Neyi mi isterdim? Nefesinde ağarsın saçlarım... Bilsem ki kalacaksın, çocuklar gibi ağlamaya hazırdım...
Hastaneye ulaştığımda arabayı gelişigüzel bırakıp acile koşmuştum. Danışmaya ulaştığımda nefes nefese kalmıştım. Kış gününe tezat sanki yazın sıcaklığına maruz kalmış gibi alnımdan yana doğru uzanan ter damlaları vardı.
''Cansu Güney... Trafik kazası geçirmiş'' dedim soluk soluğa. Karşımdaki kadın bilgisayar ekranına kısa bir an bakıp klavyeden birkaç tuşa bastı.
''Şu an bir alt katta ameliyatta'' dedi.
Hızlı adımlarım dur durak bilmeden merdivenlere yöneldi. Basamakları birer ikişer inerken dudaklarım arasında sessiz bir dua vardı. 'Geldim sevgilim, dayan' diyordu sonunda duymasını ümit ederek. İçimdeki korkuya rağmen umudu yeşertmeye devam ediyordum. Bıraktığım anda karanlık içine çekerdi beni biliyordum. Bu yüzden cılız fidanı kara kışıma rağmen koruyordum.
Ameliyathanenin önüne vardığımda ailemi görmüştüm. Babam bir köşede, annem ve Işıl anne bir köşede çaresiz oturmuş bekliyorlardı. Beni ilk fark eden annem olmuştu. Oturduğu yerden ağır ağır kalkarken kollarını iki yana hemen açtı. Oranın güvenli liman olduğunu bilircesine hızlı adımlarla koşup sığındım kolları arasına.
Savunmasız yanım bir çocuk gibi ona sığınırken ''Gitti mi?'' diyerek fısıldadım. Bir süredir boğazımda düğümlü kalan nefes koca bir hıçkırık ile dışarı çıkmıştı. Omuzlarım sarsıla sarsıla ağlıyordum şimdi.
Annemin elleri sırtımı rahatlatmak istercesine aşağı yukarı hareket ederken''İyi olacak'' diyerek fısıldadı. Tüm bunların bir kâbus olmasını diliyordum. Ne de güzel olurdu şimdi her şeyin bir rüya olması Mesela ofisimdeki koltukta uyuya kalmıştım. Korkuyla yerimde sıçrayıp uyandığımda hemen sevdiğim kadını aramak ve onun sesini işittiğimde tüm gördüklerimin bir kâbustan ibaret olduğu gerçeğine soyunmak. Öyle güzel olurdu ki, o an tüm vaktimi Cansu'ya ayırırdım önceleri gibi işlerin pençesine kapılmadan.
Onu şimdi ihmal ettiğim için pişmanlık duyuyordum. Vaktimizin kıymetini bilememiştik biz kaybolmuştuk telaşın içinde. Yarını düşünmeden hayatın getirdiği kötü sürprize merhaba demiştik bu gün. Hem de en acı şekilde. Ben miydim tuhaf olan yoksa yaşadıklarım mı emin değildim ama bu işte bir tuhaflık vardı. Kader denen yazgı beni mi bulmuştu? Çok mu görmüştü bu mutluluğu bana. Neyin cezasına çarptırılmıştım da bu kadar ağır bedeli olmuştu.
Bir süre daha annemin kolları arasında kaldım. Bir bebek gibi beni sakinleştiren tınısı ile dinginleşen bir deniz gibi geri çekilerek ''Nasıl olmuş?'' dedim. Cansu çok iyi araba kullanırdı. Onun canını tehlikeye atacak kadar ne olmuş ve nasıl olmuştu?
''Bizlerde tam olarak bir şey bilmiyoruz Uras. Sana ulaşamayınca Işıl Hanım aradı bizi. Sinan Bey kaza haberi ile fenalaşmış şimdi yukarıda bir odada istirahat ediyor''
''Peki, Cansu'nun durumu nasıl?'' diyerek sordum bu sefer merakla. Annemin omuzları çökerken ''Doktorlar pek bir şey söylemediler. Sadece durumu ciddiymiş'' dedi.
Gözlerim annemin arkasında sanki bir anda yaşlanmış gibi duran kadına kaydı. Sandalyede öne doğru eğilmiş ve sessizce döküyordu gözyaşlarını. Dudaklarının hareket edişinde kesinlikle bir dua vardı. Birkaç adım ilerleyip yanındaki boşluğa çöktüm. Elim omzu üzerine yerini alırken ''İyi olacak merak etmeyin'' dedim. Ona verdiğim destek cılız bir ateş gibiydi. Ne varlığı ile ısıtıyor ne de sönmeye yüz tutuyordu.
Işıl Hanım yerinde hafifçe doğrulup umutla baktı gözlerime. Biraz suçluluk hissedercesine ''Onunla gitmeliydim ama istemedi'' dedi bir göz yaşı daha gözlerinden kayıp düşerken. Eliyle hemen gözyaşını silerek derin bir nefes alıp verdi. ''Ama benim kızım güçlüdür iyileşecek biliyorum'' dedi güçlü bir ifadeye bürünerek. Cansu'nun güçlü olduğunu bende biliyordum. Bilmediğim hasarın ne denli büyük olduğuydu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN
Ficción GeneralYaşama sımsıkı tutunan kelebek ateşe uçtuğunun farkında değildi kanatlarının kül olacağından. Hem yanacak hem yakacaktı herkesi. Umut tohumu önce kalbe düşecek sonra dalından kopacaktı. Savrulacaktı sığındığı limandan. Fakat düşecekti aşka... 22.0...