Şimdi, bir nefes kadar uzakta saklı kaldım ruhunda. Yansın bu şehir, karışsın rüzgâra. Bırak sarılsın bedenim saçlarına...
''Ne yapıyorsun sen?'' dedim karşımdaki kızın yaptığa harekete şaşırırken. Nasıl bir cesareti vardı bu şekilde savunmasız bir adama dokunmaya. Bir başkası olsa yaptığı hareketle kendini savunma içgüdüsü ile bir anda kolunu büker ve belki de kırardı. Şanslı gününe denk gelmişti.
'' Seni tanımadığımı zannettin değil mi? O yüzden kaçar gibi gittin bir anda'' dedi neden bahsettiğini anlamayarak. Yüzünde alaylı bir ifade, göz bebeklerinde öfke hâkimdi.
''Ne diyorsun kızım sen?'' dedim daha fazla saçmalığını dinlemek istemeyerek. Sesli küçük bir kahkaha attı ve soğuk havayı ciğerlerine çekip bıraktı. Alt dudağını dişleri arasında ezerken küçük burnunu havaya doğru dikti. Kararmış ifadesi yeniden gözlerimi hedef aldığında hareketlerine bir anlam veremeden uzanıp cebinden bir miktar para çıkarıp elime tutuşturdu.
'' Çiçeklere ederinden fazla para vermişsin üstü sende kalsın'' diyerek elini çekti ve hızla geldiği gibi kapıdan içeri girip yürüdü. Daha ne olduğunu anlamadan sağanak bir yağmur gibi başlamış ve hemen bitivermişti sözleri. Bir avucumdaki paraya bir de hızla uzaklaşan kıza baktım. Donup kalmıştım olduğum yerde bir süre. Sözlerini aklımın içinde sürekli virip çevirmiş ve o an ne demek istediğini anlamıştım.
Gözlerim önünde beliren görüntü düne aitti. Zorla elinden papatya buketini aldığım kızın yüzü hafızamda netleşirken hırsla soludum. Bu nasıl bir tesadüftü böyle? Üstelik o kızın yüzünü dahi hatırlamazken bu şekilde aşağılanmayı hiç beklemiyordum bile. Öfke damarlarımı kabartırken geri dönüp arabaya bindim. Bunun hesabını o yabani kız verecekti. Benimde adım Uras ise elbet ödetecektim bunu.
Avucumdaki parayı camdan dışarı savururken hızla aracı çalıştırdım ve oradan uzaklaştım. Bir yanlış yapmıştım evet, ama geçerli bir sebebim vardı. Yine de benim yaptığımı yapmak zorunda mıydı? Adam akıllı karşıma geçip hesap sorabilir ve azarlayabilirdi. Oysa o ne yapmıştı; tıpkı benim ona yaptığım yanlışa yanlış cevap vermekle yetinmişti. İyi bir dersi hak ediyordu. Ve fırsatını bulduğum ilk an bunu ona seve seve gösterecektim.
İçimdeki asıl öfkenin kaynağını o zamanlar ona yüklediğimin farkında değildim. Tek düşünebildiğim gözlerimi kör eden hırs ve öfke karışımıyken bundan nasibini alacak kız üzülerek de olsa yanacaktı. Zamanı geldiğinde o ateşten nasibini alacaktı...
Ertesi gün yine bir baş ağrısı ile uyanmıştım. Dün gece yine Demir'le içmiş fakat bu sefer o kadarda sarhoş olmadan evin yolunu tek başıma bulabilmiştim. Gece eve sessizce girdiğimde annem kapının tıkırtılarına koşturmuş ve o saate kadar uyumamış endişeyle beni beklemişti. Halime üzülen ifadesinde gözlerinden yaşları eksik etmeden koluma girmiş ve''Toparlan artık Uras'' diyerek yalvarmıştı.
Bir süre gözyaşları eşliğinde ikimizde dertleşmiştik. Ne hakkım vardı ki etrafımdaki insanları böyle daha fazla üzmeye. Dün gece anneme bir söz vermiş en azından acımı içimde yaşamaya karar vermiştim. Dediği gibi toparlanacak ve ayağa kalkacaktım.
Yataktan kalkıp hızlı bir duş aldıktan sonra üzerime lacivert bir takım elbise giyindim. Hazırlığım bittiğinden odadan çıkıp aşağı inmiş ve hazır olan kahvaltı masasına yönelmiştim. Annem ve babamın beni izleyen yüzlerinde küçük bir tebessüm oluşmuş, annem dayanamayarak ''Sen böyle görmeyeli epey oldu. İnşallah bir an önce içindeki kederde yok olup gider oğlum'' demişti. İçimdeki acının hiçbir zaman yok olacağını sanmıyordum. Ne yaparsam yapayım geçmezdi de. Sadece bir maskeye bürünmüş ve o maskenin getirdiği sorumlulukları gerçekleştirecektim o kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN
General FictionYaşama sımsıkı tutunan kelebek ateşe uçtuğunun farkında değildi kanatlarının kül olacağından. Hem yanacak hem yakacaktı herkesi. Umut tohumu önce kalbe düşecek sonra dalından kopacaktı. Savrulacaktı sığındığı limandan. Fakat düşecekti aşka... 22.0...