''Sana baştan söylemeliyim ki Hale biraz çılgın birisidir''
Evdeki sıkı ve nasihat verici konuşmanın üzerinden iki gün geçmişti. Işıl teyzeyi kırmadan ona Uras'a aşık olduğumu söylemiştim. O ise sessiz kalmış çıkıp gitmişti. Evde eski rüzgârlar yoktu. Sinan amca sık sık yurt dışına gidiyor, Işıl teyze dernek işleri ile meşgul oluyordu. Akşam yemeklerimiz sessiz geçiyordu. Bu durum beni mutlu etmiyordu. Neden böyle yaptıklarına anlam veremiyordum. Uras'la böyle yakınlaşmam rahatsız ediyordu sanki onu.
''Tam benim kafama göre o zaman'' dedim Uras'ı yanıtlayarak. Bu günlük dersimi iptal etmiş ve Demir'lerle bulaşmaya gidiyorduk. Uras'ın dediği gibi Demir'in kuzeni biraz çılgın birine şimdiden benziyordu. Normal bir kafe türü bir yerde buluşmak yerine bizi şehrin dışında bir kayak merkezine çağırmışlardı. Havalar yeni yeni ısınıyordu ama karın hakim olduğu yerler halen vardı.
Sabah erkenden yola çıkmıştık. İki saatin sonunda varacağımız merkeze gelmiştik. Arabadan aşağı inip önümdeki manzaraya baktım. Yılın son karının tadını çıkarmaya gelmişti birçok kişi. Fakat bazı noktalarda erimeye başlamış görünüyordu.
Uras elimi kavrayıp ''Gel hadi'' diyerek beni yönlendirdi. Merkezin içine girdiğimizde üşüdüğümü anladım. Boşta kalan elimi cebime sokup yürümeye devam ettim. Uras bekleme salonu gibi bir yerde durdu. Gözleriyle hızla etrafı tarayıp tanıdık o yüzü arayıp buldu.
''Demir''
İkilinin yanına ulaştığımızda karşımdaki kızı inceledim. Koyu renk saçlarına inat yemyeşil gözleri vardı. Yerinden kalkıp beni kucakladı.! Oldukça cana yakındı doğrusu.
''Merhaba Defne'' dedi geri çekilip bana tebessüm ederken. Aynı şekilde ona gülümsedim. Nedendir bilmiyorum kızın gözlerinde bir bulutlanma hissetmiştim. Bu anı dağıtan Demir ''Hale'nin çılgın fikirleri işte'' diyerek beni ve Uras'ı selamladı.
Birlikte oturup bir şeyler içtik. Hale bana kendinden bahsetmişti. Benden daha fazla konuşkandı. Hiç susmadan gezdiği ülkelerden bahsetmiş, şimdi ne yaptığı ile ilgili bir sürü şey anlatmıştı. Onun bu halinden iki erkek sıkılmış kendi hallerinde sohbet ediyorlardı. Bense Hale'yi bıkmadan hevesle dinledim. O anlattıkça bambaşka bir evrenin kapıları açıldı sanki.
Bir süre konuştuktan sonra Hale yerinden kalkıp ''Hadi şimdi eğlenme zamanı'' diyerek bizi de kaldırdı. Uras ve Demir birbirlerine göz devirirken neler olacağı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Bunu öğrenmek içinde çok zaman geçmedi. Dışarı çıkıp karların yoğun olduğu tarafa doğru yürüdük. Mevsime göre yerdeki kar biraz sertleşmişti ve yürümek pek kolay değildi. Uras elimden sıkıca tutup bana yardımcı oldu.
Nihayet durduğumuzda Hale yerdeki kardan avuçları arasına alıp sıktı ve top şekline soktu. ''Biz Demir'le bir takımız, sizde çift olarak bu savaşı başlatıyorum'' diyerek elindeki topu savurdu. Anında kendimi koruma iç güdüsüyle arkamı döndüm fakat Uras benden daha hızlı çıkmıştı. Sırtına yediği kartopu ile savaş başlamıştı...
''Ah donuyorum!'' dedim ateşe ellerimi uzatarak. Yanan ateşin başında herkes ısınıyordu.
''Şuna bak burnu nasıl kızardı!'' dedi Hale keyifle.
Demir ve Hale bu savaşı kazanmıştı. Uras çoğunlukla beni korumaya çalışmış ve bu savaşta pek etkili olamamıştık. Birden Uras'ın sıcak ellerini ellerimde hissettim. Benim aksime onun elleri hep sıcaktı. Ona doğru baktım. O ise önümüzdeki yanan ateşe bakıyordu. Tekrar önüme döndüğümde Hale'nin gözlerini yeniden üzerimizde gördüm. Hüzünlü bakışını dağıtıp bana kocaman bir gülümseme sundu.
Öğlen yemeğini merkezde yeyip oradan ayrılmıştık. Yol boyunca Uras ısıtıcıyı açık tutmuştu. Bu beni biraz mayıştırmıştı doğrusu.
''Bu gün eğlendin mi?'' diyerek sordu.
''Çok!'' diyerek kahkaha attım. ''Hale'yi sevdim'' dedim dürüst olarak. Gerçekten deli dolu bir kızdı. Onu bir daha ne zaman görürdüm bilmiyordum. Yarın tekrar yurtdışına çıkıyordu. Ama birbirimizin numarasını almıştık. Her zaman arayabileceğimi de söylemişti.
''Hiç büyümeyecek'' dedi Uras yola dikkatini verirken. Ona verdim bende dikkatimi. Yüzündeki keyifli ifade onunda eğlendiğini gösteriyordu.
Arabayı bir anda yavaşlattı ve sağa çekti. Araçtan inip benim olduğum tarafa dolandı ve kapıyı açtı. Beni elimden tutup dışarı çıkarırken ''Uras ne oldu?'' diyerek sordum. Sırtımı arabaya yaslamıştı. Bir adım ötemde gözlerimin içine bakıyordu.
O an cebinden bir kutu çıkarıp içini açtı. Onu nefesimi tutmuş izliyordum. Çıkardığı kolyeyi parmakları arasında tutup gösterdi.
''Bir süredir düşünüyorum bunu nasıl söylerim diye... ''
Elindeki kolyeyi avuçlarıma bıraktı. İç içe olan kalp modelinin tam ortasında siyah bir taş vardı.
''Senin kalbini asla kırmayacağım... Bu kalbin ortasında ki siyahlığa dokundun ve aydınlattın. Seni bırakmayacağım. Seni öyle bir seveceğim ki kendini unutacaksın. Kalbini istiyorum Defne! Senin sevgini, aşkını istiyorum...Seni seviyorum''
Dilim tutulmuştu. Avucum içindeki kolyeye baktım tekrar. O kadar anlamlıydı ki bu hediye benim için. Uzun zamandır beklediğim cümleleri duymuştum Uras'tan. Dünyada benden mutlusu yoktu şu an. Gözyaşlarım dökülürken sevdiğim adama sarıldım. Artık kokusu daha bir anlamlıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN
General FictionYaşama sımsıkı tutunan kelebek ateşe uçtuğunun farkında değildi kanatlarının kül olacağından. Hem yanacak hem yakacaktı herkesi. Umut tohumu önce kalbe düşecek sonra dalından kopacaktı. Savrulacaktı sığındığı limandan. Fakat düşecekti aşka... 22.0...