8.BÖLÜM

11.5K 579 4
                                    

Saatler geçmiyor, rüzgâr artık esmiyor... Bana senden kalan hatıralar da yetmiyor. Ellerim üşüyor, fotoğraflar konuşmuyor. Bu zalim dünyada hiçbir şey beni ısıtmıyor.

Tam bir yıl olmuştu bu şehirden kaçıp gideli. Bir yıl boyunca her an her saniye ateşlere düşüp yeniden buz tutmuştu kalbim. Özlem dolu gecelerde yakıp kavurmuştu ciğerlerimi onsuzluk. Geçmemişti ama derinlerde buzun altında kalmıştı aşk. Hissizlik vardı tümüyle bedenimi ele geçiren. Soğuk ve silinen hatıralar vardı artık dünyamda. Evet, acıdan kaçmanın bedeli olarak sevdiğim kadına ait izler silinmişti hafızamdan yavaş yavaş. Hiçbir anı eskisi gibi anımsatmıyordu onu bana. Yüzü hafızamda bulutlar ardında kalmış gibi sisliydi. İşte bu yüzden yeniden gelmiştim bu acı denizine. Sırf Cansu'ya ait anıların yeniden hafızamda canlanmasını isteyerek ayak basmıştım bu sabah İstanbul'a. Yüzüm yoktu onun karşısına çıkmaya fakat ona duyduğum özlem sürüklemişti beni buralara. Aklımda kalmaya devam etseydi gelir miydim hiç mezarıma.

Dile kolaydı bir yılı onsuz geçirmek. Fakat öyle değildi. Hevesle anlattığı kuzey ışıklarını onsuz görmüştü bu gözler. Yatağın soğuk çarşafında onsuz kapanmıştı göz kapaklarım. Her güne biraz daha suratsız uyanıyordum yine de güneş karanlığıma rağmen doğuyor, açlığım ölmeme izin vermeden midemden yükseltiyordu sesleri.

Her ne kadar yaşayan bir ölü olsam da insani ihtiyaçlarımı gerçekleştiriyordum. Eskisi gibi değildi gücüm fakat göğsümdeki boşluk derindi. Acı oradan ufak ufak dışarı sızıyor geçip gittiği yerleri asit gibi yakıyordu.

Soğuk İstanbul kıyılarında güneşin doğuşunu izlemiştim uzun bir süre. Karanlık geceyi örten perde kızıllıkla uzaklardan göğe çıkarken hava aydınlanmış ve geceden kalma ayazı bir nebze olsun silmişti. Soğuk ve sisliydi gökyüzü. Dudaklarım arasından aldığım sigaranın son dumanını havaya üfleyip, kalan küçük izmariti ayaklarım altında ezip söndürdüm.

Kaçmaya çalıştığım gerçeklerle yüzleşmenin vakti gelmişti. Ailemin yanı sıra ilk başta Cansu ile yüzleşmem ve onu yalnız bıraktığım için af dilemem gerekiyordu. Bunun içinde onun gönlünü biraz olsun almanın yolunu biliyordum.

Bulunduğum yer o küçük çiçekçi dükkânına yakındı. Başka yere gitmeme lüzum yoktu. Her mevsim zor da olsa orada istediğim çiçekleri bulacağıma emindim. Ellerimi siyah kabanımın ceplerine sokup ağır adımlarla o yöne ilerledim. Hırçın denizden taşan sular yerleri ıslatmış ve soğuk havanın etkisi ile yerde donmuştu.

Ayaklarım altında çıtırdayan buzlara alışıktım bende. Yabancısı değildim bu çıtırtının. Çoğu zaman kalbimin kendini ısıtmaya çalıştığı zamanlarda yeniden ve yeniden kırılan seslere benziyordu.

Nihayet dükkâna ulaştığımda kapı koluna uzanıp bir adım atmıştım ki göğsüme çarpan beden ile küçük bir adım gerilemek zorunda kaldım. Çarpan kadın kendini toparlarken sözlerini işitmiyor sadece elindeki bukete odaklanmıştım. Kucağındaki papatyalar yeniden sevdiğim kadını anımsatmıştı bana. Biran önce kavuşmak ve hasret gidermek istiyordum zaten karşımdaki kadının sözlerini duymuyordum bile.

Yüzüme alık alık bakarken daha fazla dayanamayıp kenara çekilmesini istedim. Soğuk sözlerim ile yüzü hafifçe gerilirken isteğimi ikiletmeden kanara kaymış ve benden içeri girmiştim.

Sıcak dükkân içine kısa bir an göz gezdirip tezgâhın arkasındaki adama seslendim.

''Papatya buketi istiyorum'' derken orta yaşlardaki adam tezgâhın arkasından çıkıp ''Maalesef kalmadı. Az önceki bayan hepsini aldı. Zaten bu mevsimde de çok geçmiyor elimize öyle tazesi ama çok güzel Açelyalar var, isterseniz bir buket hazırlayım''dedi.

SEN ONA AŞIKSINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin