5.BÖLÜM

14K 555 9
                                    

Üstüm başım altüst olmuşum

Bana verilen candan hesap sormuşum

Bir varmışım bir yokmuşum

Acı çekerek ölmek için doğmuşum...

*Yıldızlara dokunmayı unutmayın :)

On altı yaşında kavramıştı hayatın pençesi yakamdan. Gücümü bir mıknatıs gibi hızla emerken savurmuştu oradan oraya. Zorunlu bir mecburiyetle peşinde sürükleniyordum bende. Savaşıyordum karşımdaki bu güçle. O kadar yorucuydu ki ilerlemek durup soluklanmama izin vermiyordu. Hızla tüketmeye devam ediyordu içimdeki yaşamı. Aç bir kurt misali doymak bilmiyor, durmuyordu. Başta küçük krizlerin sonunda tamamen ele geçirmişti içimi. Kalbimi benden söküp almıştı. İşlevsizdi artık içimdeki organ. Bir makineye bağlı yaşıyordu. O makine olmadan doğru düzgün ne nefes alabiliyor, ne de gerçek anlamda yaşayabiliyordum bu hayatı. Her şeyimi engellemişti bu lanet hastalık. Kaderimdeki yazgı bu muydu bilmiyordum fakat hiç iyi değildi halim. Son zamanlarda iyiden iyiye durumum kötüleşmeye başlamıştı. Son zamanlarımı yoğun bakım odasında geçirirken yolun sonuna geldiğimi hissediyordum. Artık kalbimin yapamadığı görevi makinelerde bırakmak üzereydi. Acilen kalp nakli olmam gerekiyordu. Günümüz durumunda bu o kadar da basit değildi. Pazardan elma, portakal almak gibi basit değildi. Canlı ve uygun bir donör bulmak neredeyse imkânsızdı.

Tüm bunları bilerek ve kabul ederek artık daha fazla umudu yeşertmiyordum bende içimde. Yeni bir yaşama ulaşmak benim durumumdaki bir hasta için milyonlarca umudu bir araya getirmek gibiydi. Bu asla olmazdı ihtimallere vurulduğunda. İşte bu yüzden yirmi dört yaşımın son demlerini yaşıyordum bıkkınlıkla. Yaşamak bu değildi artık benim için. Ağrı ve sancılar içinde, nefes alamadan yaşamak yaşam değildi, eziyetti. Zaten hazırlamıştım kendimi ölüme. Bir nefes mesafede yanımda taşıyordum ecelimi, korkmuyordum ondan. Nasırım kalbimde büyüktü ve koparılmazdı artık. Acı bir kabulleniş vardı dünyamda. Tek beklediğim bir an önce bu eziyetin sona ermesiydi. Fakat etrafımdaki herkes halen bir umut varmış gibi çabalarını sürdürmeye devam ediyorlardı.

Gidişimin ardından sonra en üzüldüğüm şey ailem olacaktı. Şimdiden içimi kızgın bir demir gibi dağlıyordu. Onların çabalarının boşa gittiğini ve acılarını bu denli ağır yaşayacak olmaları yüreğimi tüketiyordu. Bir türlü alışmak istemiyorlardı. Gerçekleri görmezden geliyorlardı sürekli. Ölüyordum ama kabullenemiyorlardı bir türlü. Halen ufak da olsa bir umuda sığınıyorlardı. Gün doğmadan neler doğar derken benim günümün her geçen dakika karanlığa aktığını göremiyorlardı. Hayat denen yolun sonuna gelmiştim. O uçurumdan aşağı sallanıyordu artık cılız bedenim. Ölümü şimdiden yaşayan birini hayatta tutmak ve ona umut bağlamak boşunaydı.

Ölümden korkmuyordum. Yeterince hazırlık yapacak ve kabullenecek vaktim olmuştu. En nihayetinde özgür olacaktım. İşlevsiz kalbim dövmeyecekti göğsümü artık acı acı. Ya da nefesim yakmayacaktı ilaçların etkisiyle artık ciğerlerimi. Hep istediğim gibi koşup rüzgâra bırakacaktım ruhumu. İşte o zaman benden mutlusu olmayacaktı. O zaman yaşam benim için yeni başlayacaktı. Dünya denen bu yeryüzünün üstünde zincirlerimi kıracak ve sonsuzluğu iliklerime kadar yaşayacaktım. Şu an olduğu gibi yatağa ve makinelere bağımlı olmaktansa ölmeyi istemek garip değildi benim durumumda biri için. Kurtuluştu...

Zaten ailemin yüzünü de pek göremiyordum artık. Gittikçe zayıflayan bedenim ve çöken vücudumla bağışıklık sistemim tamamen çökmüştü. En ufak bir enfeksiyon halinde durumlar karışabilirdi. Bu yüzden izin yoktu artık görüşmeye. Duvarlar ve metal yığınları, sürekli ritmik atan tık tık sesleri hacrinde yapayalnızdım. Ölüme yalnız koşuyordum. Bazen ecelim karşımda beliriyordu sanki canımı alaya gelmiş gibi. Fakat sislerin arasında hemen yok oluyordu henüz vakti gelmedi der gibi.

Yorgunlukla gözlerimi aralarken içeri giren doktoruma çevirdim gözlerimi. Son beş yıldır iyice alışmıştık birbirimize. Bazen ellili yaşların sonundaki adamın gözlerinde acı görüyordum. Gençliğimin kayıp gitmesine üzülüyordu o da. Fakat doktor duruşundan taviz bırakmadan dimdik duruyordu her defasında karşımda. Onun dik duruşunun ardındaki hüznü gizleyemiyordu. Beni yaşatmak için verdiği sözü yerine getiremeyeceğineydi belki de hüznü. O da çok iyi biliyordu ki son durumum çıkmaz sokak gibiydi.

''Nasılsın bakalım bu gün Defne'' dedi aletlerdeki tuşların bir kaçının üzerine basarak. Küçük tebessümünü izlerken ''Bu günde ölmem herhalde'' diyerek karşılık verdim. Hava maskesinin altında boğuk ve çatallı çıkıyordu sesim.

Fatih bey önlüğünün ceplerine ellerini koyarken ''Umudunu yitirme bence Defne. Güzel şeyler olabilir hayatta hala'' dedi karşıma geçip. Ona küçük alaylı bir gülüş sundum. Tabi o maskenin altında bu ifademi görmemişti.

''Umut benden gideli çok oldu'' diyerek karşılık verdim sözlerine. Öyle ki artık umut denen bir kelime duymak istemiyordum. Yıllarca buna sarılı yaşamıştım ve her defasında ellerim arasında kayıp gitmişti. Hayat karşısında o kadar şanlı biri değildim. Öyle olsaydım en başta bu hastalığı yenmiş olmam gerekirdi.

''O halde sana hala bir umut hakkın olduğunu söylemekten mutluluk duyacağım'' dedi Fatih bey ellerini beyaz önlüğünün ceplerinden çıkarıp göğsünde bağlarken. Kaşlarım onun sözlerine çatılırken yüzünde keyifli bir ifade ile bakıyordu bana.

''Nasıl?'' dedim sözlerini anlamayarak. Halen nasıl bir umut hakkım olabilirdi ki? Yolun sonundaydım işte ve bu imkânsızdı.

''Uygun kalp bulundu Defne. Birkaç saat içinde seni ameliyata alacağız. Şu an sadece kendini hazırlamanı istiyorum. Bu savaşı kazanman gerek, gücünü topla '' dedi keyifle ellerini bu sefer iki yanında yumruk yaparak.

Şok... Hissizlik ve derin sulara dalmak gibiydi. Uğultulu ve sakin. Karanlık ve aydınlık gibi bir anda kalmıştım. Kulaklarımın yanlış işitme ihtimali var mıydı ya da bunun bir sanrı olmasının. Eğer bir kâbussa bu yine hayat beni dalgasına almış olmalıydı. ''Ne?'' diyerek fısıldadım karşımdaki adama.

''Yanlış duymadın. Evet, kalp bulundu'' dedi yeniden Fatih doktor. O an gözlerimden dökülen yaşlarla beraberinde küçük bir inleme kaçıverdi dudaklarım arasından. Yaşam diyordu bu adam. Yeniden bir fırsat, hayat diyordu. Halen inanması güç gelirken yitirdiğim umut taneciği gelip göğsüme yerleşmişti bile.

''Ailem'' dedim boğuk soluklarımın arasından. Bu haber biliyorlar mıydı?

''Merak etme Defne ailenin haberi var. Şu an oldukça mutlular. Sen şimdi tüm gücünü toplamaya bak'' dedi gitmeden evvel. Ona başımı sallarken odadan çıkışını izledim. Yüzüme bir kelebek gibi gelip oturan gülümseme ile gözlerimi tavana diktim. İçimden sonsuz dualar ve teşekkür geçiyordu. Aldığım bu haberle şimdiden canlılığı hissedebiliyordum. Elimi kaldırıp göğsümün üzerine koydum. Burada artık bir makine yerine kalp olacaktı. O çırpınışı hissetmeyi deli gibi heyecanla bekliyordum.

Bir saat sonra acil olarak ameliyata alınmıştım. Doktorumun gitmesinin ardından son bir hız kazanmıştı etrafımdaki kalabalık odaya girip çıkarak. Hemşireler, ameliyata girecek birkaç doktor daha yanıma uğramış ve heyecanlı hallerini sakınmamışlardı benden. O tatlı heyecana ortak olarak izlemiştim bende etrafımda olan biteni. Hatta bir ara çok kısa bir an annemi bile görebilmiştim. Mutluluktan akan gözyaşlarının ardında gerçek bir umut ve sevinç vardı. Onun ellerinden destek almıştım bende. Gücümü en çok annemde toplamıştım.

Soğuk ameliyathanede uyutulmadan önce koşuşturan insanlara baktım. Az sora başlayacaktı. Az sonra yeni bir savaşa girecektim ve bu defa kaybetmeye niyetim yoktu. İçimde dolu olan cesaret şimdiden Azrail'e kılıç çekmişti bile.

''Hazır mısın Defne başlıyoruz?'' dedi görüş açıma giren Fatih doktor. Başımı aşağı yukarı hareket ettirdim heyecanla. Fatih bey anestezinin başında duran doktora işaret verip başlama komutunu verdi. Dudaklarım kururken birkaç saniye sonra uyku gelip göz kapaklarımın üzerine oturdu. Ne olduğunu anlamadan bilincim kayarken aklım tamamen boşalmıştı. Başlayan yaşam kalım savaşımda hikayemin ilk sayfaları işte böyle başlamıştı.

SEN ONA AŞIKSINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin