11.BÖLÜM

10.1K 503 11
                                    

Ona söylediğim gibi yarım saat içinde kapının önündeydim. Birkaç dakika daha ona fırsat verip beklemeye başlamış ve son olarak cebimden telefonu çıkarıp arayacağım esnada dışarı çıkmıştı. Gözleri tam karşıya dikilirken arabamı görmüş ve hızlı adımlarla bahçeyi aşmıştı. Demir kapıdan yüzü resmen sirke satar bir halde çıkarken hızını kesmeyip arabanın kapısı açıp bindi. En az dışarısının soğukluğa kadar yüzünün soğukluğunu da içeri taşımıştı. Sinirli gözleri bana yönelirken kolunu hafifçe kaldırıp bileğindeki saati gösterdi.

''Saatin farkında mısın sen? Ayrıca bir daha bana emrivaki yapmazsan sevinirim!''

Dudaklarım onun sinirli halini izlerken hafifçe kıvrılmış ve ona doğru uzanmıştım. Hareketimle sırtı cama doğru sinerken bu durum daha çok hoşuma gitmiş ve elimi uzatıp küçük çenesini kavrayıp ''Pekâlâ, biraz yavaş gitsem senin için iyi olacak ama... Benden kaçamayacağının farkına varmalısın küçük hanım'' dedim. Henüz bana alışmayan hali ile uzak durmaya çalışması bile nedensiz bir memnun olma duygusu hissettiriyordu bende. Aklım ve kalbim yeniden başlattığı savaşın izlerini yansıtman hemen önce geri çekilip arabayı çalıştırdım. Benim uzaklaşmam ile rahat bir nefes alıp vermiş bu sefer sırtını koltuğa yaslamıştı.

''Nereye götürüyorsun yine beni?''

Tavrım karşısında yenilmişlikle çöken omuzları sesine de yansırken gözlerim çok kısa bir anlığına onu buldu. Çantasından çıkardığı toka ile saçlarını topluyordu. Açığa çıkan çehresinde bir süre gözlerimi dolaştırdım. Küçük sivri burnu tamda ona yakışır bir halde yüzüne oturtulmuştu. En az burnu kadar sözleri de sivriydi çünkü.

''Sana kendimi tanıtacağım''

Kahve gözleri üzerime çevrilirken tekrar yola odaklanmıştım. Gözlerinin üzerimde hissediyordum. Çehremde dolanan irislerinin yoğunluğunu hissetmemek mümkün değildi.

''Tamam, seni tanıyacağım. Ama sonunda senden hoşlanmazsam eğer peşimi bırakacaksın''dedi bu sefer kararlı çıkan ses tonu ile. Sözleri yine beni gülümsetirken başımı iki yana hafifçe hareket ettirmiş ve ''Söz'' demiştim. Aslında ona verdiğim söz koca bir yalandan ibaretti. Onun benden ne yazık ki kurtuluşu yokken, çoktan karanlık dünyamda kilit altına alınmıştı.

''Şimdi soruma cevap ver bakalım. Nereye gidiyoruz?''

Rahatlayan sesi ile yerinde hareket edip montunun fermuarını açıp çıkardı üzerinden. Arabanın içi oldukça ısınmış ve geldiğinden beri buram buram yaydığı teninin kokusu ciğerlerimi doldurmaya başlamıştı. Kışa rağmen sımsıcak yaydığı bir koku vardı teninde. Dokunmadan bile içimi ısıtmaya yetiyordu. Buzdan duvarlarımın nefesi ile şimdiden eridiğinin henüz farkında değildim. Tıpkı ileride çözülmeye başlayacak buzların kalbimi değiştirecek olması gibi, su yüzüne çıkacak sırların henüz farkına varmadan almıştım onu dünyama. Kanatlarını kıracağımı bilseydim belki de şimdi dokunmazdı siyahlığım aydınlığına.

''Önce bir kahvaltı yapalım ne dersin?'' diyerek sordum. Sabahın en erken saatleri olduğundan dolayı başlangıç için gayet ideal bir andı. Hem bu sayede otururken onu yakından tanırken kendime kolaylıkla bağlama yoluna girebilirdim.

''Olur''

Arabayı sahilde bir restorana doğru sürerken yine gözlerim kısa bir anlığına ona doğru çevrilmişti. Camdan dışarı çevrili yüzü gözünü kırpmadan denizi seyrediyordu bu defa.

''Denizi sever misin?'' diyerek sordum merakıma yenilerek. Yüzü hafif bir tebessümle bana dönerken başını aşağı yukarı sallayıp ''Eşsiz değil mi?'' diyerek konuştu. ''Sonsuz bir mavi... Huzur verici kendi gibi kokusu da''

SEN ONA AŞIKSINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin