne yoksa?"
"Avazım çıktığı kadar bağırırım!"
"Ne diye?"
"İmdaatt!! Sapık vaarr!!" dedim bağırarak.
"Çok yaratıcıymışsın güzelim." Hâlâ sırıtıyordu. Yanımıza bir iki çocuk geldi ve tam bu pisliğe vuracakları sırada "Saçmalamayın beyler... Deli bu kız!" dedi. Adamlar bana baktığında 'Ne var?' gibisinden bir bakış attım ve onlarda kendi aralarında konuşup yanımızdan uzaklaştı. Her ne kadar gitmemeleri için bir şeyler söylesemde gitmişlerdi. Çocuksa hâlâ bana gülüyordu.
"Oradan bakıldığında deli gibi mi duruyorum?"
"Fazla akıllı..." dedi ve yine o çarpık gülüş. Bunu her lafının sonuna eklemek zorunda mıydı? Tanrım!
●○●
"Bana şu şekilde bakmayı keser misin?"
"Hayır desem."
"Kaşınma desem!"
Madem onlar gitmiyordu, biz giderdik öyleyse. Eşyalarımızı alıp tam gidecekken "Bir şey unutmadın mı güzelim?" dedi ve elinde tuttuğu telefonumu gösterdi. Hızlı bir şekilde alıp boş bir yere geçtik. Bu haksızlıktı! Yarım saate yakın hâlâ güneşleniyorduk. Müziğimin sesi bir anda yerini zil sesine bırakırken, ağbimin arıyor olduğunu gördüm ve ilk çalışta açtım.
"Waov... Umut Biricik beni arıyor öyle mi? Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.."
"Kes sesini ve resepsiyona gelin."
"Ama güneşleniyorduk..." derken telefonu kapamış olduğunu anladım. Sinirle bakıp, ayağa kalktım ve toparlanıp gittik. Ağbim bir kaç arkadaşıyla konuşuyordu. Tiplerini göremesem de ağbime yöneldim. "Ne var Biricik?"
"Saatlerdir neredesiniz siz?"
"Havuzda..."
"Bir daha haber vermeden gitmeyin!"
"Sırf bunun için mi çağırdın yani?!"
"Hazır gelmişken, oturun arkadaşlarımla tanıştırayım."
Içimden of çekerken ağbimin yanına oturdum. Beren'de diğer tarafına. Tam karşımızda oturan esmer çocuğu gösterirken "Bu Olcay. Bu da Derin, kardeşim." dedi. Bir dakika... Bu, az önceki pislik değil miydi? "Tanıştığıma memnun oldum Derin." "Keşke bende aynısını söyleyebilseydim."
Ağbim anlamaz bakışlar atarken "Işim var Biricik. Sonra..." deyip odaya çıktım. Beren orada kalmayı tercih etmişti. Kısa bir duş iyi gelirdi değil mi?
Çıkınca buranın fazla sıkıcı olduğunu düşünmeye başlamıştım. Baran'la konuşmak iyi gelirdi...
"Baran?"
"Telefonlarımı neden açmıyorsun Derin?"
"Duymamışım..."
"Öyle olsun. Ne yapıyorsunuz?"
"Tatil Baran."
"Peki ben rahatsız etmeyeyim seni o zaman."
"Yo... Konuşabiliriz."
"Iyi misin sen?"
"Evet niye ki?"
"Sen bir telefon konuşmasını kısa tutmak için her şeyi yaparsın da..."
"Sadece...burası fazla sıkıcı."
Kapının açılma sesiyle yerimde doğruldum ve,
"Kapamam lazım..."
"Seni seviyorum."
"Seni seviyorum..."
Telefonu kapadım ve gelen sese yöneldim. "Baran mı?"
"Evet."
"Pekâlâ, konuşmamız lazım Derin..."
Evet Beren ilk defa ciddiydi. Ve açıkçası... bu beni korkutuyordu...
•
Selam...
Yeni bir kaç kişi ekledim tatlışlar.
Olcay; Francisco Lachowski♡
Koray; Dylan O'Brien♡
Umarım beğenmişsinizdir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bay Şebek (Tamamlandı)
ChickLitİnsanlar n'apıyodu? Oksijen al, karbondioksit ver. Oksijen O; Karbondioksit CO2. Kafam hâlâ yerinde mi diye kontrol ederken kolum sert bi şeye çarptı. Gözlerimi araladım ve bu sert şeyin ne olduğunu algılamaya çalıştım. Bu... Cidden...Mükemmeldi...