Yakınlardaki yapı markete gelmiş ve satıcıya boya kodlarını verip hazırlamasını bekliyordum. Cebimden telefonu çıkarıp Defne'yi aradım. Eksik bir şey kalsın istemiyordum. Bu sıcakta tekrar bu yolu gelmeyi gözüm kesmiyordu doğrusu.
''Boyalar hazır beyefendi''
Satıcıya bir dakika işareti yaparken de aramamın yanıt bulmasını bekliyordum. Fakat uzun uzun çalmış arama sonlanmıştı. Duymuyordu ya da tavan arasında kendini kaybetmişti. Muhtemelen fırçaları arıyordu şu an. İşimi şansa bırakmamak adına yeni fırçalardan satın aldım ve ödemeyi yapmak için kasaya doğru ilerledim. Cep telefonumu cebime koyup cüzdanımı çıkarırken o an ansızın aklıma gelen gerçek ayaklarımı olduğu yere sabitledi. Bedenim kaskatı kesilmişti. Hareketlerim aklıma üşüşen gerçekle donarken kalbim aksine deli gibi gümbürdemeye başlamıştı.
Onu kendi ellerimle sırlarla dolu o odaya göndermiştim. Cansu'ya ait eşyalarla doluydu tavan arası. Bir sürü fotoğraf vardı ikimize ait. O anıları Defne'nin görmemesi gerekiyordu. Tüm gerçekler açığa çıkardı ve ben ona bunu açıklayamazdım henüz. Kalbini kırardı biliyordum gerçekler. Onu öldürürdü. Bunu göze alamazdım.
Ayaklarıma komut yağdırdım hareket etmesi için beynimin sınırlarına ulaşarak ve dükkândan dışarı koştum. Yolun kenarında park ettiğim aracın kapılarını telaşla açıp hızla çevirdim kontağı. Gaz pedalına sonuna kadar asıldığımda çıkan lastik sesini umursamamıştım bile. Zaman aleyhime oyunu başlatmış ve işliyordu. Yine bir sınava maruz bırakılmıştım bu hayatta.
Geçtiğim sayısız kırmızı ışık vardı. Hiç birine aldırış etmedim ya da duymadım, görmedim. Acilen eve ulaşmalıydım. Şu an tek istediğim Defne'nin Cansu'ya ait olan anıları görmemiş olmasıydı.
Ardı ardına onu telefondan arayışlarımı yeniliyordum bu sırada. Her defasında telefon uzun bir süre çalıyor ama yanıtsız kalıyordu. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Nasıl böyle büyük bir hata yapabilmiştim halen aklım almıyordu. Kalabalık öğle trafiği zamanla girdiğim bu yarışta ne yazık ki bana destek olmuyordu. Ara sokaklara çevirdim yönümü. Evden fazla bir uzaklıkta değildim fakat yine de yollar bir hayli kalabalıktı.
Kestirme yolları kullanarak sonunda eve ulaşmıştım. Çakıl taşlı toprak zeminde duran arabanın fren sesi yankılanmıştı bahçede. Dallardaki kuş topluluğunu kaçırmıştı bu acı gürültü.
Vakit kaybetmeden araçtan aşağı inip eve koşturdum. Titreyen ellerimle cebimden çıkardığım anahtarla kapıyı açıp hızla merdivenleri yukarı tırmandım. İlk kata ulaştığımda kendi odamın kapısı ardına açıktı. Defne'yi hiçbir şeyden habersiz orada bulma ümidiyle gittim hemen. Eğer şans birazcık da olsa şans yanımdaysa Defne o anıları görmemiş olmalıydı. Kapının önüne ulaştığımda içeri baktım hemen. Boştu. Demek ki tahmin ettiğim gibi Defne şu an tavan arasındaydı.
Kendimle yarışır bir hızda ahşap merdivenlere yöneldim. Basamakları ikişer üçer atlıyordum. Sonunda yukarı ulaştığımda kapalı kapıyla karşılaşmıştım. Tuttuğum nefesi dışarı dahi vermeye fırsat tanımadan kapı kolunu aşağı büktüm ve içeri daldım.
Beklediğim olmamıştı ya da yol boyunca ettiğim dualar kabul görmemişti. Geç kalmıştım bir hayli ona ulaşmak için. Yerlere saçılan fotoğrafların ortasında gözyaşı döküyordu Defne. Onu o halde görmek kalbimi yaktı bir kâğıt gibi. Külleri düşerken ciğerlerimi dağladı. Nefesim içimde patladı ve içten içe kanamam başlamıştı.
'Defne''dedim temkinli adımlarla ona yaklaşmaya başlarken.
Kollarım arasına alıp sarmak istedim onu. Acısını dindirip, her şeyi açıklamak ve gözyaşlarını silip zamanda saklamak istedim. Çünkü zaman aktıkça o eskisi gibi olmayacaktı. Yaralarını sarmam gerekiyordu bu yüzden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN
General FictionYaşama sımsıkı tutunan kelebek ateşe uçtuğunun farkında değildi kanatlarının kül olacağından. Hem yanacak hem yakacaktı herkesi. Umut tohumu önce kalbe düşecek sonra dalından kopacaktı. Savrulacaktı sığındığı limandan. Fakat düşecekti aşka... 22.0...