Bana düşlerimi geri ver gerisi hep sende kalsın... Bana son kez öyle gülüver yüreğim de sende kalsın...
Sanki karşımdaki benim güzeller güzeli nişanlım, sevdiğim kadın değildi yatan. Vücuduna bağlı bir sürü kablo, elleri ve gövdesi üzerinde kesikler ve eziklerin yanı sıra yüzünün bir köşesinde uzun bir iz vardı. Dikiş atılmış ve açılan yarık kapatılmıştı. Muhtemelen izi kalacaktı. Benim dokunmalara kıyamadığım saçlarını kazımışlardı. Kafa derisindeki dikişi örten ince bir bant vardı. Onu o halde bulmak kalbimi yakıp küle çevirmişti. Canının acısını içimde, her hücremde hissediyordum.
İç sesimi sanki işitmiş gibi arkamdaki hemşire ''Bir şey hissetmiyor merak etmeyin'' diyerek konuşmuştu. ''İki dakika sonra uğrarım''
Açılıp kapanan kapının ardından zorlukla birkaç adım atabilmiştim sevdiğim kadına doğru. Ayaklarıma vurulan prangalar misali yerimde zorlukla hareket ederken uzanıp elinin üzerine dokundum. Öyle sıkı sıkıya kavrayamamıştım bile avuçlarını canı acır diye. Gözyaşlarım yanaklarıma doğru üzülürken eğilip alnına bir öpücük bıraktım izini belli edercesine. Varlığımı hissetmeli ve güç almalıydı benden.
''Özür dilerim sevgilim son günlerde yanında olamadığım için. Biliyorum seni ihmal ettim ama bak şimdi sana söz veriyorum, iyileştiğinde beni hep yanında bulacaksın. Bıkacaksın hatta her gün yanımdasın diye... Hadi nefesim dayan! Sen böyle olmayı istemezsin biliyorum.''
Sözler boğazımda düğümlendi kısa bir an. Ağladığımı duymasın diye gerisin geri hıçkırıklarımı içime teptim. Derin bir nefesi çekip bıraktım ciğerlerimde.
''Mesajını gördüm. Gelinliğin çok yakışmıştı üzerine ama bunu saymıyorum. Seni beyazlar içerisinde karşımda bana evet derken görmek istiyorum böyle değil! Hadi bebeğim, biraz daha zorla kendini, yapabilirsin biliyorum. Benim yaşama sebebim sen, aldığım nefes sen, her şeyim sensin. Cansu beni böyle bırakıp gidemezsin'' dedim son kez kelimeler ağzımdan dökülerek. İçeri giren az önceki hemşire gitme vaktimin geldiğini belli ederek''Bu kadar yeterli hastamız dinlenmeli'' diyerek söylenmişti.
Cansu'ya yakarışlarım ardından hiçbir şey değişmemiş derin uykudaki hali hiçbir tepki vermemişti. Elini yatağın kenarın nazikçe bıraktıktan sonra geriye doğru attığım adımlarla odadan dışarı çıktım. O yaralı hali bir türlü gözlerim önünden silinmiyordu. Eğer uyanırsa -ki bunu her şeyden fazla istiyordum- Cansu için zorlu bir süreç olacaktı. Yine de ne olursa olsun her zaman onun yanında olmaktan geri durmayacaktım.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkardıktan sonra bekleme salonuna ailemin yanına inmiştim. Beni gördüklerinde heyecanla yerlerinden kalkmış ve dudaklarım arasından dökülecek olan cümlelere odaklanmışlardı. Nasıl söylenirdi ki yukarıda yatan kızın Cansu'dan bambaşka birine dönüştüğünü. Işıl hanıma kızının oldukça kötü bir halde olduğunu, aileme gelinlerinin halinin içler acısı olup doktorun dediği gibi kendimizi her şeye hazırlamamız gerektiğini nasıl söyleyebilirdim?
''Uras, Cansu nasıl?'' dedi beklediğim soru Işıl hanımdan gelirken. Gözlerimi ondan mümkün oldukça kaçırıp ''İyi. Sadece... Sadece yorgun'' demekle yetindim. Kadının sözlerim sonrasında yüzü rahatlarken uzanıp annemin elini tuttu. ''Duydun mu İkbal. Çok şükür Cansu iyi'' dedi. Onların görüntüsünü daha fazla izleyemedim. Kenardaki koltuklara çökerken yorgunlukla gözlerimi yumdum.
Sabahın ilk ışıkları ile hastanenin içi hareketlenirken gözlerimi aralamıştım. Son günlerde üzerime yığılan yorgunluk ve tükeniş birkaç saatlik bir uykuya sürüklemişti zihnimi. Yerimden doğrulurken Demir hemen yanı başımda sabahlamıştı. Kolumdaki saate bakarken ''Günaydın'' demiş ve yeni aldığı belli olan kahve bardağını uzatmıştı. Elindeki karton bardağı alıp bir yudum içtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN
General FictionYaşama sımsıkı tutunan kelebek ateşe uçtuğunun farkında değildi kanatlarının kül olacağından. Hem yanacak hem yakacaktı herkesi. Umut tohumu önce kalbe düşecek sonra dalından kopacaktı. Savrulacaktı sığındığı limandan. Fakat düşecekti aşka... 22.0...