Bile bile kandık dünyaya bu kadar kötüyken...
Karanlık tünelin ortasında nefesim sıcak bir duman gibi tüterken ilerlemeyi sürdürdüm. Işığı görebiliyordum az ilerde. Su birikintilerini döve döve ayaklarım soğuk zeminden git gide ılıyan havaya geçiş yapıyordu. Kısa yürüyüşüm sonunda aydınlığa ulaştım. Parlak güneş gözlerimi kamaştırıp kısılırken, kuşların ve böceklerin cıvıltısını işitiyordum. Ellerimi güneşe siper ederek birkaç adım daha ilerleyişim sürdü. Artık tamamen soğuktan uzaklaşmış ve sıcak ve masmavi gökyüzünün altında, yeşil bir cennetin ortasında duruyordum. Ellerimi iki yana indirip etrafımı inceledim. Her yer sonsuz yeşil ve mavi, çiçekler daha önce hiç görmediğim kadar canlı ve renkliydi. Çıplak ayağımın altındaki toprak yumuşak ve rahattı. Gökyüzüne uzanan ağaçların boyları devasa bir boyutta uzanıyordu maviliğe. Sanki bir tablonun ortasına çizilmiş yağlı boya karakteri gibi hissetmeden kendimi alamadım. Öyleyse bu tabloda sonsuza kadar kalabilirdim. Öyle güzeldi ki insanı içine alıyor ve her şeyi unutturuyordu. Kollarımı iki yana açıp etrafımda gülerek dönmeye başladım. Nefes almak ve hareket edebilmek çok güzeldi. Sonsuzluğu derinlerime kadar hissedebiliyordum.
Defne dedi fısıltı ile yankılanan bir ses hiç beklemediğim bir anda. Ilık esen rüzgârda kaybolup gitmişti o tatlı tını. Ayaklarım hareketini kesip yerinde dururken gözlerimi sesin kaynağını bulabilmek adına çevrede hızla dolaştırdım. İlerdeki kocaman yaşlı çınar ağacının dalları arasında duran uzun beyaz elbisesi gibi beline kadar uzanan sarı saçlı kadın gözlerim arasına takılı kalmıştı. Biraz önce orada yoktu. Hangi ara gelmişti ve seslenen o muydu emin değildim. Etrafta görünen başka kimse yoktu. Muhtemelen uzaklardan gelen fısıltısı ona ait olmalıydı.
Ayaklarım hareket edip ona doğru ilerlerken attığım her adımda biraz daha uzaklaşmaya başlamıştı görüntüsü. Yakalayamıyordum ya da aramızda sonsuz bir boşluk varmış gibi duruyordu. Hızlanan nefesim kalbimi çarptırırken kat ettiğim mesafede durup kadına verdim tüm dikkatimi. Epey yürümüştüm fakat bir milim bile yaklaşamamıştım.
Dudaklarımı aralayıp ona seslenmeye çalıştım. Sesim boğazımda asılı kalırken dudaklarım arasından bir cümle dahi çıkmıyordu. Oysa beynimin içi dupduru ve berraktı. Neden böyle olduğuma bir anlam veremezken, kadının yüzüne düşen ışıklar onu bir elmasçasına parlatıyordu. Keskin ışıklar yüzünü ve görüntüsünü kapatırken yeniden rüzgârın getirdiği havada sesi yankılandı.
Bir gün birisi gelir şekillendirir hayatını, aklını, kalbini. O gün geldiğinde İzin ver kendine. Diyordu sonlara doğru görüntüsü gibi sesi de kaybolurken. Işık huzmesi parlayışını bitirdiğinde dev çınar ağacının altı bomboştu. Bir anda ortadan kaybolmuştu az önceki kadın. Söyledikleri kafamın içinde dönerken ne demek istediğini anlayamamıştım. Yeniden onu bulma ümidiyle çınar ağacına doğru koşmaya başlarken önümdeki görüntü bir anda değişti...
Gözlerim titreşerek aralanmıştı. Tavandaki lambanın ışığı göz bebeklerimi kamaştırırken elimi havaya kaldırıp ışığı engellemeye çalıştım. Yorgun bedenim buna pek müsaade etmemişti. Kolum yatağa tekrar düşerken gözlerimi birkaç kez kapayıp tekrar açtım. Şimdi ışık ilk zamana göre daha az rahatsız etmeye başlamıştı. Kulağıma çalınan makinelerin sesi ile yerimde hafifçe kıpırdandım. Ağrıyan göğüs kafesim ile geri ağırlığım yatağa çökerken kapı aralanıp içeri hemşirelerden biri girdi.
''Uyanmışsın'' dedi gülümseyerek. Hemen yanıma gelip değerlerimi kontrol etti ve ''Doktoruna haber vereyim'' diyerek geldiği gibi hızla çıkıp gitti. Birkaç dakika sonra odaya Fatih Bey gelmişti.
Başucumda duran doktorum gözle muayenesinin hemen ardından göz bebeği reflekslerimi de kontrol etmiş ve ''Nasıl hissediyorsun Defne?'' diyerek sormuştu. Ağzımdan çıkarılan hava maskesi ile artık daha rahat nefes alıyordum şimdi. Biraz boğazım kurumuş ve dudaklarım kurumuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN ONA AŞIKSIN
General FictionYaşama sımsıkı tutunan kelebek ateşe uçtuğunun farkında değildi kanatlarının kül olacağından. Hem yanacak hem yakacaktı herkesi. Umut tohumu önce kalbe düşecek sonra dalından kopacaktı. Savrulacaktı sığındığı limandan. Fakat düşecekti aşka... 22.0...